Evrak-ı Perişan Arasında: Hüseyin Rahmi Gürpınar’ın kitaplaşmamış iki “Takriz”i

Takriz, edebî tenkidin önemli bir cephesini oluşturur ki edebiyat tarihimizde devrinin üstadı olarak kabul edilen çoğu ismin bu türden metinlere imza attığı ve ele aldığı şahıs ile eserine dikkat çekmeye çalıştığı görülür.
Takriz, edebî tenkidin önemli bir cephesini oluşturur ki edebiyat tarihimizde devrinin üstadı olarak kabul edilen çoğu ismin bu türden metinlere imza attığı ve ele aldığı şahıs ile eserine dikkat çekmeye çalıştığı görülür.

Takriz, edebî tenkidin önemli bir cephesini oluşturur ki edebiyat tarihimizde devrinin üstadı olarak kabul edilen çoğu ismin bu türden metinlere imza attığı ve ele aldığı şahıs ile eserine dikkat çekmeye çalıştığı görülür. Bu isimlerden biri de Şık, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç gibi bugün klasikleşmiş onlarca romana imza atan, döneminin ünlü romancısı Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır.

“Hayatta olan bir kişiyi övmek” manasındaki Arapça “karaz” kökünden türeyen “takriz” kelimesi bir edebiyat terimi olarak edebî, tarihî yahut ilmî eserlere yazılan takdim yazısı anlamında kullanılır. Takrizler, döneminin önde gelen şair, yazar yahut ilim adamlarının kaleme aldığı metinlerdir ki “üstad” olarak bilinen bu kimseler ele aldıkları eserleri çoğunlukla övgüyle okura takdim ederler. Ekseriyetle eseri yayımlanan şair ve yazarın ricası üzerine yazılan takrizler; ele alınan esere ve müellifine dikkat çekerek onları kamuoyuna duyurmaya çalışır. Takrizler; manzum, mensur veya manzum-mensur karışık yazılabileceği gibi bir kitapta farklı kişiler tarafından yazılmış birden fazla takriz de bulunabilir.

Takrizin Arap edebiyatındaki gelişimi çok eski tarihlere uzanır. Kelile ve Dimne’nin Sâsâni hükümdarı I. Enuşirvan zamanında Sanskritçe aslından yapılan Farsça tercümesine eklenen mukaddime, eserin güzelliklerini ve yararlarını anlatması bakımından en eski takriz örneği kabul edilmektedir. Fars edebiyatında takriz başlığı altında tanıtıcı ve övücü yazıların yazılması ise yeni bir olgudur. Osmanlıda takriz yazma geleneği özellikle 15. yüzyıldan itibaren gelişmiştir. “Takriz-i beliğ, takriz-i rengin, takriz-i bedî’, takriz-i bî-nâzir, takriz-i belagat-iştimal” gibi terkiplerin yanı sıra “tezkire mütalaaname, mektup, iltifatname, takdirname ve cevapname” gibi başlıklar altında takrizlerin neşredildiği, ilgili kitaplara okurun dikkatinin çekilmeye çalışıldığı görülür. 1

Yeni türlerin ve formların gelişimine paralel olarak modern Türk edebiyatında takriz yazımında bir artışın olduğu, pek çok eserde takrizlere yer verildiği görülür. Bu minvalde Cevdet Paşa, Muallim Naci, Ahmet Midhat Efendi, Recaizâde Mahmud Ekrem, Ahmet Rasim, Abdülhak Hâmid Tarhan ve İbnülemin Mahmut Kemal İnal kaleme aldıkları takrizlerle ön plana çıkan isimlerdir. Recaizâde Mahmud Ekrem, Takrizat (1314) adlı kitabında bu türden yazılarını bir araya getirmiştir. Turan Karataş, Takriz Edebiyatı adlı kapsamlı çalışmasında 1882-1928 arasında yayınlanan 66 edebiyat eserine 77 farklı ismin 139 takriz yazdığını tespit etmiştir. 2

Takriz, edebî tenkidin önemli bir cephesini oluşturur ki edebiyat tarihimizde devrinin üstadı olarak kabul edilen çoğu ismin bu türden metinlere imza attığı ve ele aldığı şahıs ile eserine dikkat çekmeye çalıştığı görülür. Bu isimlerden biri de Şık, Şıpsevdi, Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç gibi bugün klasikleşmiş onlarca romana imza atan, döneminin ünlü romancısı Hüseyin Rahmi Gürpınar’dır.

