Siyonizm, Gazze’yi Kıbrıs’ı elde etmek için ateşe verdi!

Tarihsel olarak Kıbrıs, İsrail vatandaşları için bir çekim merkezi konumunda bulunuyor. (Çizim: Erhan Yalvaç)
Tarihsel olarak Kıbrıs, İsrail vatandaşları için bir çekim merkezi konumunda bulunuyor. (Çizim: Erhan Yalvaç)

Kıbrıs, geçmişten günümüze Yahudiler için stratejik ve kutsal bir bölge olarak takdim edildi.

Teoder Herlz, önce Sultan Abdülhamid’den Kıbrıs’ta Yahudi çiftlikleri kurulması için talepte bulundu.

Esasen Sultan’ın Kıbrıs üzerinde pek hâkimiyeti kalmamıştı. Ali Suavi’nin Darbe teşebbüsü ile ortaya çıkan kaostan yararlanan İngilizler, burada Akdeniz’deki en büyük askerî üslerini kurmuştu. Bunun üzerine Herlz, Lortlar Kamarasından bu talebi güçlü bir şekilde dile getirir.

O dönemde Kıbrıs’ta hatırı sayılır Yahudi nüfusunu Osmanlı, İspanya’dan getirdiği Sefarad Yahudileriyle oluşturmuştu. Adada işledikleri katliamlardan dolayı 1117’de Romalılar Yahudilerin girişini yasaklamış, 1154 da yılında İslâm orduları adanın tamamen Yahudileşmesinin önüne geçti.

  • Osmanlı döneminde ise Yahudiler için Kıbrıs’ta geniş bir alan açıldı. Mısır, Rumeli ve hatta İstanbul defterdarlıklarında üst mertebelere yükselen sayısız Yahudi Osmanlı vatandaşı Kıbrıs’ta yetişti.

Öte taraftan Kıbrıs’ın Osmanlı için özel bir anlamı bulunuyordu.

Osmanlı Devleti, coğrafyanın bir neticesi olarak kara devleti şeklinde kuruldu; fakat Karesioğulları’nın devlete katılımı sonrası denize ve denizciliğe olan ilgi oluşmaya başladı. Bu ilgi 1453 yılında İstanbul’un fethinden sonra zorunlu bir ihtiyaca dönüştü.

Osmanlı Devleti, karada güçlü olmasına rağmen denizlerde rakipleri karşısında zayıf kalıyordu. Bu yüzden korsanlık faaliyetlerinde bulunan leventlerle zorunlu bir ittifak yoluna gitti. Korsanlık kelimesinin bugün anlaşıldığı şekliyle haydutluk faaliyetine lissü’l-bahrdenilirdi; gaza anlayışına göre İslâm’ın âli menfaatlerini savunan korsan denizcilere ise gaziü’l-bahrdenilirdi. Oruç Reis, Barbaros Hayreddin Paşa ve Turgut Reis gibi denizciler gaziü’l bahr olarak tanımlanan korsanlar arasında kabul edilirdi.

Gerek lissü’l-bahr gerekse gaziü’l-bahr korsanları için jeostratejik açıdan korsanlığa en uygun deniz; Akdeniz’di. Birçok adanın ve girintili kıyılara sahip limanların bulunduğu Akdeniz havzası korsanlara önemli avantajlar sağlıyordu.

Ele geçirilecek geminin tuzağa düşürülmesi veya bir deniz pususu sonrası saklanmak için Akdeniz kıyılarından daha ideal bir havza düşünülemezdi. Ayrıca stratejik güzergâhların bulunması trafiğin işlek olmasını sağlıyordu ki bu da ticaret gemilerine baskın yapmayı kolaylaştıran faktörlerden birisiydi.

Bu durumun bir sonucu olarak, bugün Ege olarak nitelendirilen Batı Anadolu kıyılarından İspanya ve Cezayir kıyılarına kadar geniş bir korsan ağı meydana gelmişti. Bu durum zaman zaman Hint Okyanusu’na kadar taşınacak Hz. Muhammed’in kabrini ve kutsal bölgeleri tehdit edecekti. Yine ticaret yollarının güvenliğini riske atması sebebiyle korsanlık faaliyetleri Osmanlı için bir beka meselesine dönüşecekti. Benzer şekilde Batı'nın güçlü bir korsan ağı vardı ki Kıbrıs bunların en önemli merkeziydi.

  • Düşününki Saint Jean Tarikatı denilen ve iki asır süren bela, Kıbrıs’tan sürülen bir avuç korsandan ibaretti. Kıbrıs, güvenliği sağlanmadığı müddetçe Kudüs, Mekke ve İstanbul’un işgal edilmesi içten bile değildi.

Bugün de aynı tehdit devam etmektedir. Kıbrıs üzerinden coğrafyamızda vurulamayacak hiçbir başkent yoktur. Kahire, Şam, Kudüs, Bağdat, Tahran ve hatta Ankara gibi önemli kentler Kıbrıs’ın mevzii alanında bulunmaktadır.

Kıbrıs’ın İsrail için önemi

Son yıllarda Kıbrıs’ta hem Güney tarafında hem Kuzey tarafında önemli toprak satışları oldu. Kıbrıslı yerel siyasetçi ve gazetecilerin açıklamalarına baktığımızda bu toprak satışlarının İngiliz pasaportu taşıyan kişilere yapıldığını görüyoruz; fakat bu pasaportu taşıyan İngilizlerin aynı zamanda İsrail pasaportları bulunmaktadır söylemi son derece önemlidir.

