Edebî bir silsilenin izleri: Recai Efendi’den Çiğdem Talu’ya uzanan bir anlatıdır

Ercüment Ekrem Talu.
Ercüment Ekrem Talu.

Ercüment Ekrem, Türk edebiyatında popüler edebiyatın sınırlılıklarında bir mizah yazarıdır. Meşhedî Cafer ile Torik Necmi tiplerini ortaya çıkardığı Meşhedî serisinin bu şöhrette ciddi bir payı vardır.

Osmanlıca İkdam Gazetesi.
Osmanlıca İkdam Gazetesi.

Ercüment Ekrem Talu (1886- 1956), Türk edebiyatının velûd kalemlerinden biridir. Gazetecilik mesleğine 1910’da Ahmet Rasim aracılığıyla İkdam gazetesinde ilk adımını atar, ömrünün sonuna kadar yazmaya devam eder. Bir röportajında verdiği bilgiye göre Ali Kemal’in çıkardığı Millî Mücadele karşıtı Peyam-ı Sabah dışında devrinin hemen her gazetesinde çalışır; imzalı, imzasız ve müstear isimlerle yirmiden fazla roman, bin kadar hikâye yayımlar.1

Ercüment Ekrem, Türk edebiyatında popüler edebiyatın sınırlılıklarında bir mizah yazarıdır. Meşhedî Cafer ile Torik Necmi tiplerini ortaya çıkardığı Meşhedî serisinin bu şöhrette ciddi bir payı vardır. Bahsi geçen seriye Meşhedî Hikâyeleri’yle başlayan yazar, Meşhedî ile Devr-i Âlem, Meşhedî Aslan Peşinde, Meşhedi Yıldızlar Arasında adlı romanlarını peşi sıra okurlarına sunar. Mizah yazarlığı payesi elbette sadece bu seriyle kazanılmamıştır. Ona mizah yazarı şöhretini kazandıran diğer kitapları Evliyâ-yı Cedid ve Zeyl-i Evliyâ-yı Cedid adlarını taşır. Üslubundan kaynaklı devrinde “Evliyâ-yı Sâni” olarak anılan yazar, Evliya Çelebi’yi 1918-1925 yılları arası İstanbul’unda dolaştırır, devrin toplumsal olaylarını ve yaşayışını onun gözüyle okurlarına sunar. Ercüment Ekrem’in 1920’de yayımlanan Gün Batarken’den itibaren toplumsal konuları işlediği onun üzerinde romanı vardır. Bu romanlarda da mizah eksik değildir; toplumsal sorunlar mizah çeşnisiyle kurgusal dünyaya taşınmıştır.2

Sadece roman ve hikâye türleriyle sınırlandırmamak gerekir Ercüment Ekrem’i. Özellikle Cumhuriyet dönemi gazete ve dergilerinde adından söz ettiren bir isim olarak roman ve hikâyelerinin yanı başında hatıra, deneme, fıkra, tiyatro ve şiir türlerinde de eserler vermiştir.

  • Ercüment Ekrem, hülasa hızlı yazabilen, eserlerinde mizahî çeşniyi eksik etmeyen, devrine hitap eden, bu sebeplerle döneminde çok okunmayı başarmış kalemi kuvvetli bir yazardır.
Recaizade Mahmud Ekrem.
Recaizade Mahmud Ekrem.

Sanatkâr kimliğiyle tanıttığım Ercüment Ekrem’in şimdi de edebî çerçevedeki akrabalık bağlarına, ailesinden tevarüs eden edebî mirasa geçebilirim. Bu durumda ilk değinilmesi gereken isim Ercüment Ekrem’in dedesi Mehmed Şakir Recai Efendi’dir. Tanzimat’tan sonra Takvimhane nazırlığı yapmış olan şair, hattat ve vakanüvis kimliğiyle tanınan bu isim, İslamî ilimlere ve Doğu edebiyatına vakıf, devrinin nesirde usta edipleri arasındadır. Recai Efendi’nin entelektüel kimliğinin yanı sıra mizacıyla ilgili şu cümleler torunuyla arasında bağ kurmaya imkân verecek içeriktedir:

