Berlin'de bir garip tiyatro

Dikkat çeken bir nokta Ateş’in bu projenin bir yanıyla Avrupa ve Batı kamuoyunu etkilemeye ve “iyi Müslüman” “kötü Müslüman” tasnifini zihinlere iyice yerleştirmeye yönelik bir algı çalışması olduğu gerçeği.
Dikkat çeken bir nokta Ateş’in bu projenin bir yanıyla Avrupa ve Batı kamuoyunu etkilemeye ve “iyi Müslüman” “kötü Müslüman” tasnifini zihinlere iyice yerleştirmeye yönelik bir algı çalışması olduğu gerçeği.

Bu meseleyle ilgili doğru bir yerde durmak istiyorsak, buna öncelikle bu projeye “camii” değil “Kilisede kiralık bir oda”, proje sahibine de “imam” değil “avukat” diyerek başlayabiliriz.

Caminin liberali olur mu?

Şaibeli bir isim olan Avukat Seyran Ateş geçen ay Berlin’de bir kilisenin eski bir odasını kiralayarak “Goethe-İbn-i Rüşd Camii” adını verdiği bir “mabet” açtı. Homoseksüelinden gayrimüslimine kadar her türden insana açık bu “liberal camii”nin açılışı hayli kalabalık bir toplulukla yapıldı. Ne ki sözde imam-Avukat Ateş, Cuma namazını kıldırmaya başlayıp da seyirciler kenara çekildiğinde “sahne”de sadece 7 kişi kaldı. “Proje” elbette Müslümanlar tarafından hiçbir şekilde ciddiye alınmıyor.

Seyran Ateş, Cem Özdemir'le birlikte.
Seyran Ateş, Cem Özdemir'le birlikte.

İyi Müslüman - Kötü Müslüman

Dikkat çeken bir nokta Ateş’in bu projenin bir yanıyla Avrupa ve Batı kamuoyunu etkilemeye ve “iyi Müslüman” “kötü Müslüman” tasnifini zihinlere iyice yerleştirmeye yönelik bir algı çalışması olduğu gerçeği. Zira Ateş, sevgi, barış, özgürlük gibi kelimeleri de tekeline almasına rağmen burkalı ve peçelilerin giremediği sözde “liberal” camii dışında kalan tüm Müslüman grupları şiddet yanlısı, baskıcı ve anti-demokrat olmakla itham ediyor. Ancak bu proje, faaliyetleri ile değil, Ateş’in aldığını iddia ettiği ölüm tehditleriyle gündemde tutulmaya çalışılıyor.

O halde bu meseleyle ilgili doğru bir yerde durmak istiyorsak, buna öncelikle bu projeye “camii” değil “Kilisede kiralık bir oda”, proje sahibine de “imam” değil “avukat” diyerek başlayabiliriz. Almanya’daki köklü Müslüman cemaatleri tasfiye etmek hedefine matuf bu türden “projeler” elbette tıpkı Peygamber Efendimiz döneminde yapılan Mescid-i Dırar gibi yok olup gitmeye mahkumdur. Duru bir inanç, samimiyet ve estetiğin bir meyvesi olan mabetlerse köklü bir geleneğin nişaneleri olarak dimdik ayakta kalmaya devam edeceklerdir.