Dostlar alışverişte görsün

Dostlar alışverişte görsün
Dostlar alışverişte görsün

Allah, Kur’an-ı Kerim’inde inananlar için bazı vazifeler emretmiştir. Namaz kılmak, zekât vermek, cihat etmek diye bir solukta sıralanabilecek bu emir ve vazifelerden biri de örtünmektir. Kur’an’da Müslümanlar örtünmekle, mahrem yerlerini kapatmakla, bilhassa kadınlar ziynetlerini mahremleri dışında kalan kimselerden örtüleri ile esirgemekle sorumlu tutulmuşlardır. Naçizane ifade etmek istediğim, muhatabı olduğum kitaptan anladığım kadarıyla, örtünmek emri diğer bütün emir ve vazifelerden daha efdal olmadığı gibi daha aşağıda da değildir. Bu emir ve yasakların uygulanması bakımından yapılacak bir değerlendirmede ise örtünmek düsturunun kadın ve erkek arasında birtakım şeklî farklılıklar ihtiva ettiğini söylemek mümkündür.

Modern zamanlarda ise örtünme ile ilgili bir mesele vardır ki tabiri caizse onun kaderini belirlemiştir. Düzeltelim: Bu mesele Müslümanları örtünme bakımından zaman içinde oldukça çetrefilli bir yola sevk etmiştir.

Bu mesele örtünmek düsturunun diğer bütün vecibelerden farklı olarak oldukça göz önünde gerçekleşen bir yapı ihtiva ediyor olmasından kaynaklanmaktadır. Bu bağlamda örtünmek eylemi sürekli değişen ve dönüşen tanımlamalara mazhar olmuştur.

Örtünmek eylemi sürekli değişen ve dönüşen tanımlamalara mazhar olmuştur.
Örtünmek eylemi sürekli değişen ve dönüşen tanımlamalara mazhar olmuştur.

Paradoksal biçimde kimi dönemlerin ve coğrafyaların toplumsal değişim ve dönüşümlerinin de sebebi ya da bu değişim ve dönüşümlerin izlenebileceği bir bant niteliği kazanmıştır.

Kimi yerde örtünmenin toplumda yarattığı fiziksel ayrılıklar siyasi-sosyal değişimleri tetiklerken kimi yerde ise siyasi-sosyal değişimler örtünmenin niteliğini belirlemiştir. Bu iki durumun birbirinden ayrılması ya da başat faktörün tespit edilebilmesi oldukça zordur.

Türkiye özelinde örtünmek eyleminin ya da başörtüsü, türban veya tesettürün, toplumsal değişim ve dönüşümün esaslı konusunu oluşturduğu fark edilecektir. Bir dönem kimi mahallelerde başörtüsü kadının olmazsa olmazı ve namusu olarak işaret edilmiş, kimi mahallelerde kalbi temiz kimselerin mahcubiyeti kabul edilmiş, kimi mahallelerde ise karanlık şeriat günlerinin ayak sesleri olarak işitilmiştir.

Sırası değişebilecekse de başörtülü kadın zaman içinde Anadolu’yu, emeği, cehaleti, saflığı, örümcek kafalılığı, yobazlığı, irticayı, radikalliği, muhafazakârlığı ve şıklığı sembolize etmiştir. Ama muhakkak örtünmek eylemi ya da başörtülü kadın hep bir şeylerin sembolü olmuştur.

Hangi mahallede düşündüğümüzü bir kenara bıraktığımızda ise Cumhuriyet’in ilanına temel teşkil eden ilkelerin muhafazakâr dünya görüşüne ve değerlerine ket vurduğunu kabul etmek ve bugünü bu bağlamda değerlendirmek gerekir.

Muhafazakârların kamusal alanda var olma mücadelesi de yine bu bağlamın bir sonucudur. Anlaşılan o ki Türkiye muhafazakârlarının kamusal alanda var olmak namına sürdürdükleri mücadele başörtüsünün yukarıda sıralanan nitelikleri sebebiyle bu bantta devam etmek zorunda kalmıştır.