Hüseyin Rahmi Gürpınar.
Hüseyin Rahmi Gürpınar.

Hüseyin Rahmi’nin daha önce külliyatına dâhil edilmeyen iki takrizi aşağıda dikkatlere sunulmaktadır. Bu yazılardan ilki, Ercüment Ekrem Talu’nun Evliya-yı Cedid adlı kitabının başında yer almaktadır ki Latin harfleriyle ilk kez neşredilmektedir.

Millî Mücadele’nin bütün hararetiyle devam ettiği günlerde İleri gazetesinde tefrika edildikten sonra kitaplaşan Evliya-yı Cedid (1920), Ercüment Ekrem’in biyografisinde çok özel bir yerde durmaktadır. Eser, yazarının ününe ün katmış ve o dönemde yazarının adının “Evliya-yı cedid, evliya-yı sâni” şeklinde anılmasını sağlamıştır. Evliya Çelebi’nin dilini ve üslubunu örnek alarak yazılan kitapta Ercüment Ekrem, 17. yüzyıldan 20. yüzyıla kadar geçen sürede İstanbul’da yaşam değişimleri tarihî bir zeminde ele almıştır. Abide Doğan, Evliya-yı Cedid ve zeyli hakkında şu dikkat çekici yorumu yapar:

“Ercüment Ekrem, Evliya Çelebi’yi ve üslubunu taklit etmesine rağmen, ele aldığı konular genellikle İstanbul’da düzenlenen etkinlikler ve törenlerden ibaret kalmıştır. Bununla beraber aralara sıkıştırılan nükteler eserlere farklı bir özellik katmaktadır. Eserler bir dönem İstanbul’unun yaşayış, giyim-kuşam, eğlence, alışveriş gezinti mekânlarını ve âdetlerini de yansıtmak bakımından sosyoloji ve folklor araştırıcıları için de malzeme içermektedir.” 3

Mizahî bir üslupla yazılan Evliya-yı Cedid, yayınlandığı dönemde hayli ilgi görmüş, beş yıl sonra Talu eserine “zeyl” yazarak kitabının ikinci cildini neşretmiştir. Eserin o dönemde şöhret bulmasında, edebî değerinin yanı sıra Hüseyin Rahmi gibi üstad bir kalem tarafından yazılan takrizinin de etkisi vardır. 10 Kânunuevvel 1335 (10 Aralık 1919) tarihinde yazıldığı anlaşılan takrizde Hüseyin Rahmi, Evliya Çelebi ile Ercüment Ekrem’i kıyaslamış, Evliya-yı Cedid’in daha “realist” bir eser olduğunu, Ercüment Ekrem’in halkın yaşayışını şayan-ı takdir bir sanatkârlıkla işlediğini belirtmiştir. İlerleyen yıllarda Ercüment Ekrem, Hüseyin Rahmi’nin yolundan giderek -tıpkı eserine takriz yazan üstadı gibi- halkın yaşantısını, kenar mahallerde olup bitenleri samimi ve sıcak bir üslupla eserlerinde işlemeyi sürdürmüştür.

