Marriage Story neden 2010’ların en insani filmlerinden biri sayılıyor

Aşka ve ilişkilere dair anlatıların sinema seyircisi nezdinde her zaman avantajlı bir yeri var. Gelin görün ki 2019’un son haftalarında seyirci ile buluşan Marriage Story’nin hızla geçen senenin sayılı yapımları arasına girmesinin tek sebebi bu değil.

Netflix’te yayınlanmasının üzerinden haftalar geçse de film, hakkında konuşturmaya devam ediyor. Hatta şimdiden benzer konulara sahip Bir Evlilikten Manzaralar (Scener ur ett äktenskap, 1973) ve Bir Ayrılık (Jodaeiye Nader az Simin, 2011) gibi üst düzey yapımlarla birlikte anılıyor. Marriage Story’nin yarattığı etkiyi ele aldığı konunun cazibesi bir yana dengeli anlatımında ve incelikli sinemasında aramak gerek.
Marriage Story ile bir evlilik kaçınılmaz görünen sona doğru ilerlerken, birlikte kalmaya çalışan ailenin hikâyesini anlatıyor. Yoğun duyguları yüklenen bir dolu konuşmayı ve birçok sessizliği içeren filmin (uzun sayılabilecek süresine rağmen) karakterlerin biri veya diğerinin tarafına meyletmemesi de kolay iş değil. Ancak bundan özellikle geri duruluyor.
Yönetmen karakterlerini yargılamıyor veya temize çıkarmıyor. Haklı veya haksızın olmadığı, sevginin ve güçlü bağların bile bazen yetmediği hikâyede karakterlerin psikolojilerine dair önemli detaylara yer veriliyor. Boşanma arifesindeki çiftin birbirleriyle ve çocuklarıyla ilişkisinde değişen dinamikler yapmacıklıktan uzak resmediliyor.

İkili arasında çocuğun paylaşılamadığı veya bazen küçük çocuğun anne babasının ebeveynliğine soyunmak zorunda kaldığı anlar hikâyeye gerçekçilik katıyor. Her ikisi de sorunlu ailelerden gelen karı kocanın çocukluklarından getirdikleri travmaların yetişkin hayatlarındaki izleri de hikâyenin dışında bırakılmıyor.
Benzer yollardan geçen herkesin kendinden bir şey bulabileceği, aşina olmayanların ise bir duygusal tecrübeye ortak olabileceği Marriage Story, 2010’lu yılların en insani işlerinden.
Yönetmen Noah Baumbach aile bağlarına dair dramalardan hoşlanan bir isim. Filmlerinde insanların büyük çoğunluğunun hayatının merkezinde yer alan ailenin, günümüzün giderek bireyselleşen yaşantılarıyla nasıl uzlaşabileceğini tartışmaya açıyor.
Hayattaki kırılma anlarına, mesela yaklaşan bir vedaya, odaklanarak duyguların çok yoğun yaşandığı dönemleri anlatıyor. Bunu yaparken gerçekçilikten taviz vermiyor ve seyirciyi duygusallık içinde boğmadan kahramanlarının hissiyatını aktarıyor. Bunu daha önce yine aynı platform için yaptığı The Meyerowitz Stories (2017) filminde göstermişti. Baba ve üç çocuğunu bir yol ayrımında buluşturmuş; bireye, aileye ve hayata dair bir filme imza atmıştı.
Noah Baumbach’ın Marriage Story ile The Meyerowitz Stories filmlerinin tek ortak özelliği aile bağlarına odaklanmaları değil. Her iki film de son derece konuşkan, iyi oyuncularca canlandırılan karakterlerin diyalogları üzerinden akıyor. Baumbach’ın diyalog yazımındaki özelliği de burada ortaya çıkıyor. Dile getirilmesi zor duygular (istisnai anlar dışında) doğrudan söyletilmeden, konuşmanın doğal akışı içinden seyirciye geçiyor.
Bu noktada Marriage Story’nin başrolünü paylaşan Adam Driver ve Scarlett Johansson’un tutarlı performanslarını da anmak gerek. İkili film boyunca değişen duygu durumlarını çok yönlü bir oyunculukla yorumluyor. Yönetmenin görsel tercihleri de filmin atmosferini kuruyor, birbirini seven çiftin ayrıldığı ve birleştiği anları yansıtıyor. Özenli senaryo, oyunculuk ve sinematografi birleşinceyse soluksuz izlenecek 137 dakikalık bir film ortaya çıkıyor.
Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.
Ocak Vizyonunda Öne Çıkanlar



