Foodporn kıskacında yemek kültürü

Foodporn kıskacında yemek kültürü
Foodporn kıskacında yemek kültürü

Yemek kültürünün, “sunum” kültürü ile birleşerek gösteri toplumunun önemli bir parçası hâline nasıl geldiği, yemek pornografisinin saiklerini ve etkilerini, dahası tüm bunların gündelik hayatın rutinini ve yemek yeme adabını nasıl dönüştürdüğü üzerine tekrardan düşünmemiz gerekiyor.

Fatih’te bir kafedeyim. Biraz ilerideki masada oturan 20’li yaşların başındaki dört kız arkadaş hararetli bir sohbetin içerisindeler. Kahkahaları kitabıma odaklanmamı imkânsız hâle getiriyor.

Sonra dört arkadaşın kahkahalarını bıçak gibi kesen bir şey oluyor. Başımı kaldırıp bu mucizenin sebebini aradığımda siparişlerinin geldiğini görüyorum. Hepsinin yüzünde gizleme ihtiyacı duymadıkları tarifi imkânsız bir haz var.

Garson sipariş ettikleri çikolatalı pastalarını ve bol kremalı kahvelerini masaya bırakıyor. Önce sabırsızlıkla yudumluyorlar kahvelerini fakat neden sonra birisi bu birbirinin aynı dört kahvenin fotoğrafını çekmeleri gerektiğini söylüyor. Dördü birden bardaklarını kadeh tokuşturur gibi birbirine yaklaştırıyor ve deneme çekimi yapmaya başlıyorlar. Ancak çoktan içmeye başladıkları kahvelerindeki krema miktarı onları tatmin etmemiş olacak, garsondan aynı kahveden tekrar getirmesini istiyorlar.

Yeni kahveleri geldiğinde doğru açıdan doğru fotoğrafı yakalama telaşları başlıyor. Nihayet doğru fotoğrafı çekmeyi başardıklarında dördü birden arkalarına yaslanıp, sosyal medya hesaplarından, muhtemelen o an orada ne kadar eğlendiklerini, birbirlerinin “iyi ki”leri olduklarını vurgulayan paylaşımlar yapmaya başlıyor.
Yeni kahveleri geldiğinde doğru açıdan doğru fotoğrafı yakalama telaşları başlıyor. Nihayet doğru fotoğrafı çekmeyi başardıklarında dördü birden arkalarına yaslanıp, sosyal medya hesaplarından, muhtemelen o an orada ne kadar eğlendiklerini, birbirlerinin “iyi ki”leri olduklarını vurgulayan paylaşımlar yapmaya başlıyor.

Yeni kahveleri geldiğinde doğru açıdan doğru fotoğrafı yakalama telaşları başlıyor. Nihayet doğru fotoğrafı çekmeyi başardıklarında dördü birden arkalarına yaslanıp, sosyal medya hesaplarından, muhtemelen o an orada ne kadar eğlendiklerini, birbirlerinin “iyi ki”leri olduklarını vurgulayan paylaşımlar yapmaya başlıyor.

Masada ölesiye bir sessizlik hâkim. Az önce tüm ilgilerinin, beğenilerin odağı olan kahvelerini öylece soğumaya terk ediyorlar. Bu dört arkadaş böylece, pek çok bilim kurguda ya da distopyada yer alan, gelecekte yemeklerin yerini aynı besin değerlerini içerecek kapsüllerin alacağı tahayyülünü nezdimde imkânsız hâle getirmiş oluyor.

Yukarıda anlattığım, bizzat şahit olduğum sahneye pek çoğunuz aşinasınız. Belki çevrenizde görüyorsunuz, belki sosyal medyada bu sahnelerin sonucunda yapılan paylaşımlara rastlıyorsunuz, belki de bu paylaşımları bizzat kendiniz yapıyorsunuz… D) Hiçbiri E) Hepsi. Hangi gruba dâhil olursanız olun, yemek kültürünün, “sunum” kültürü ile birleşerek gösteri toplumunun önemli bir parçası hâline nasıl geldiğini, yemek pornografisinin saiklerini ve etkilerini, dahası tüm bunların gündelik hayatın rutinini ve yemek yeme adabını nasıl dönüştürdüğünü görmek isterseniz yazıyı okumaya devam edin…

Gösteri toplumunda benliği yemek üzerinden sunmak

Erving Goffman, Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu kitabında, bir kimsenin belirli bir gözlemci kümesi önünde sürekli bulunduğu süre boyunca gerçekleştirdiği ve gözlemciler üzerinde biraz da olsa etkisi olan tüm faaliyetleri anlatmak için “performans” tabirini kullanır.

