Bosna’yı kuran dervişler

Bu toprakların İslamlaşma sürecinde tasavvuf geleneğinin ve tarikatların rolü ve etkisi nispeten gözden kaçırılmış gibi durmaktadır.
Bu toprakların İslamlaşma sürecinde tasavvuf geleneğinin ve tarikatların rolü ve etkisi nispeten gözden kaçırılmış gibi durmaktadır.

Bosna’da Dervişler ve İslam , Brill Yayınevi’nin editörlüğünü Halil İnalcık ve Suraiya Faroqhi ’nin yaptığı Osmanlı İmparatorluğu ve Mirası: Siyaset, Toplum ve Ekonomi serisinden bir kitap. Yüksek lisans ve doktora eğitimini Oxford Üniversitesi’nde tamamlamış başarılı bir akademisyen olan Ines Aščerić-Todd tarafından yazılan bu kitap, Bosna’nın genel olarak tasavvuf yoluyla İslamlaştığını savunuyor.

Bosna’da Dervişler ve İslam, Brill Yayınevi’nin editörlüğünü Halil İnalcık ve Suraiya Faroqhi’nin yaptığı Osmanlı İmparatorluğu ve Mirası: Siyaset, Toplum ve Ekonomi serisinden bir kitap. Yüksek lisans ve doktora eğitimini Oxford Üniversitesi’nde tamamlamış başarılı bir akademisyen olan Ines Aščerić-Todd tarafından yazılan bu kitap, Bosna’nın genel olarak tasavvuf yoluyla İslamlaştığını savunuyor. Kitap, yetkin bir çevirmen olan Haris Macić tarafından dilimize kazandırıldı ve Ketebe Yayınları’ndan çıktı. Biz de bu ay raflarda göreceğimiz bu kitap hakkında çevirmeni ile bir röportaj gerçekleştirdik.

Kitapta Bosna’nın İslamlaşması nasıl anlatılıyor? Bu süreçte asıl etken nedir?

  • Esasında Bosna’nın İslamlaşması meselesi literatürde ihmal edilmiş bir konu değil. Bununla birlikte, bu toprakların İslamlaşma sürecinde tasavvuf geleneğinin ve tarikatların rolü ve etkisi nispeten gözden kaçırılmış gibi durmaktadır.

Kitabın başlığından da anlaşıldığı gibi, bu çalışmanın öncelikli hedefi söz konusu sürecin bu boyutunu öne çıkarmaktır.

Bosna'da Dervişler ve İslam
Bosna'da Dervişler ve İslam

Kanaatimce yazar, bunu son derece başarılı bir şekilde gerçekleştirmiştir. Bu mesele hakkında özellikle Batı’da yapılan çalışmalar, Boşnakların İslam’ı tercih etmelerini Balkanlar’da süregelen mezhep savaşları sonucu yok olmanın eşiğine gelmiş olmaları ile ilişkilendirmektedir.

Bu husus önemli bir etken olmakla birlikte, Katolik ve Ortodoks Hristiyanlar karşısında direnen Bogomil Boşnaklar için üçüncü bir tercih olarak beliren Osmanlıların ve dolayısıyla İslam’ın cezbedici olması, bu seçeneğin tabiatı ve beraberinde getirdiği sosyal, siyasi ve iktisadi fırsatlar eşliğinde daha iyi anlaşılabilir.

Bana sorarsanız kitabın en güçlü mesajlarından biri, bir dinin, ideolojinin ya da dünya görüşünün sadece söylem veya retorik eşliğinde kitlesel ölçekte yaygınlaşmasının mümkün olmadığı gerçeğidir.

Ahiler ve loncaların Bosna’nın İslamlaşmasındaki rolleri nedir?

Anladığım kadarıyla Bosna’da Ahilerin esnaf teşkilatları üzerinde etkili olmaya başlaması 16. yüzyılın sonuna doğru, İslamlaşma sürecinin büyük ölçüde tamamlandığı yıllarda gerçekleşmiştir.

Diğer taraftan esnaf loncalarının ortaya çıkması, yazarın ifadesiyle “Anadolu tarzı” ilk kasabaların ve çarşı pazarların oluşmasıyla eş zamanlıdır.