Hüseyin Rahmi’nin kitaplarına girmemiş ikinci takriz yazısı, hayatı hakkında fazla bilgiye sahip olmadığımız Mehmet Sıtkı Çubukçuoğlu’nun Dikenler (1933) adlı kitabında yer almaktadır. Dikenler, M. Sıtkı’nın vecizelerini bir araya getirdiği küçük hacimli bir kitaptır. Hüseyin Rahmi, mektup formuyla yazdığı takrizde, M. Sıtkı’yı “genç üstad” olarak nitelendirmiş, Dikenler’den aldığı edebî zevki, küçük bir çocuğun şekerleme yerken aldığı zevke benzetmiştir. Genel itibarıyla bütün takrizlerde karşımıza çıkan abartı ve övgü dolu cümleler, Hüseyin Rahmi’nin Dikenler’i değerlendiren metninde de karşımıza çıkmaktadır.

Netice itiberiyle Hüseyin Rahmi’nin takriz yazdığı iki isimden Ercüment Ekrem’in edebiyat âleminde ustasının açtığı yoldan gittiği ve ilerleyen yıllarda edebiyat tarihine adını yazdırdığı, M. Sıtkı’nın ise eser vermeyi bıraktığı ve üzerine nisyan perdesi örttüğümüz meçhul ediplerimizden biri olarak tarih olduğu görülmektedir.

1 Mukaddime

  • Evliya-yı Cedid.
  • Evliya-yı Cedid, atîkin [eskinin] hemân üç yüz seneye karib [yakın] bir zaman sonra gelen asrîsidir [çağdaşıdır]. Evliya-yı evvel Mısır’ı, Şam’ı, Irak’ı ve Rusya Almanya, Lehistan’ı vesair Avrupa bilâdını [şehirlerini] dolaştı. Kavuk altından düşünen kafasının zihniyetiyle yazdığı altı cilt seyahatnameyi bize yadigâr bıraktı. Lakin evliya-yı sâni [ikinci evliya] maalesef şu cenk ü vegâ [savaş ve kavga] hengâmesinde 4 sahayı cevelanını [gezinti alanını] ağababası kadar tevsi [genişletme] fırsatına henüz eremedi.
  • Cemal Nadir'in çizgileriyle Ercüment Ekrem.
  • Evliya-yı atîkin [eski evliyanın] vakt-i saadetinde [saadet döneminde], bugün nezaket-i zaman [incelik zamanı] tabir olunan türlü kuyûd-ı müz’ice [rahatsız edici bağlayıcılıklar] ile kalemler, vadi-i şathiyatta [alay vadisinde] bile rekâkete [kekemeliğe] uğramak felaketinden âzade idi. Fenn-i tenkid [eleştiri ilmi] şimdiki gibi ayağa düşmemişti. Ne yazılsa saf halk seve seve inanır, hayretlerle okurdu. Bugün ise yedi başlı bir hayvan, boynuzlu bir insan gördüm diyecek kadar cesaret-i beyan gösterenlerden derhâl isbat ü şahid isterler. Hazret-i Halid’in türbedarı olsanız revabıtınızı [bağlarınızı] sarığınızın heybet ve cesametiyle [büyüklüğüyle] değil asrî mantıkla ölçerler. Kadîme nisbeten [eskiye oranla] zamanımızda evliyalık begayet [son derece] müşküldür. Buna yalnız hazreti Recai5 cesaret etti. Çünkü çarpmaktan çarpılmaktan korkulur.
  • Evliya-yı evvel meşhudat-ı muhayyelatının [hayal âleminde görülenlerin] en rengîn [renkli] mübalağalarıyla bi’t-tezyin-i penah [süslü sığınağı] oldu. Evliya-yı sâni [ikinci evliya] ise bi’l-iktiza [zorunluluk gereği] (realist)tir.
  • Cemal Nadir'in çizgileriyle Hüseyin Rahmi
  • Çelebi merhum, on birinci karn-ı hicride [hicri asırda] vardığı nevm-i müebbedden [ebedi uykudan] bugün remâdını [külünü] silkerek uyanıp da İstanbul’u dolaşsa otomobilleri, tramvayları, tünelleri, kulüpleri, kafeşantanları, iki yüksek ökçe üzerinde seken ipek tülle mestur [örtülü] billur bacaklı nazeninleri görse, Etyemez’deki hanesinden bir siyah zurnanın içine söyleyerek Beşiktaş’taki ehibbasıyla [dostlarıyla] konuşsa dimağından nasıl bir cezbe-i veleh ve istiğrab [gariplik ve şaşkınlık coşkunluğu] kaynayıp taşarsa işte evliya-yı sani aynı zihniyetin üç yüz sene sonraki suret-i tecelli ve tahayyürünü [hayret ve tecelli şekillerini] bütün mütabakat-ı ruhiye [ruhsal uyum] ve safvet-i ibtidaiyesiyle [çocuksu saflığıyla] tasvirde cidden şayan-ı takdir bir sanatkârlık gösteriyor.
  • Evliya Çelebi Seyahatnamesinin bütün millî kitaphanelerdeki cây-ı ihtiramı [saygıdeğer yeri] arasına bu asrî zeylinin [ekinin] de sıkıştırılması kadirşinaslığını kitap meraklılarına ehemmiyetle şayan-ı tavsiye görürüm.
  • (Recaizade Ekrem Bey) merhumun, necl-i mükerremi [aziz oğlu] Nijad’ın mezarı üzerine saçtığı o derin hüzünlerle namdar [meşhur] şiirlerini okuyup da sızlamadık kalp, yaşarmadık göz kaldı mı?
  • İşte afil-i üstadın [üstadın gidişinin] bize bıraktığı bir yadigâr-ı irfanı ki pederinden müntakil [intikal eden] yüksek, sanatkâr ve mübdi [yaratıcı] hilkatiyle [tabiatıyla] bizi tenşite [neşelendirmeye] ve merhuma celb-i gufrana [merhamet edilmesine] vesile oluyor.
  • Heybeliada, 10 Kânunuevvel 1335
  • Hüseyin Rahmi
  • (Ercümend Ekrem, Evliya-yı Cedid, Kitaphane-i Sudi, İst., 1336 (1920), s.3-4)