Normalde kişinin performansının, gözlemcilere durumu tanımlamak için genel ve değişmez bir şekilde işleyen kısmına ise vitrin adını verir. Önünde, içinde veya üzerinde sürekli sergilenen insan faaliyetlerine ortam ve sahne sunan mobilyayı, dekoru, fiziksel tasarımı ve diğer arka plan düzenlemelerini ise set olarak nitelendirir.

Erving Goffman, Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu kitabında, bir kimsenin belirli bir gözlemci kümesi önünde sürekli bulunduğu süre boyunca gerçekleştirdiği ve gözlemciler üzerinde biraz da olsa etkisi olan tüm faaliyetleri anlatmak için “performans” tabirini kullanır.
Erving Goffman, Günlük Yaşamda Benliğin Sunumu kitabında, bir kimsenin belirli bir gözlemci kümesi önünde sürekli bulunduğu süre boyunca gerçekleştirdiği ve gözlemciler üzerinde biraz da olsa etkisi olan tüm faaliyetleri anlatmak için “performans” tabirini kullanır.

Mutlu Binark ise güncellenen durumların, yüklenen video ve fotoğrafların, yapılan yorumların ve beğenilerin yani kısaca siber uzamda yaşananların, Goffman’ın dramaturji kuramında “performans” olarak tabir ettiği durumun dijital ortama taşınmış hâli olduğunu söyler.

Sosyal medyada yapılan paylaşımlar, kimliği sergilemek için gösterilen bu performansın yansımasıdır. Paylaşımları ile görünürlük kazanan birey, aynı zamanda bu performansı ile kim olduğunu, beğenilerini, tüketim alışkanlıklarını, sosyal statüsünü, ekonomik durumunu da bir kurgu dâhilinde sunma imkânına sahiptir.

Paylaşımları, kişinin sosyal çevresini ve ait olduğu sınıfı gösterebilir. Sosyal medyada kimliğini kurgulayan ve bunu bir gösteri dâhilinde sunan birey gerçek hayatta bedenini ve kimliğini sınırlandıran şeylerin dışına çıkarak alternatif bir dünyada varlığını sürdürür. Bu yeni varlık alanında imaj yegâne gerçeklik, görüntü ise varlığın temsilidir.

Guy Debord, Gösteri Toplumu kitabında, gösterinin kendisini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunduğunu, “Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür” düsturundan hareket ettiğini söyler.
Guy Debord, Gösteri Toplumu kitabında, gösterinin kendisini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunduğunu, “Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür” düsturundan hareket ettiğini söyler.

Guy Debord, Gösteri Toplumu kitabında, gösterinin kendisini tartışılmaz ve erişilmez devasa bir olumluluk olarak sunduğunu, “Görünen şey iyidir, iyi olan şey görünür” düsturundan hareket ettiğini söyler.

Debord’a göre, günümüzde üretilen nesnelerin kaçınılmaz süsü, sistemin rasyonelliğinin genel açıklaması olarak ve sayıları giderek artan imaj-nesneleri doğrudan doğruya biçimlendiren ileri bir iktisadi sektör olarak güncel toplumun esas üretimidir.

Sosyal medyada kimliğin bir performans dâhilinde yeniden üretimi, bir gösteri dâhilinde sunulması yeme içme pratiklerini de etkilemiştir. Sosyal medyanın hayatın her anını paylaşma, bir performans dâhilinde teşhir etme motivasyonu yemek yeme biçimlerini de içine almıştır.

Yemek bir yaşamsal ihtiyaç olmanın ötesine geçerek, kimliğin bir parçası hâline gelmiştir. Yemeğin bu imgeselliği, estetik değerini de artırmıştır. Kimliğini yediği yemek üzerinden inşa eden, yemeğinin fotoğrafını çekip sosyal medya hesabında paylaşarak kendisine bir kıymet biçen birey, yemeğin tadından, kokusundan ziyade görüntüsüne önem atfeder.