Yıllar içinde sık sık ortaya çıkıp kaybolan ancak yarattığı gerilim sebebiyle toplumu sürekli birbirine karşı direnç göstermeye iten başörtüsü yasakları muhafazakârların siyasi ve ekonomik girişimlerinin niteliğini de belirlemiştir. 28 Şubat 1997 tarihli MGK kararları ve bu kararların toplumsal yansımaları muhafazakârların kamusal alanda varoluş mücadelesi için bir dönüm noktası olmuştur.

Toplumsal yaşamın irtica odaklı korku ile gerildiği 28 Şubat sürecinde başörtüsü, başta üniversiteler olmak üzere kamu hizmetinin söz konusu olduğu her alanda, bizzat devlet elinin ortadan ikiye ayırdığı toplumun ortasında konumlanmıştır.

Neticede başörtüsü her geçen gün biraz daha bayraklaşmış, siyasi rengi koyulaşmış ve diğer bütün dinî vecibelerden farklı daha kutsal ya da daha radikal bambaşka bir şey olmuştur.

Sonunda Cumhuriyet tarihinin en keskin virajlarından biri olan 28 Şubat süreci bütün yitiklerine rağmen dönüşmüştür. Yarattığı sarsıntının etkisi uzun yıllar devam edecek sürecin bundan sonrası muhafazakârların kamusal alanın dışında sürdürecekleri mücadelelere sahne olacaktır.

Mücadelenin her zaman bir parçası olarak kalacak başörtüsünün 28 Şubat’ın hafızalardan silinmeyen görüntülerindeki örtme biçimi, örtünün şekli, rengi değişecek ve her manada başörtüsü bundan sonra omuzlardan indirilmeyecektir.

28 Şubat’tan sonra oldukça istikrarlı geçecek bir sürece giren Türkiye için artık hükûmetin ve sermayenin el değiştirdiği 2000’li yıllar başlar. Uzun yıllar darbelerle, koalisyon hükûmetleriyle sınanan Cumhuriyet’in ekonomik ve siyasal iktidarı artık muhafazakârların elindedir.

Bundan sonra başörtüsünün içinde hapsolduğu vitrinin tozlu camı bir güzel parlatılacak hatta mümkünse ışıklarla aydınlatılacaktır.

2000’lerin hemen öncesinde siyasi gerilimin merkezine çekilen başörtüsü, muhafazakârların kamusal alanda var olma mücadelesinin de başaktörü oldu.
2000’lerin hemen öncesinde siyasi gerilimin merkezine çekilen başörtüsü, muhafazakârların kamusal alanda var olma mücadelesinin de başaktörü oldu.

Öyle ki doksan beş yıldır ayakta duran bu vitrinde pek çok şey başörtüsünün etrafında, onunla ilişkili biçimde gerçekleşmiş ve görünen o ki bu böyle de devam edecektir. 2000’lerin hemen öncesinde siyasi gerilimin merkezine çekilen başörtüsü, muhafazakârların kamusal alanda var olma mücadelesinin de başaktörü oldu.

Mücadelenin neticelendiği noktada başörtülü kadın üniversitede, hastanede, askeriyede bulunabilme, herhangi bir kadın gibi hizmet alma imkânına sahip oldu. Kamusal alana ilişkin yasaklara bir bir son verildi. Önce üniversitenin sonra mahkemelerin kapısı başörtülü kadına açıldı.

Bu, muhafazakârlığın kamusal alanda her hâliyle görünür olabilmesinin adıydı. Başörtülü kadınlar artık her yerde herkes gibi özgürce hareket edebiliyorlardı. Başörtülü kadının eksiği ya da aşağı kalır bir yanı yoktu. Bu çok temel insanlık problemi çözülebilmişti artık.