“Tabiatı zarif, geniş fikirli, şakacı, samimi, nükteli sözler bulup söyleyen, genellikle zekice yapılmış mizaha eğilimli, hafızası sağlam, yararlı ve alçakgönüllüydü. Latife ve nüktelere dair menkıbeler, fıkralar, şiirler hafızasını süslediğinden bulunduğu ortamda bunları dile getirir, dinleyenlere zevk verirdi. Türkçe, Arapça ve Farsça nesir ve nazma hâkimdir. Mizah vadisinde de güzel yazılar yazardı.”3

Recai Efendi gibi Ercüment Ekrem de mizaç itibariyle mizaha yatkın bir kişiliktir; yukarıda da bahsedildiği üzere mizah edebiyatının önemli bir simasıdır. Ancak ne yazık ki Ercüment Ekrem, dedesini görme imkânı yakalayamaz. Recai Efendi 1874 yılında hayata gözlerini yumarken torunu on iki yıl sonra yani 1886 yılında dünyaya gelecektir.

Recaizade Mahmud Ekrem.
Recaizade Mahmud Ekrem.

Recai Efendi’nin oğlu, Ercüment Ekrem’in babası Recaizade Mahmud Ekrem’dir. Tanzimat döneminin diğer yazarları gibi çok yönlü bir kişiliğe sahip olan Recaizade Ekrem, geniş bir yelpazede şiir, tiyatro, roman ve edebiyat teorisi sahasında eserler vermiştir. Onun, Batılı ölçütlerle hazırladığı yeni bir retorik kitabı hüviyetindeki Talim-i Edebiyat kitabı, Tanzimat sonrası Türk toplum hayatında görülmeye başlayan alafrangalaşma hareketinin gülünç taraflarını sergilediği Araba Sevdası romanı hâlâ kıymetini koruyan kitapları arasındadır.4 Otoriter kimliği sayesinde “Üstad Ekrem” olarak da anılan Recaizade Ekrem, eserlerinin yanı sıra edebiyatımızdaki “eski-yeni” tartışmalarında yeniliğin taraftarı olmasıyla da adından söz ettirir. Diğer taraftan 1896 yılında kurulan Servet-i Fünûn topluluğu, onun hamiliğinde ve rehberliğinde edebî faaliyetlerine başlamıştır.

Recaizade Ekrem’in dördüncü çocuğudur Ercüment Ekrem… İlk göz ağrısı Fatma Piraye’nin “gözlerini dünyaya açar açmaz” kapaması, yatalak oğlu Sunullah Emced’in yirmi yaşında vefatı, üçüncü çocuğu Nijad’a düşkünlüğünü beraberinde getirmiştir. Ne yazık ki o da 1900 yılında on altı yaşındayken hayata gözlerini yumar. Bir babanın oğluna döktüğü gözyaşları olarak okunabilecek Nijad Ekrem böylelikle ortaya çıkar. Ercüment Ekrem’i bırakıp kardeşlerine ve özellikle Nijad’a değinme sebebim, onun babasıyla ilgili bir hatırasına yer vermek, böylelikle bir evladın babasına yönelik yazdıklarını açıklamak içindir. Doğduğu gece babasının evde olmadığını, turne ile ilk defa Türkiye’ye gelen meşhur Fransız artisti Sarah Bernhardt’ı görmeye gittiğini açıklayan Ercüment Ekrem cümlelerine şöyle devam eder:

“Zaten sevgili babacığımın günahına girmeyim amma, sevgili Nijad’ının üstüne gelecek, ona vakfedilmiş sevgiyi ikiye bölecek bir evladın doğumunda olsun bulunmamakla sevgili Nijad’ına galiba bir cemile yapmak istemiş olacaktı.”5

Ercüment Ekrem, dünyaya gelir gelmez Nijad’ın gölgesinde kaldığını hissettirir. Aşağıdaki cümlelerde babası ile ağabeyinin kendisine yönelik hislerini açıklama gayretindedir:

“Ne ise… Geç vakit o da gelmiş. Beni kucağına vermişler. Almış, bakmış, bakmış…

Ve beğenmemiş. Zira onun nazarında tek çocuk Nijad… Zaten Nijad da kardeşini beğenmemiş. O da küçük dudaklarını bükmüş ve ‘Bak! Kardeşim sana neler getirdi!’ diye eline sundukları oyuncakları, Frengistan elçisinden peşkeş kabul eden bir reis efendinin mağrur edasıyla alıp gitmiş.”6

Yetişmesinde babasından ziyade annesinin payını ön plana çıkarır Ercüment Ekrem... Tabii bunda babasının Nijad’a düşkünlüğünün elbette tesiri vardır. Ercüment Ekrem’in annesi Güzide Hanım, devrinin kültürlü kadınları arasındadır. Türkçeyi fevkalade fasih konuşmasının yanı sıra Kuran-ı Kerim’i anlayacak kadar Arapça; Gülistan ve Mesnevi’yi izah edecek kadar Farsça; kocasının Atala tercümesine yardım edecek kadar Fransızca bilir. Bununla da kalmaz düzenli olarak tarih ve edebiyat eserleri okur. Ercüment Ekrem, böyle bir annenin son evladı olarak “bu cepheden” yani annesi cephesinden bahtiyardır; kısaca “her ne biliyorsam mebadisini o mübarek, o mukaddes kadına borçluyum” ifadesiyle annesini yâd eder.7

Nijad’ın ölümünden sonra Recaizade Ekrem ile oğlu Ercüment’in arasındaki bağ kuvvetlenir. Bir yazar olarak yetişmesinde şüphesiz ki babasının ciddi bir tesiri vardır. Çünkü o, babası sayesinde devrinin edebiyat ve sanat muhitinin içinde yetişir. Bu tespiti kendi ifadelerinde daha açık görmek mümkündür:

“Böylece bize gelip gidenlerin çoğu ya edebiyatta, ya musikide yahut da o vaktin cemiyetinde kalburüstü gelen zatlardı. Bazıları, dostluklarını gece yatısına kalacak, her istedikleri gün ve saatte, davet beklemeden gelecek kadar ileri götürmüşlerdi.”8

Servet-i Fünûn dergisi.
Servet-i Fünûn dergisi.
  • Ercüment Ekrem, anlaşılacağı üzere babasının edebî muhitine bağlı olarak, çocukluk ve gençlik yıllarında devrin ünlü sanatkârlarını tanıma imkânı yakalamıştır.

Peki kimdir bu sanatkârlar? Hatıralarında değindiği üzere Ahmet Mithat Efendi, Abdülhak Hamid, Nigar Hanım; Servet-i Fünûn topluluğundan Tevfik Fikret, İsmail Safa, Hüseyin Siret, Süleyman Nesip, Ahmet Hikmet, Ali Ekrem, Halit Ziya, Hüseyin Cahit, Mehmet Rauf onun yüzbeyüz tanıdığı şahsiyetlerdir.

Bu tanışıklıkların edebiyata temas eden yönleri birkaç örnekle açıklanabilir: Bir gün Ercüment Ekrem, babasıyla birlikte Ahmet Mithat’ın Beykoz’daki yalısına misafirliğe gider. Meşhur, kızıl boyalı yalının kapısını çaldıklarında kendilerini tesadüfen Ahmet Mithat karşılar ve onları bahçesinde kabul eder. İki dost arasında geçen sohbetin ardından ev sahibi Ahmet Mithat, çocuğa yönelerek “Benim eserlerimden hangilerini okudun, bakayım?” diye sorar; karşılığında Hasan Mellah ve Hüseyin Fellah cevabını alır. Bir tane de ben sana hediye edeyim diyen yazar, “Üstad Ekrem’in ferzend-i necibi Ahmet Ercümend beyefendi oğlumuza… Ahmet Mithat” imzasıyla Henüz On Yedi Yaşında adlı kitabını takdim eder.9