Yemeğin rengi, etrafındaki süsler, üzerindeki soslar, detaylar, konulduğu tabak, “sunuluş şekli”, “sunulduğu” mekân yemeğin değerini artıran ögeler hâline gelir. Yenilen yemeğin ne olduğundan ziyade yemeğin görüntüsü ve “sunumu”, paylaşan kişinin sınıfını temsil eder. Birey ne yediğini değil, yediği şeyi nasıl sunduğunu ve nasıl yediğini bir gösteri dâhilinde sunar.

Kimlik inşasında uygulanan tüm bu pratikler ise yemeğin manasını, muhtevasını ve dahi yemek kültürünü önemli ölçüde etkiler.

Foodporn ya da gastro pornografi çağı

Binbir çeşit renkte kremalar, uzayıp giden erimiş kaşarlar, göz kamaştıran çikolatalı soslar… Son zamanlarda sosyal medya isimli dev mutfağa hâkim olan yemeklerin ortak bileşenleri…

Fotoğrafının çekileceği ve sosyal medyada paylaşılacağı düşüncesi yemeklerin muhtevasında veya seçiminde birtakım değişikliklere sebep oluyor.
Fotoğrafının çekileceği ve sosyal medyada paylaşılacağı düşüncesi yemeklerin muhtevasında veya seçiminde birtakım değişikliklere sebep oluyor.

Yemeğin estetik boyutuna kıymet kazandıran bu “akışkan” ürünler yemeğe/tatlıya güzel fotoğraf verdirmek için kullanılıyor. Fotoğrafının çekileceği ve sosyal medyada paylaşılacağı düşüncesi yemeklerin muhtevasında veya seçiminde birtakım değişikliklere sebep oluyor.

Yemeğin önce fotoğrafının çekilmesi, ardından çekilen fotoğrafın parlaklık ayarlarıyla oynanarak ya da filtrelenerek sosyal medyada paylaşılması bilhassa genç kuşağın gündelik hayat rutinini oluşturuyor. Bu da yeni bir sofra adabının söz konusu olup olmadığı sorusunu gündeme getiriyor.

Yemeklerin henüz tadına bakmadan onları yalnızca görüntüsü için ve bir görüntü olarak paylaşan bireyin gönderisini, yine o yemeği tatmadığı ya da koklamadığı hâlde yalnızca görüntüsü için diğer bireyler “olumluyor”, “beğeniyor.” Bu sanal üretim ve tüketim ilişkisi, sanal bir doyma veya açlık hissi ortaya çıkarıyor.

Son yıllarda, yemek fotoğraflarını gelişigüzel yayınlamak yerine, yemeğin en çekici en lezzetli ve iştah açıcı görünmesini sağlayacak şekilde tasarlanıp, en yakından çekilen fotoğraflar için “food porn” ifadesi kullanılıyor. Bugün Instagram’da #foodporn etiketiyle paylaşılan 198 milyon fotoğraf bulunuyor. “Yemek pornografisi” anlamına gelen bu ifade ilk kez 1984 yılında feminist eleştirmen Rosalind Coward tarafından Female Desire kitabında kullanılmış.
Son yıllarda, yemek fotoğraflarını gelişigüzel yayınlamak yerine, yemeğin en çekici en lezzetli ve iştah açıcı görünmesini sağlayacak şekilde tasarlanıp, en yakından çekilen fotoğraflar için “food porn” ifadesi kullanılıyor. Bugün Instagram’da #foodporn etiketiyle paylaşılan 198 milyon fotoğraf bulunuyor. “Yemek pornografisi” anlamına gelen bu ifade ilk kez 1984 yılında feminist eleştirmen Rosalind Coward tarafından Female Desire kitabında kullanılmış.

Son yıllarda, yemek fotoğraflarını gelişigüzel yayınlamak yerine, yemeğin en çekici en lezzetli ve iştah açıcı görünmesini sağlayacak şekilde tasarlanıp, en yakından çekilen fotoğraflar için “food porn” ifadesi kullanılıyor. Bugün Instagram’da #foodporn etiketiyle paylaşılan 198 milyon fotoğraf bulunuyor. “Yemek pornografisi” anlamına gelen bu ifade ilk kez 1984 yılında feminist eleştirmen Rosalind Coward tarafından Female Desire kitabında kullanılmış.