Ayrıca son yıllarda bu topraklar üzerine kurulan otel ve eğlence mekânları yakından incelendiğinde Türkiye’ye kumar, bet, uyuşturucu ve fuhuş gibi unsurların pazarladığını görebiliyoruz. Daha beteri bu işletmelerin Türkiye’de kara para ve mafyayı adaya çekme teşebbüslerinde başat rol oynadığını görüyoruz.

Soru şu: Neden?

Bu yolla hem bölgedeki Yerel Türklerin anavatanla olan manevî bağlarına hücum ediliyor hem de Türkiye halkının Kıbrıs’a bir bataklık nazarı ile bakılması adına sessiz bir psikolojik harp yürütülüyor.

Ne yazık ki son hadiselerden sonra her Türk vatandaşının namusu olarak kabul edilen Kıbrıs’ın bugünlerde şayiaların merkezine yerleşmesi tesadüf müdür?

Arka planda korkunç ve sessiz bir psikolojik harp yürütülüyorken meseleleri yalnızca Turizm stratejisi üzerinden incelememiz büyük bir hata olacaktır.

İsrail, Kuzey tarafının vatan bağlarını sessiz ve derinden koparırken Güney’e karşı Türkiye karşısında tek güvencesi olduğu imajını zerk etmektedir.

  • Adanın İsrail için bir tahliye adasını olduğu algısı yanlıştır. Her şey den evvel ada, Arz-ı Mev’ud’un sınırları içerisindedir.
  • İkinci ve en önemli neden ise, zengin doğal gaz hattıdır.

Gazze, Kıbrıs yüzünden yıkıldı

İsrail, maddi değeri katrilyon dolarlarla ölçülen Kıbrıs gazını Rumlarla çıkartmak adına bölgeye son 15 yıldır ciddi yatırımlar yapmaktadır.

Lakin, rezervlerin önemli bir kısmının Gazze şeridi yakınlarında bulunduğu artık bir sır değil.

Netanyahu’nun ve Donald Trump’ın Gazze’yi işgal edip bölgedeki insanları Sina Çölü’ne sürme stratejisinin altında yatan temel motivasyon da bu olduğu birçok saygın stratejist tarafından esasen dile getirildi.

Tüm bu gelişmeler yaşanırken 4 Nisan 2025’te Kazakistan, Türkmenistan, Tacikistan, Kırgızistan ve Özbekistan ile Avrupa Birliği arasında Semerkand’da düzenlenen zirve toplantısında toplamda 12 milyar dolarlık bir yatırım sözü aldılar. Lakin bunun karşılığında KKTC’yi kınamaları ve Türkiye’yi işgalci bir ülke olarak tanımaları istendi.

Bu esasen, bir sene önce Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Bişkek’teki Kıbrıs hamlesine karşı İsrail’in geliştirdiği çok yönlü bir cevaptı. 2024’te Bişkek’te toplanan Türk dünyası, KKTC Cumhurbaşkanı Ersin Tatar’ı toplantıya resmen çağırmışlardı. Cumhurbaşkanı Erdoğan bu toplantıda yaptığı konuşmada Kıbrıs’ın güvenliğini Libya’dan başlatmış ve en önemli mesajları İsrail’e vermişti.

Şimdi ise 12 milyar dolar gibi komik bir rakamla Cumhurbaşkanı Erdoğan’a her hamlenin altını boşaltmaya hazırız mesajı veriliyordu. Türkiye henüz bu stratejiye bir cevap vermedi; ama muhatabının ne Güney Kıbrıs ne de AB olmadığını öyle zannediyoruz ki Cumhurbaşkanı gayet iyi biliyor.

  • Güney Kıbrıslıların, İsrail’e karşı tutumuna baktığımızda ise tablo esasen şaşırtıcı. Birçok yerel siyasetçinin, Siyonizm’in asırlar evvel adadaki cinayet ve işgallerini hatırında tuttuğuna şahit oluyoruz. Hele Filistin işgalini andıran yöntemlerle İsraillilerin kendilerine yaklaşmasından sanıldığının aksine pek de mutlu değiller.

Yine de Yunanlılar, Mavi Vatan iddiası başta olmak üzere birçok farklı nedenden dolayı Türkiye’ye ezeli düşman olarak bakıyor ve İsrail’e her geçen gün yakınlaşıyor. İsrail ve Güney Kıbrıs’tan sonra Siyonizm’in Kıbrıs emelleri ve bölge enerjisine sahip olması açısından en stratejik ülke konumunda Mısır bulunuyor. Mısır, şu ana kadar her anlaşmada İsrail ve Güney Kıbrıs’ın yanında yer aldı. Son Gazze saldırıları sonrası ülke topraklarının bir aparttan ibaret olduğu gerçeği Mısır siyasetinde bir değişime neden olur mu, sorusu akıllara gelse de bu çok zor bir ihtimal olarak karşımızda durmaktadır.

Tüm bu gelişmeleri beraber okuduğumuzda açıkça görülüyor ki Kıbrıs, İsrail için bir tahliye adası değil, işgal alanıdır. Elbette bunu Filistin, Suriye ve Mısır işgallerindeki bir stratejiyle yapmayacak.