Aynının Cehennemi yahut Ötekinin Sonu: Byung-Chul Han ve sosyal medya

Ortak sevinç ve acıların yerini bireysel mutluluk ve hüzünler alıyor. Bizi bir araya getiren değerlerin erozyonu gün geçtikçe hızlanıyor. Bireysel yaşamın armağanı olarak başarı ve güzellik zorlaması ilişkilere egemen oluyor ve like yeni bir toplumsal norm hâline geliyor.
Ortak sevinç ve acıların yerini bireysel mutluluk ve hüzünler alıyor. Bizi bir araya getiren değerlerin erozyonu gün geçtikçe hızlanıyor. Bireysel yaşamın armağanı olarak başarı ve güzellik zorlaması ilişkilere egemen oluyor ve like yeni bir toplumsal norm hâline geliyor.

Narsisizmin hayatın her alanına nüfuz ettiği bir çağda ve bireyselleşmenin hiç olmadığı kadar revaçta olduğu bir toplumda yaşıyoruz bir süredir. Gittikçe yalnızca kendisi ile meşgul olan, kendisi için yaşayan ve kendisinin peşinden koşan bireylere dönüşüyoruz. Ortak sevinç ve acıların yerini bireysel mutluluk ve hüzünler alıyor. Bizi bir araya getiren değerlerin erozyonu gün geçtikçe hızlanıyor. Bireysel yaşamın armağanı olarak başarı ve güzellik zorlaması ilişkilere egemen oluyor ve like yeni bir toplumsal norm hâline geliyor.

Her işin en iyisini, en güzelini ve en doğrusunu yaptığımızı düşünmek için gerekçemiz çok. Dünya etrafımızda dönerken, dijital âlemin duvarlarında yankılanan sen özelsin!
Her işin en iyisini, en güzelini ve en doğrusunu yaptığımızı düşünmek için gerekçemiz çok. Dünya etrafımızda dönerken, dijital âlemin duvarlarında yankılanan sen özelsin!

Kendimizi yaratmak, geliştirmek ve özel kılmak en büyük hedeflerimiz artık. Hayallerimiz büyük ve çeşitli; her şey olabilme konusundaki motivasyonumuz oldukça yüksek. 1 Her işin en iyisini, en güzelini ve en doğrusunu yaptığımızı düşünmek için gerekçemiz çok. Dünya etrafımızda dönerken, dijital âlemin duvarlarında yankılanan sen özelsin! 2 çağrısına kulak kapamak çok da mümkün görünmüyor sanki. Kendimizi hiç olmadığı kadar özel hissediyoruz ve bir benlik döngüsüne hapsoluyoruz âdeta. Dijital aynalardaki suretimizi izlemekten alamıyoruz kendimizi ve ilgimizi hak etmiyor bir başkası.

Kendimizle aşırı meşgul olma hâli bir taraftan kendimizle olan mücadelemizi artırıyor, diğer taraftan ise yaşamın bütün sorumluluklarını kendi üstümüze almamıza neden oluyor.

Sorunlarımızı paylaşacağımız kimse bulamıyoruz eskisi gibi. Bize yardım edebilecek samimi bir başkasını bulmak gittikçe zorlaşıyor. Çünkü herkes kendisiyle meşgul bugünlerde. Aradan sıyrılmak, diğerlerine fark atmak ve öne çıkmak bir buyruk gibi hayatımıza yön veriyor. Çağın, bir başkasının ve sosyal medya akımlarının gerisinde kalmak bizi korkutuyor. Anı yakalamakla, sadece kendimizi ve günümüzü kurtarmakla meşgul oluyoruz çoğu zaman. Başkalarının seslerine kapatıyoruz kendimizi. Varlığı kendimizle sınırlandırıyoruz âdeta ve bir önemi kalmıyor başkalarının. Ya da kalmıyor mu gerçekten?

Herkesin yalnızca kendisini düşündüğü, diğerkamlığın unutulup bencilliğin yükseldiği bir toplumda benden-bir-başkası olarak öteki bizim için ne ifade ediyor sahiden?