Burada kullanılan “yemek pornosu” kavramı sağlık açısından bilinçli olandan ziyade daha lezzetli olan ve çekici bir şekilde sunulan yiyeceklerin imgeleri anlamına gelir. Ancak bugünkü anlamda internette ilk kez 2004 yılının eylül ayında Flickr adlı fotoğraf paylaşım sitesinde bir kategori olarak kullanılmaya başlanmış.

Nisan 2005’te ise Urban Dictionary sözlüğündeki tanımı “reklamlarda sulu, lezzetli yemeklerin yakın çekim görüntüleri” olarak verilmiş. Foodporn etiketiyle paylaşılan veya foodporn olarak nitelendirilen fotoğrafların ve videoların pornografik boyutu şüphesiz ki apaçık ve dolayımsız olmalarından kaynaklanıyor.

İzlenildiğinde veya fotoğrafları görüldüğünde iştah açmaları, tat veya koku duyusundan ziyade göze hitap etmeleri; sanal bir doyum sağlamaları ve genellikle yüksek kalorili ve şekerli olan bu gıdaların fotoğraflarını görmenin bir suçluluk duygusunu beraberinde getirmesi de onu pornografik yapan diğer özellikler.

  • Byung-Chul Han, Şeffaflık Toplumu kitabında, “Görüntüler, her türlü dramaturjiyi, koreografiyi ve sahnelenişi, her tür yorumbilgisel derinliği, hatta anlam yitirerek pornografik hâle geldiklerinde şeffaflaşırlar. Pornografi görüntü ile göz arasındaki dolayımsız temastır” der.
  • Chul Han’a göre, “Teşhircilik toplumunda her özne kendi reklam nesnesidir. Her şey sergi değeriyle ölçülür. Teşhircilik toplumu pornografik toplumdur. Her şey dışa çevrilmiş, ifşa edilmiş, çıplaklaştırılmış, soyulmuş, ortaya serilmiş durumdadır. Teşhir etmenin aşırılığı her şeyi, ‘tüm sır larından arınmış olarak derhâl tüketilmeye açık’ bir meta hâline getirir. Kapitalist ekonomi her şeyi sergilenme mecburiyetine tabi kılar.” Foodporn yemeğin “şeyleşmesi”dir. Foodpornun ya da başka bir deyişle “gastro pornografi”nin beyne zarar verdiği, iştah açtığı, doyumsuzluk hissi verdiği, bağımlılık yarattığı ve yeme bozukluğuna sebebiyet verdiği biliniyor. Uzmanlar mümkün olduğunca bu tarz paylaşımlardan kaçınmak ve onlara “maruz kalmamak” gerektiğini savunuyorlar.

Ancak sağlık açısından bilinen bu olumsuzluklarının yanı sıra foodpornun yemek kültürünü değiştirdiği, dönüştürdüğü ve farklı bir endüstriye yol açtığını da söylemek mümkün. Dilerseniz bu sunum ya da foodporn çağının yeni nesil yemek akımlarına yakından bakalım.

Loqma aşqına

Tam şu anda ben bu yazıyı yazarken ya da siz bu yazıyı okurken kaç tane yeni nesil lokmacı dükkânı açılıyordur hiç düşündünüz mü? Son bir yılda, bilhassa son birkaç ay içinde gözün alabildiği her köşe başında bir yeni nesil lokmacıya ya da doğru tabirle loqmacıya rastlamak mümkün.

İnanılmaz bir hızla büyüyen ve rağbet gören bu yeni sektörün ilk örneği 2013 yılında Atina’da Lukumades (Yunanca lokma anlamına geliyor) isimli bir markanın geleneksel lokma sunumunu tekrar yorumlaması ile hayata geçmiş. Yine aynı tarihlerde Avustralya Melbourne’da Yunan asıllı bir grup girişimci donut makinesi ile lokma döküp satmış ve daha sonra lokmaların içine dolgu da koymaya başlamışlar. Bu yeni nesil lokmacılığın Türkiye’de bilinen ilk örneği 2017’de İstanbul’da The Loqma ismiyle açılmış. Ancak bugünkü çıkışlarını Lokmata’nın açılmasıyla yakalamış lokmacılar.

Lokmata’nın sosyal medyayı kullanma becerisi, bugünkü sektörün doğmasına sebep olmuş. Sosyal medya gurmeleri, fenomenleri, çok takipçili hesaplar YouTuberlar sık sık Lokmata’yı ziyaret edip paylaşımlar yapmışlar.