Ahmet Mithat’tan imzalı kitap alma imkânı yakalayan Ercüment Ekrem, evlerine misafirliğe gelen Ahmet Hikmet Bey’in “Nakiye Hala” hikâyesini daha yayımlanmadan dinleme fırsatı yakalar.10 Sadece bu hikâyeyle sınırlı değildir elbette… Halit Ziya’nın mektupla İzmir’den babasına takdim ettiği Nemide ile Ferdi ve Şürekâsı adlı romanlarını, diğer taraftan Servet-i Fünûn topluluğu üyelerinin daha dergi sayfalarına düşmeyen eserlerini okuma ve dinleme fırsatı bulur.11

  • Recaizade Ekrem’in İstinye’deki yalısında yüzlerce kitaptan oluşan kütüphanesinden de söz etmek gerekir. Ercüment Ekrem, bu kütüphane sayesinde okuma ve yazma hevesini pekiştirir, pek çok yazarın eserine kolayca ulaşma imkânı yakalar.

Nitekim yine babası aracılığıyla Abdülhak Hamid’i tanıdıktan sonra kütüphanelerinde bulunan Tarık bin Zeyyad’ı hemen okuyuverir, çocuk yaşta bu eserin tesirinde kalır.12 Tüm bu örneklerden anlaşılacağı üzere Ercüment Ekrem’in aynı ortamı paylaştığı, küçük yaşta eserlerini okuduğu şair ve yazarlar, diğer taraftan evlerindeki hususi kütüphane şüphesiz ki onun kişiliğine, entelektüel birikimine ve yazarlık hayatına tesir etmiştir.

Şimdiye kadar andığımız isimler Mehmet Şakir Recai Efendi, Recaizade Mahmud Ekrem ve Ercüment Ekrem’di. Peki Ercüment Ekrem’den sonraki kuşağın sanat ve edebiyatla bağı var mıydı? Son cümlelerde yer verecek olursak Ercüment Ekrem’in Gün Batarken adlı romanını ithaf ettiği oğlu Muvakkar Ekrem, gazetecidir ve Türkiye’deki ilk spor spikerlerinden biridir. Aynı zamanda Uyanış-Servetifünun gibi edebiyat ve sanat dergilerinde kaleme aldığı şiirleri mevcuttur. Kızı Esin Talu, Babıali’deki çeşitli gazete ve dergilerde makale ve köşe yazıları kaleme almış, özellik Amin Maalouf’un eserlerinden yaptığı çevirilerle tanınmış bir kişiliktir. Muvakkar Ekrem’in kızı Çiğdem Talu, birçok ünlü isme yazdığı şarkı sözleriyle 1970’li yıllara damga vurmuş bir şairdir. Muvakkar Ekrem’in oğlu Umur Talu ise 1980’li yıllarda başladığı gazetecilik mesleğini uzun yıllar devam ettirmiş, hâlihazırda yazmaya devam eden bir diğer isimdir.

1. Hilmi Yücebaş, Bütün Cepheleriyle Ercüment Ekrem, Ahmet Halil Kitabevi, İst., 1957, s. 4.

2. İbrahim Özen, “Mizahın ve Popüler Edebiyatın Sınırlarında Bir Yazar: Ercüment Ekrem Talu”, Cumhuriyet’in 100. Yılında 100 Türk Yazar, Ed.: Elmas Şahin- Kadir Can Dilber, Akademisyen Yay., Ank., 2023, s. 171-175

3. İsmail Hakkı Aksoyak, “Recâ’î, Mehmed Şakir”, Türk Edebiyatı İsimler Sözlüğü, https://teis. yesevi.edu.tr/madde-detay/recai- mehmed-sakir

4. Abdullah Uçman, “Recâizâde Mahmud Ekrem”, TDV İslam Ansiklopedisi, C. 34, s. 503.

5. Ercümend Ekrem Talu, Geçmiş Zaman Olur Ki…, Haz.: Alaattin Karaca, Hece Yay., Ank., 2005, s. 38.

6. Talu, age., s. 38.

7. Talu, age., s. 42.

8. Talu, age., s. 84.

9. Talu, age., s. 88.

10. Talu, age., s. 111.

11. Talu, age., s. 121.

12. Talu, age., s. 90.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.