Benliğimizi zedeleyip var oluşumuzu tehlikeye mi atıyor, yoksa bize kim olduğumuzu hatırlatıp varlığımıza anlam mı kazandırıyor? Bu sorulara tek seferde cevap vermek kolay değil elbette. Hele ki ötekileştirme, kutuplaşma ve çatışma gibi ucu sivri kelimelerin her geçen gün daha çok konuşulduğu bir toplumda ötekilik ve ötekilerin (anlam) dünyamızdaki yerini tespit etmek basit olmasa gerek. Ayrıca ötekilik üzerine devam eden kadim tartışmada kendimize konforlu bir köşe seçmenin ve peşin hükümlere varmanın, konuyu çeşitli yönleriyle ele alan sosyal bilimcilere, filozoflara ve sanatçılara haksızlık olacağı da kesin. Konuyu günümüzdeki gelişmelerden azade, arkaik ve dar bir alana sıkıştırmak ise ötekiliğin güncel problemlerini konuşma konusunda oldukça kısır ve kısıtlayıcı. Zira sanal gerçeklik, metaverse, post-human ve posttruth gibi bilumum postmodern kavram ve tartışmalar üzerimize yağarken ötekilik tartışmasını genişletmeden ve update etmeden konu hakkındaki düşüncelerimizi anlamlı bir zemine çekmemiz mümkün görünmüyor.

Byung-Chul Han, Şefaflık Toplumu.
Byung-Chul Han, Şefaflık Toplumu.

Ele alınabilecek pek çok yönü olmakla beraber bu çalışmada ötekilik konusu, sosyal medya ekseninde tartışılmıştır. Bunun için son zamanların öne çıkan düşünürlerinden Byung-Chul Han’ın fikrî dünyasından yararlanılmıştır. Zira onun için öteki konusunun hatırı sayılır bir değeri vardır. Gerek ilk dönem eserlerinde gerekse Güzeli Kurtarmak, Şeffaflık Toplumu, Yorgunluk Toplumu, Erosun Istırabı ve Şiddetin Topolojisi gibi olgunluk dönemi sayılabilecek eserlerinde ötekilik konusunu sıklıkla işlemekte; Ötekini Kovmak kitabında ise konuyu daha geniş bir çerçevede, müstakil olarak ele almaktadır. Onun öteki hakkındaki düşünceleri, çalışmalarında sıklıkla ele aldığı şiddet, iktidar, şeffaflık, gözetim, üretim, tüketim, depresyon gibi geç-modern dünyanın sorunlarıyla ilişkili olarak biçimlenmektedir. Kabaca ifade etmek gerekirse Byung-Chul Han, dijitalleşmenin ve sosyal medyanın, ötekinin hayatımızdan uzaklaşmasına neden olarak aynılığın egemen olduğu cehennemî bir hayat yarattığını düşünmektedir. 3 Her ne kadar Han’ın düşüncesini özetleyen bu kısa ancak yüzeysel olmayan iddia üzerine uzun bir analize girişmek heyecan verici olsa da bu çalışmanın sınırları buna müsaade etmediğinden burada onun düşüncelerinden yola çıkarak ötekilik ve sosyal medya konusunda kısa bir analiz denenmiştir.

Öteki neden önemlidir?

Han’a göre günümüzde ötekilik yerini aynılığa bırakmaktadır. Meydana gelen bu değiş-tokuş sürecinin müsebbibi, onun eleştiri oklarını yönelttiği neoliberal kapitalist üretim sistemidir. 4
Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak.
Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak.

Gayri maddi üretimin egemen olduğu neoliberal dünyada iletişim ve dijital iletişim araçları üretim ve tüketim için büyük bir öneme sahiptir. İletişim hızının kesilmesi bütün bir sistemin aksaması ve durmasına neden olacağı için muhtevasını olumsuzlukların oluşturduğu uzaklık, gizlilik, gizem, sır ve acı gibi olgular yerini birer pozitif öge olan mesafesizliğe, şeffaflığa, teşhire, bilinirliğe ve zevke bırakmaktadır. Benzer şekilde yabancılık, başkalık ve ötekilik de hayatın içinden def edilmekte ve yerine aynılık ikame edilmektedir.

Geçmişte sosyal ilişkilerin sürekliliğini ve canlılığını devam ettirirken günümüzde olumsuzluklar, iletişimin ve üretimin önündeki engeller olarak kodlanmaktadır. Bu nedenle onlar, hayatımızdan tasfiye edilmesi gereken unsurlara dönüştürülmektedir. Her şey bütün çıplaklığıyla, çabucak, gözler önünde olup bitmekte ve dünya gittikçe daha müstehcen bir çehreye bürünmektedir. Bu sayede günümüz toplumu gittikçe şeffaflaşan ve negatifliklerden sıyrılan bir olumluluk toplumuna dönüşmektedir. 5

Zira öteki kişinin kendisini sorgulamasına ve narsistik eğilimlerden kurtulmasına vesile olur; kişiye kim olduğunu hatırlatır.
Zira öteki kişinin kendisini sorgulamasına ve narsistik eğilimlerden kurtulmasına vesile olur; kişiye kim olduğunu hatırlatır.

