Saddam Hüseyin’in İman Hamlesi

Irak'ın yakın tarihi, farklı ideolojilerin, siyasî dönüşümlerin ve toplumun derinlemesine etkilendiği olayların yaşandığı bir dönemi kapsamıştır. Saddam Hüseyin liderliğindeki Baas Partisi'nin otoriter yönetimi, ideolojik çizgisinde genellikle laik ve milliyetçi bir anlayışa dayalıydı. Ancak Saddam Hüseyin, 1990'lı yılların başında, özellikle Körfez Savaşı'nın ardından, İslâmiyet'i siyasetin merkezine çeken “İman Hamlesi” olarak adlandırılan bir kampanya başlatmıştır. Bu hareket, Saddam rejiminin kendi varlığını sürdürmek için İslâmiyet'i araçsallaştırdığı bir dönem olarak dikkat çekmiştir.
Saddam Hüseyin, 1991 yılında Körfez Savaşı'nda aldığı yenilginin ardından ulusal ve uluslararası alanda büyük bir meşruiyet krizi yaşamıştı. ABD öncülüğündeki koalisyon güçlerinin müdahalesiyle büyük ölçüde zayıflayan Saddam yönetimi, iç politikada da ciddi tepkilerle karşı karşıya kalmıştı. Özellikle Şiî nüfusun ağırlıkta olduğu güney bölgelerinde ayaklanmalar yaşanmış, Kürt bölgelerinde ise bağımsızlık talepleri güçlenmişti. Bu dönemde Saddam, halkın desteğini yeniden kazanmak ve rejimine karşı oluşan muhalefeti bastırmak amacıyla, Baas Partisi'nin laik çizgisine rağmen dinî vurguları artırmaya karar vermişti.
- İman Hamlesi, tam da bu bağlamda şekillenmişti. Saddam Hüseyin, İslâm'ı yeniden yorumlayarak ve devlet politikasının bir parçası haline getirerek rejimini güçlendirmek istemişti. Bu strateji, bir yandan halkın dinî duygularını istismar ederken diğer yandan rejimin İslâmî meşruiyet kazanmaya çalıştığını göstermişti.

Saddam Hüseyin, 1993 yılında İman Hamlesi'ni resmen başlatmıştı. Bu kampanya kapsamında, İslâmiyet'in bireysel ve toplumsal yaşamda daha etkin bir şekilde yer alması gerektiği vurgulanmıştı. İman Hamlesi’nin ilk adımı, eğitim müfredatlarının İslâmî içeriklerle yeniden düzenlenmesi olmuştu. Okullarda Kur'ân-ı Kerîm ve İslâmî ahlak dersleri zorunlu hale getirilmiş, öğretmenlere İslâm’a dair eğitimler verilmişti.
Ayrıca, televizyon programları ve medya aracılığıyla dinî içerikler yaygınlaştırılmıştı. Saddam Hüseyin'in liderliğini meşrulaştırmak amacıyla, kendisi sık sık dindar bir figür olarak lanse edilmişti.
- Devlet tarafından finanse edilen projelerle birçok cami inşa edilmiş ve Kur'ân kursları açılmıştı. Bu süreçte, Saddam Hüseyin'in kendisini İslâm'ın bir savunucusu olarak konumlandırdığı görülmüştü.

İman Hamlesi’nin önemli bir diğer yönü, Irak'ın hukuk sisteminde yapılan değişiklikler olmuştu. 1994 yılında Saddam Hüseyin, İslâm hukukunun bazı unsurlarını Irak Ceza Kanunu’na ekletmişti. Örneğin, zina, hırsızlık ve alkol tüketimi gibi fiillere karşı şeriat hükümlerine dayalı cezalar getirilmişti. Bu uygulamalar, rejimin dindar bir imaj çizme çabasının bir parçası olarak yorumlanmıştı.
Sosyal yaşamda ise, kadınların giyim kuşamına yönelik daha muhafazakâr düzenlemeler getirilmişti. Kadınlara yönelik başörtüsü kullanımı teşvik edilmiş ve İslâmî değerlerin toplumsal hayatta daha görünür olması sağlanmıştı. Ayrıca, alkol tüketimi gibi laik yaşam tarzına dair unsurlar üzerindeki kısıtlamalar artırılmıştı.