2 İhtiyardan genç üstada

  • Mehmet Sıtkı Çubukçuoğlu, Dikenler.
  • Efendim
  • Hacmen küçük, kıymetçe büyük eserinizi şeker yiyen çocuğun duyduğu lezzetle okudum. Son sahifeyi çevirdiğim zaman, parmakları arasında çarçabuk eriyivermiş, bonbona doyamiyan çocuk gibi daha istiyordum… Fondan elimde eridi. Fakat lezzeti damağımda bâkî..
  • Vecizelerinizin arasında şunu okudum:
  • “Hayatta kazanç kadar tatlı bir şey yoktur.” Kazancın ağıza alınışında bile bir tat var. Lâkin bin-nefis bu lezzete varanlar pek az. Çoğumuza teyemmüm düşüyor.
  • Hüseyin Rahmi
  • (Mehmet Sıtkı Çubukçuoğlu, Dikenler, Burhanettin Matbaası, İst., 1933, s.5)

1 Takrizin tarihî gelişimi hakkında daha fazla bilgi için bkz.: Mustafa Uzun; Ahmet Turan Arslan, “Takriz”, TDV. İslâm Ansiklopedisi, C. 39, İst., 2010, s. 472-474. 2 Turan Karataş, Takriz Edebiyatı, Hece Yay., Ank., 2002, s. 104. 3 Abide Doğan, “Modern Evliya Çelebi Ercüment Ekrem ve Eserleri: Evliyâ-yı Cedid ve Zeyl-i Evliyâ-yı Cedid”, Türkbilig, 2003, S. 5, s. 24. 4 Millî Mücadele kastedilmektedir. 5 Ercüment Ekrem Talu, Recaizâde Mahmud Ekrem’in oğludur. Hüseyin Rahmi, bu duruma işaret ediyor.