Olumlulukların hayata egemen olması Han için bir ilerleme veya müjde değil, aksine büyük bir toplumsal krizin başlangıcıdır. Zira olumluluk toplumu karşısında negatiflikten bahsettiğinde o, bir şeyin daha çok canlı ve insani boyutuna; pozitiflikten bahsettiğinde ise durağan ve suni yönüne dikkat çekmektedir. Han bu dikotomik kavramları gündelik hayattaki çağrışımları ile değil, Hegelci bir çerçevede yani negatifin olmadığı yerde diyalektiğin kendini sürdüremediği ve tinin gelişiminin sona ereceği düşüncesi çerçevesinde kullanmaktadır. Olumsuzluklar diyalektiğin sürekliliği için elzemdir ve tinin hayatını beslemektedir; hayat olumsuzluklarla anlamlıdır ve yalnızca pozitif duygulardan oluşan hayat insani değildir. Çünkü insanlar olumsuzlukların ortadan kaldırılmasıyla beraber “eziyet ve acıyla başa çıkma, buna biçim verme becerisini yitirirler.” Oysa tin olumsuzda oyalandığında güçlenir ve insan ruhu acı çektiğinde canlılık kazanır. 7

Bir olumsuzluk biçimi olarak öteki de Han’a göre büyük bir öneme sahiptir. Öteki, öncelikle var oluşumuz açısından anlamlıdır. Çünkü varlık bir başkası ile anlam kazanır. İletişimin ve insan ilişkilerinin temelinde benden-bir-başkası vardır. İstikrarlı bir kendilik, öteki ile girilen ilişki sonrasında kurulabilir. Zira öteki kişinin kendisini sorgulamasına ve narsistik eğilimlerden kurtulmasına vesile olur; kişiye kim olduğunu hatırlatır. Öyle ki öteki ile çatışmak bile kendilik için anlamlıdır. Çünkü “istikrarlı ilişkiler ve kimlikler ancak çatışmadan doğar. İnsan çatışma üzerinde çalışarak büyür ve olgunlaşır.” 8

Aşk, ötekine duyulan bu merak ve arzudan ortaya çıkar.
Aşk, ötekine duyulan bu merak ve arzudan ortaya çıkar.

Öteki erostur aynı zamanda Han için yani yaşam enerjisidir. Öteki olmadığında hayat canlılığını yitirir ve yaşama tekdüzelik hâkim olur. Bu nedenle öteki aşkın, arzunun ve sanatın nesnesi sayılır. Ötekinin bilinmezliği bende merak ve heyecan uyandırır. Aşk, ötekine duyulan bu merak ve arzudan ortaya çıkar. 9Ötekine duyulan arzu edebiyat ve sanatın kapılarını açar. Örneğin şiir öteki olanla karşılaşma sırasında, onun gizeminden meydana gelir ve ilham ötekinin bilinmezliğinden doğabilir. 10

Öteki, diğer taraftan bir ödül merciidir. Kişi için önemli olan davranışlarının karşılığında bir başkası tarafından onaylanmak ve takdir edilmektir. Ötekinin onayından mahrum kaldığında kişi, kendi kendini ödüllendirmek zorunda kalan, bu nedenle de sonu gelmez bir başarı isteğinin peşinden koştuğu için tatmin olamayan ve sürekli kendisi ile yarışan bir performans öznesine dönüşür. 11

Ona göre aynının pozitif şiddeti, ötekinin negatif şiddetinden daha etkilidir.
Ona göre aynının pozitif şiddeti, ötekinin negatif şiddetinden daha etkilidir.

Ancak Han’ın öteki hakkında düşüncesi sadece övgüden ibaret değildir. Zira öteki aynı zamanda şiddetin ve acının da kaynağıdır. 12 Geçmişte olduğu gibi şiddet ve sömürü öteki olandan gelebilir. Bu nedenle ötekilik salt iyi olma hâli değildir. Ancak Han’ın dikkat çekmek istediği şey ötekiliğin yaşadığımız dünyada totaliter bir biçimde yok edilmesi ve bütün negatiflikleriyle beraber hayata yön veren insani boyutunun ortadan kaldırılmasıdır. Bunun sonucunda şiddet ve sömürü artık ötekinden değil kişinin kendi içinden ve aynı olandan gelmektedir. Ona göre aynının pozitif şiddeti, ötekinin negatif şiddetinden daha etkilidir. 13 Aynılık ile ötekiliğin arasındaki değiş-tokuş sürecinin en etkili işlediği yer olan sosyal medyada insanlar âdeta birbirinin klonlarına dönüşmekte ve aynılık, bir zorlama biçimi olarak insanların kendi kendilerini tüketmelerine neden olmaktadır.