Son kertede başörtüsünün siyasi renginden ya da en azından 28 Şubat ve öncesi dönemde yüklendiği renkten arındırılması gerekiyordu. Pekâlâ başörtülü kadın da modern, açık fikirli, sosyal veya idealist olabilirdi. Ancak bu, başörtüsünün şeffaflığına, kendi kendineliğine kavuşması, bir renkten arınması anlamına gelmeyecekti. Başörtülü kadının kim olduğunu/olabileceğini anlatıyor olması yönüyle yeni bir renge bürünmesine yol açacaktı.

Zihnimde dönüp duran bu düşüncelerle bir hafta sonu yolumu, katılımcılarının çoğunluğunun muhafazakâr tekstil firmalarından oluştuğu bir festivale düşürdüm. Festival alanına radikallik, bağnazlık, yobazlık ve geri kafalılık söylemlerinin boyunduruğundan kurtulan başörtüsü temsiliyetini ve başörtülü bir kadının ihtiyaç duyacağı şeyleri bulmayı umarak, biraz da ortamı gözlemlemek isteği ile gittim.

Festival alanına radikallik, bağnazlık, yobazlık ve geri kafalılık söylemlerinin boyunduruğundan kurtulan başörtüsü temsiliyetini ve başörtülü bir kadının ihtiyaç duyacağı şeyleri bulmayı umarak, biraz da ortamı gözlemlemek isteği ile gittim.
Festival alanına radikallik, bağnazlık, yobazlık ve geri kafalılık söylemlerinin boyunduruğundan kurtulan başörtüsü temsiliyetini ve başörtülü bir kadının ihtiyaç duyacağı şeyleri bulmayı umarak, biraz da ortamı gözlemlemek isteği ile gittim.

Geniş koridorlar, rengârenk stantlar, birbirinden modern, renkli, ışıltılı kimi zaman minimal, her bütçeye, her zevke uygun ürünler, konserler, çekilişler ve sosyal medya fenomenleri ile donatılmış bir alan kurulmuştu.

Online alışveriş reytinginin giderek yükseldiği günümüzde, insanın hiç son bulmayacak dokunma ihtiyacının zorunlu bir sonucu olarak gittikçe sayıları ve nitelikleri artan alışveriş festivallerinden birine katılıyordum ve alana timeline’da yürüdüğünüz hissini yaratan bir atmosfer hâkimdi. Zira katılımcı firmaların her biri Instagram’da oldukça geniş takipçi kitlelerine hitap ediyordu.

Alanda oldukça tanıdık ve beğenmeye alışık olduğunuz yüzlerle karşılaşıyordunuz. Son üç yıldır çoğunlukla muhafazakâr çevrenin alışveriş günlerini belirleyen, yolu gözlenen, oldukça popüler olan bu festivalin katılımcı firmalarının ortak noktası modayı muhafazakârlık kriterine uygun ölçülerle online olarak satışa sunuyor olmalarıydı.

İlgi yoğun, keyifler yerindeydi. Sağlı sollu konumlandırılan ve satışa sunulan ürünlerin tarzını yansıtan, özenle kurulmuş stantlarda firmalar misafirlerini karşılıyordu. Alınlıkların neredeyse tamamında marka olarak seçilmiş kadın isimleri dikkat çekiyordu.

Firmalar, o firmanın kurucusu hanımefendinin ismi ile anılıyordu ki bu festivalin neredeyse bir kadın hareketi olduğunu düşündürüyordu. Öyle ki giyinme biçimleri, kıyafet tercihleri takdir edilen kadınlar tercihlerini perakende satışa sunuyorlardı.

Dolayısıyla festival, alışverişin ötesinde, her biri bir sosyal medya fenomeni olan bu isimlerle tanışmak, onların yaşamlarına dokunmak imkânını da sunuyordu.
Dolayısıyla festival, alışverişin ötesinde, her biri bir sosyal medya fenomeni olan bu isimlerle tanışmak, onların yaşamlarına dokunmak imkânını da sunuyordu.