Kitabın yazarı olan Ines Hanım’ın tarihî belgeler eşliğinde açık bir şekilde ortaya koyduğu üzere, Bosna’da ilk yerli Müslümanlar bu loncalara üye olan esnaf arasından çıkmıştır. Bu nedenle Bosna’da İslam, Osmanlı Devleti’nin diğer bazı bölgelerinden farklı olarak, çoğunlukla ticaret yapan ve zanaatla uğraşan kesimler nezdinde yaygınlaşmıştır.

Osmanlı Bosna’sında loncalar ve devlet arasındaki ilişki ne düzeydeydi?

Bu mesele hakkında yazarın yaptığı bazı tespitler oldukça yerindedir. Yazar, Bosna’nın İslamlaşmasını açıklamak üzere loncaları tabiri caizse Osmanlı “derin devleti”nin birer propaganda aygıtı olarak değerlendiren çalışmalara çok güçlü argümanlarla karşı çıkmaktadır.

Başta Gabriel Baer ve onun takipçilerinin bu yöndeki görüşlerini ayrıntılı bir şekilde ortaya koyduktan sonra, loncaların esasında büyük ölçüde bağımsız kuruluşlar olarak var olduğunu ispat etmektedir.

Bosna’daki loncaların ancak kendi içinde çözüme kavuşturamadıkları büyük anlaşmazlıklar veya tartışmalar sonucunda devletin yetkili kurumlarına başvurduğunu görmekteyiz. Bununla birlikte, devletin yargı sisteminin de loncaların kendi iç kural ve düzenlemelerini tanıdığına şahit olmaktayız.

Ahiler ve tarikatlar arasındaki ilişkiden kitapta nasıl bahsediliyor?

Kitabın dördüncü bölümünün büyük bir kısmı bu ilişkinin mahiyetine ayrılmıştır. Yazara göre, Ahi ocaklarının teşkilat yapısı ve hiyerarşisi büyük ölçüde tarikatların yapısıyla örtüşmektedir. Bu durum aynı zamanda onların dinî karakteri ve Bosna’nın İslamlaşmasında oynadıkları rolleri ile ilgili önemli ipuçları ortaya koymaktadır.

Bir derviş gravürü
Bir derviş gravürü

Başta Mevlevî, Bektaşîve Halvetîtarikatları olmak üzere, kitapta Ahilerin tarih boyunca tarikatlarla çok yakın ilişkiler içinde olduğu ortaya konulmaktadır.

Kitapta dervişler Bosna kasabaları kurucuları olarak anlatılıyor. Siz bu konuda ne söylemek istersiniz?

Osmanlı’dan önce Bosna’da kasaba olarak niteleyebileceğimiz yerler, bölgede bitmeyen karışıklık ve savaş şartlarından dolayı, kaleler içinde hapsedilmiş ve öncelikli olarak insanların hayatlarını korumaya yönelik inşa edilmiş az sayıdaki yerlerden ibaretti. Osmanlı fethinden sonra siyasi şartların değişmesiyle ve bölgenin uzun bir aradan sonra huzura kavuşmasıyla Ortaçağ’dan kalma bu kasabalar açık hâle gelip büyümeye başlamıştır. Daha önemlisi, başta başkent Saraybosna olmak üzere günümüzde Bosna’nın en önemli şehirleri arasında sayılan birçok yerleşim yeri Anadolu’dan gelen dervişlerin inşa ettiği tekkeler etrafında ortaya çıkmıştır. Visoko,Tešanj,Skender Vakuf, Konjic gibi şehirler bunların sadece bir kısmıdır.

Fütüvvetnâmelerin Osmanlı Bosna’sındaki loncalar açısından önemi nedir?

Fütüvvetnâmeler loncanın yönetimini, işleyişini ve üyeleri arasındaki ilişkileri düzenleyici, günümüz ifadesiyle tüzük veya yönetmelik işlevini görmekteydi. Aynı zamanda lonca üyeleri olan esnaf ve zanaatkârların kendi müşterileriyle münasebetlerine dair bir iş ahlakı metnidir.

Loncaların başında bulunan kethüdalar bu fütüvvetnâmelere dayanarak esnafı denetler ve gerektiği zamanlarda yaptırım uygularlar. Diğer taraftan, bu şekilde organize olmuş ve bu çerçevede işleyen bir teşkilatın yerli gayrımüslim halkın gözünde neden cezbedici bulunduğunu görmek de zor değildir.