Aynının cehennemi

Dijital araçlar kullanıcıların kendilerine benzer düşüncedeki insanlarla karşılaşmalarına hizmet eder.
Dijital araçlar kullanıcıların kendilerine benzer düşüncedeki insanlarla karşılaşmalarına hizmet eder.

Herkesin birbirine benzediği bir dünya olarak aynının cehennemi dijital iletişim araçlarında tezahür eder ve ötekinin sürgünü sosyal medyada başlar. Sosyal medya, iddia edildiği üzere, sadece insanları tüm dünyaya açmaz; aynı zamanda insanları kendi dünyalarına yahut benzerlerine kapatır. Dijital araçlar kullanıcıların kendilerine benzer düşüncedeki insanlarla karşılaşmalarına hizmet eder. Benzer kişileri takip etmek aynı şeyleri düşünmeye, dinlemeye ve konuşmaya sebep olur. Belli türdeki dizileri, filmleri ve videoları izleyenler benzer içeriklerle karşılaşır. Böylece insanlar kendi yankı odalarında mahsur kalırlar ve deneyimlerinin ufukları gittikçe daralır. Sosyal medyada takılanlar bir süre sonra âdeta kendileriyle karşılaşırlar 14 ve kulak kesildikleri dünyadan başkasına sağır olurlar. 15

Farklılıklar da engel olamaz bu akışa. Çünkü sistem tüketilebilir farklılıklara izin verir sadece. Sosyal medyadaki farklılıklar üretimin devamlılığı için var edilir. Piyasaya ne kadar çok farklı olduğunu iddia eden kişi ve paylaşım sunulursa tüketim o derece artar. Ancak bu üretim süreci de Han için aynılıktan başka bir şey yaratmaz. 16Çünkü yeni ve farklı olarak sunulan içerikler ve dijital üreticiler kısa süre sonra birbirinin neredeyse aynısı olan çakmalar olarak çıkar karşımıza.

Byung-Chul Han, Eros'un Istırabı.
Byung-Chul Han, Eros'un Istırabı.

Sosyal medya araçlarında yer alan keşfet bölümleri de birbirine benzeyen akımlarla dolar. Videolar akar ekranımızdan; aynı müziğin, aynı dansın veya fotoğrafın yeniden üretimini izleriz defalarca. Değişen sadece isimler olur sadece. Böylece akımlar kullanıcıları sürüleştirir ve bir yığın hâline getirir. Artık herkes aynı şeyleri izler, aynı şeyleri beğenir, aynı şeyleri düşünür. İnsanlar, izlemekten ve göstermekten başka hiçbir şey yapmayan varlıklar hâline gelir.

Diğer taraftan dijital dünyanın kanaat önderleri olarak influencerlar ve fenomenler sayesinde insanlar aynı şeyleri tüketmeye başlarlar; kıyafetler, yemekler, gidilen yerler aynıya teslim edilir. Dahası bu aynılık sıradan olan insanların paylaşımlarıyla yeniden üretilir. Önerilen ürünleri alıp tüketenler aynı şekilde paylaşırlar kendilerini. Herkes bir influencer gibi paylaşım yapmaya başlar; pozlar, açılar, filtreler benzer şekilde kullanılır. Dahası estetik ameliyatlar gündelik hayatın bir parçası hâline gelir. İnsanlar artık kendilerinden ziyade sosyal medyada, aynılığın üretmiş olduğu yüzlere sahip olmak isterler. Güzellik ve estetik kaygısı insanları düzleştirir, onları aynı hizaya getirir.

Ötekinin sonu

Birbirinin neredeyse aynısı olarak yaşayan insanların var olduğu bu dünya başkalıktan, farklılıktan, anlatıdan, kurgudan, aşktan, arzudan, gizemden ve sırdan mahrum kalmaktadır.
Birbirinin neredeyse aynısı olarak yaşayan insanların var olduğu bu dünya başkalıktan, farklılıktan, anlatıdan, kurgudan, aşktan, arzudan, gizemden ve sırdan mahrum kalmaktadır.