Dolayısıyla festival, alışverişin ötesinde, her biri bir sosyal medya fenomeni olan bu isimlerle tanışmak, onların yaşamlarına dokunmak imkânını da sunuyordu. Konserler, çekilişler kimi zaman açık artırmalara sahne olan bu festivaller muhafazakâr kadın için eğlencenin, birlikteliğin, alışverişin bir arada sunulduğu aramakla bulunmaz bir hafta sonu etkinliği anlamı taşıyordu. Festivalin kurulduğu bölgenin, festival tarihinin ve katılımcıların tercihlerinin özenle düşünüldüğü belliydi.

Öğrenciler için belli saatlerde yine muhafazakâr kadınlar tarafından çokça beğenilen isimlerin dağıttığı indirim kuponları, katılımcılar arasında yapılan altın çekilişleri gibi aktiviteler alanı her an canlı tutuyordu. Sık sık patlayan flaşlar tarafından uyarılıyordunuz çünkü hem tanıdık yüzlerle hem de festival alanında bireysel ya da grup hâlinde sıkça fotoğraf çektiriliyordu.

Öyle ki fotoğraf çektirmek için özel olarak hazırlanmış platformlar dahi kurulmuştu. Anlaşılan o ki bu ve benzeri etkinliklerin temel özelliği sosyal medya ve gerçek platformların iç içe, birlikte bir akış ihtiva ediyor olmasıydı.

Festivalin etkisini alanın dışında oldukça geniş bir çevrede görmek de mümkündü. Festival alanının hemen yanında konumlanan kafe hem alışverişe ara vererek alışverişin yorgunluğunu atmak isteyenler için hem de alışverişe katılan insanların birbiriyle tanışıp kaynaşması için sıcak bir ortam sağlıyordu.

Festivalin etkisini alanın dışında oldukça geniş bir çevrede görmek de mümkündü. Festival alanının hemen yanında konumlanan kafe hem alışverişe ara vererek alışverişin yorgunluğunu atmak isteyenler için hem de alışverişe katılan insanların birbiriyle tanışıp kaynaşması için sıcak bir ortam sağlıyordu.
Festivalin etkisini alanın dışında oldukça geniş bir çevrede görmek de mümkündü. Festival alanının hemen yanında konumlanan kafe hem alışverişe ara vererek alışverişin yorgunluğunu atmak isteyenler için hem de alışverişe katılan insanların birbiriyle tanışıp kaynaşması için sıcak bir ortam sağlıyordu.

Burada muhafazakârların modern, yenilikçi, ufku geniş, dünyayı anbean takip eden kimseler olduğuna ikna olmamak mümkün değildi. Hatta öyle ki muhafazakâr modanın kalbi Türkiye’de atıyor olmalıydı.

Ancak gün boyunca zihnim ticari kaygıların ötesinde, çizgiler, sınırlar, sürdürülebilir ve gündelik manada gerçek bir özgürlük ihtiva eden kültürel hatta belki manevi kaygılar namına ortaklıklar arayıp durdu.

O gün orada bulunan hiç kimse başörtülü kadının siyasi bir imge, irticai bir tehlike olduğunu iddia edemezdi. Başörtüsü ve başörtülü kadın artık yaşamın tam da merkezinde var olmak hakkını elde etmişti. Belki artık omuzlardan indirilmiyordu başörtüsü ama üniversitede, okulda, mahkeme salonlarında sıkça görülebiliyordu. Başörtülü kadın kafelerde, müzelerde, sosyal projelerin merkezinde yer alabiliyordu.

İrticanın kamusal yansıması olmaktan kurtulmuş, kurtarılmıştı. O gün ben de başörtülü kadın özelinde muhafazakârların kamusal alanda var olmak adına engellerinin kalmadığına ikna olmuştum. Ancak alandan içim rahat ayrılamadım. Hasretini çektiğim iki kavram geldi aklıma: bereket ve ihlas.

Görünen o ki başörtüsü artık başka bir cümlenin öznesi, bir parçası olmuştu. Cümlenin yüklemini değişen zamana, koşullara, popüler kültürün getirilerine göre yerleştirmekte özgürdük. Başörtülü kadın da herkes gibi… Başörtüsünü vitrinden kaldırmaya kimsenin niyeti yoktu.