İman Hamlesi, Baas Partisi’nin laik ve milliyetçi ideolojisiyle çelişen bir girişim olarak görülmüştü.
- 1968 yılında iktidara gelen Baas Partisi, Arap sosyalizmini ve sekülerizmi benimsemiş, dinî kimliklerin siyasete müdahil olmasını genellikle reddetmişti. Ancak Saddam Hüseyin, İman Hamlesi ile Baas ideolojisinde pragmatik bir değişime gitmişti. Bu durum, rejimin ideolojik tutarlılığını sorgulatan bir gelişme olmuştu.

Bazı gözlemciler, İman Hamlesi’nin, Baas Partisi’nin gücünü artırmak yerine parti içindeki ayrışmaları derinleştirdiğini ifade etmişti. Parti içinde, laik çizgiyi savunan unsurlar ile İslâm’a vurgu yapılmasını destekleyenler arasında bir gerilim yaşanmıştı. Bu durum, Saddam’ın parti üzerindeki kontrolünü sıkılaştırmasına neden olmuştu.
İman Hamlesi sürecinde Saddam Hüseyin, kendisini hem bir lider hem de dinî bir figür olarak tanıtmaya çalışmıştı. Televizyon konuşmalarında sık sık İslâmî referanslar kullanmış ve Kur'ân-ı Kerîm'den ayetler okumuştu.
- Saddam’ın talimatıyla “Allahu Ekber” ifadesi Irak bayrağına eklenmişti. Bu değişiklik, İslâmiyet’in devlet kimliğiyle daha fazla özdeşleştirilmesi açısından önemli bir sembol olmuştu.

Ayrıca Saddam Hüseyin, büyük İslâm tarihi figürleriyle kendisi arasında paralellikler kurmaya çalışmıştı. Örneğin, Bağdat’ın eski ihtişamını yeniden canlandırma söylemleriyle Abbâsî halifelerine atıfta bulunmuş ve kendisini bir tür “modern Halife” olarak konumlandırmıştı. Bu propaganda, rejimin dinî meşruiyet kazanma çabasının bir parçası olarak değerlendirilmişti.
Irak’ta Şiî ve Sünnî toplumlar arasındaki tarihî gerilimler, İman Hamlesi sürecinde de kendisini göstermişti. Saddam Hüseyin, Sünnî bir lider olarak, İman Hamlesi’ni genellikle Sünnî İslâm çerçevesinde şekillendirmişti. Şiî nüfus ise bu kampanyayı bir tür dışlanma ve baskı politikası olarak algılamıştı.
Şiîler, Saddam Hüseyin’in bu hamleyle aslında kendi otoritesini sağlamlaştırmayı hedeflediğini ve Şiî kimliğini marjinalize etmeyi amaçladığını düşünmüştü. Bu durum, Şiîler arasındaki hoşnutsuzluğu artırmış ve Saddam rejimine yönelik muhalefeti daha da güçlendirmişti. Özellikle güneydeki Şiî bölgelerinde, İman Hamlesi’ne karşı tepkiler yaygın hale gelmişti.

İman Hamlesi, Saddam Hüseyin’in liderliğini güçlendirmek ve rejimine karşı artan muhalefeti kontrol altına almak için başlattığı stratejik bir girişim olarak tarihe geçmişti. Ancak bu kampanya, uzun vadede Irak toplumunda derin ayrışmalara neden olmuş ve rejimin ideolojik tutarsızlıklarını gözler önüne sermişti. Saddam Hüseyin, dinî değerleri araçsallaştırarak halk üzerindeki kontrolünü artırmaya çalışmış, ancak bu çabası beklenen sonuçları tam anlamıyla verememişti.