Yüzlerin, kıyafetlerin, hayallerin ve hedeflerin; okunanların, dinlenenlerin, izlenenlerin ve düşünülenlerin; beğenilerin, zevklerin ve nesnelerin; alışkanlıkların, yaşam tarzlarının ve tüketim biçimlerinin gittikçe daha çok birbirine benzediği bir toplumda ötekilik bütün yönleriyle yaşamdan uzaklaşmaktadır. Birbirinin neredeyse aynısı olarak yaşayan insanların var olduğu bu dünya başkalıktan, farklılıktan, anlatıdan, kurgudan, aşktan, arzudan, gizemden ve sırdan mahrum kalmaktadır. Ötekiliğin kaybolması yaşamı anlamsız ve cansız kılmaktadır. 17

Ötekiliğin kaybolması yaşamı anlamsız ve cansız kılmaktadır.
Ötekiliğin kaybolması yaşamı anlamsız ve cansız kılmaktadır.

Başkasından mahrum bırakılan günümüz insanı âdeta kendisine mahkum kalmaktadır. Narsistik kendi ile aşırı meşguliyet, insanların ötekine karşı kör ve sağır kalmalarına neden olmaktadır. Oysa başkasından gelen ses ve bakış bizi diri tutar, öteki ile girilen ilişki bizi canlandırır. 18 Çünkü “öteki, bana beni sorgulatan, beni narsistik içselliğimden çekip koparan bir şey”dir. 19Ötekinin hayattan def edilmesiyle kişisel dünyalarımızda yeni bir tür yıkım süreci başlamış olur. Geç-modern toplumun performans öznesi artık kendisi ile yalnız başına kalır. Var olabilmesi için aynılık cehenneminin başarı, beğeni, güzellik, dinçlik, teşhir ve tüketim buyruklarına boyun eğmek zorunda kalır. Aşırı iletişimin neden olduğu her şeyi yapabilme ve her şey olabilme motivasyonu ile her şeyi olumlama buyruğu bünyesinde yıkıcı etkilere yol açar. Başarısızlık düşüncesi, geride kalma hissi, yanlış karar verme tedirginliği ve beklentilerini karşılayamama durumu kaygılarını artırır. 20Kendini gerçekleştirme ve performans zorlaması geç-modern öznenin depresyona girmesine neden olur. Kişinin kendisini yiyip bitirmesine ve kendisini tüketmesine, yani öz-yıkıma sürüklenmesine sebep olur. Böylece ötekinin hayatımızdan kovulması bir süre sonra kendiliğin yok edilmesi olarak karşılık bulur.

1. Byung-Chul Han, Erosun Istırabı, çev. Şeyda Öztürk, Metis Yayınları, 2017, s. 17. 2. Hal Niedzviecki, Ben Özelim! Bireylik Nasıl Yeni Konformizm Haline Geldi, çev. Sibel Erduman, Ayrıntı Yayınları, 2011. 3. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023. 4. Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu, çev. Haluk Barışcan, Metis Yayınları, 2017; ayrıca bkz. Ramazan Ünsal, “Neoliberal Hegemonya ve Dijital Kültürün İşgali: Byung-Chul Han Perspektifinden Bir Değerlendirme”, Sosyoloji Divanı, (15), 2020, ss. 229-249. 5. Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu, çev. Haluk Barışcan, Metis Yayınları, 2017, s. 19. 6. A.g.e., s. 20. 7. Byung-Chul Han, Palyatif Toplum, çev. Haluk Barışcan, Metis Yayınları, , 2022, s. 49. 8. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023, s. 31. 9. Byung-Chul Han, Erosun Istırabı, çev. Şeyda Öztürk, Metis Yayınları, 2017. 10. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023, s. 73. 11. Byung Chul Han, Şiddetin Topolojisi, çev. Dilek Zaptçıoğlu, Metis Yayınları, 2018, s. 37. 12. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023, s. 7. 13. Byung Chul Han, Şiddetin Topolojisi, çev. Dilek Zaptçıoğlu, Metis Yayınları, 2018. 14. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023, ss. 9-12. 15. A.g.e., s. 87; İsmet Özel, Erbain, TİYO, 2019 s. 197. 16. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023, ss. 28-36. 17. Byung-Chul Han, Erosun Istırabı, çev. Şeyda Öztürk, Metis Yayınları, 2017. 18. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023. 19. Byung-Chul Han, Kapitalizm ve Ölüm Dürtüsü, çev. Çağlar Tanyeri, 2021, s. 105. 20. Byung-Chul Han, Ötekini Kovmak, çev. Mustafa Özdemir, Ketebe Yayınları, 2023, s. 41.