Nihayetinde bu paylaşımlar markanın bilinirliğini artırmış ve dükkânların önünde uzun kuyrukların oluşmasına sebep olmuş. Bu yeni nesil lokmanın bunca rağbet görmesi yeni girişimcilerin iştahının kabartmasına yol açıyor.

İçi krema veya çikolata dolgulu, üzeri çikolata soslu ve tercihe göre üzerine bisküvi, meyve, fındık ve fıstık serpiştirilen bu tatlı, maliyetinin düşük ancak satış fiyatının pahalı olması sebebiyle önemli bir sektör doğurdu. Tatlının fast-foodlaşmasına sebep olan bu yeni nesil lokmacılık, “Efsaneler ölmez, sadece şekil değiştirir” gibi sloganlarla ve birbirinin neredeyse aynı isimlerle ne kadar rağbet görecek merak etmemek mümkün değil.


Kasap babaların steak houseçu çocukları

Kasaplıkla işe başlamış, akabinde Arjantin’e giderek et kesim tekniklerini öğrenmiş olan Nusret Gökçe, sosyal medyada yayınladığı ve “et pornografisi” olarak nitelendirilebilecek videoları, kendine özgü abartılı hareketleri, bıçaklı ve alevli gösterileri ve son noktayı koyarken yaptığı ve imzası hâline gelen tuz atma şovu ile ününü yalnız Türkiye’ye değil, dünyaya duyurdu. Nusret’in bir kasap mı, bir şovmen mi olduğu tartışılsa da yeni bir sektörün doğmasına sebep olduğu da yadsınamaz bir gerçek. Pek çok kasap dükkânı bu yeni iş girişimini model olarak uyguladı ve “steak house” konseptli restoranlar etrafımızı çevreledi.

Sosyal medyada yayınladıkları Nusretvari abartılı videolarla, foodporn kategorisine girebilecek paylaşımlarıyla bilinirliklerini artırmak istiyorlar ve onlar bilinirliklerini artırdıkça sektöre yeni steak houseçular dâhil olmaya devam ediyor.
Sosyal medyada yayınladıkları Nusretvari abartılı videolarla, foodporn kategorisine girebilecek paylaşımlarıyla bilinirliklerini artırmak istiyorlar ve onlar bilinirliklerini artırdıkça sektöre yeni steak houseçular dâhil olmaya devam ediyor.

Sosyal medyada yayınladıkları Nusretvari abartılı videolarla, foodporn kategorisine girebilecek paylaşımlarıyla bilinirliklerini artırmak istiyorlar ve onlar bilinirliklerini artırdıkça sektöre yeni steak houseçular dâhil olmaya devam ediyor.

Seyyardan sektöre

Adana böreği Levent Tamtürk, 1989 yılından bu yana Adana Yüreğir’de seyyar börekçilik yapıyor. İşi, 1968 yılından itibaren börekçilik yapan babasından devralmış.

Tamtürk, bilinen su böreğinden ziyade baklava hamurundan ve kaşar peynirinin de ilave edildiği üç ayrı peynirden yapıyor böreğini. Böreğin meşhur olma serüveni yine sosyal medyada yayınlanan, böreğin uzayan akışkan peynirinin yakın plandan çekildiği bir video sayesinde oluyor.

Video çok geçmeden viral oluyor ve Levent Börekçilik’in ünü Türkiye’de yayılıyor. Bunu, seyyar börekçilikten Türkiye’nin pek çok şehrinde yüzlerce şubeye varan bir serüven izliyor. Adana börekçiliği, tıpkı Sarıyer börekçiliği gibi bir sektör hâline geliyor. Pek çok farklı isimde börek dükkânı açılıyor. Adana böreği, foodporn kategorisinin en cazip fotoğraflarından birini teşkil etmeye devam ediyor.

Bir performans olarak aşçılık

Devasa bıçaklar, tencereler ve malzemeler ile devasa yemekler yapan ve abartılı videolar yayınlayan CZN Burak, dükkânında bulunan tüm yemekleri veya çorbaları birbiriyle karıştırarak servis eden, bıyık ve kostümü ile rolünü taçlandıran Baruthane Pilavcısı, müşterilerini dövmekten beter eden, onlara hakaretler yağdıran yine de “çocuk adamlar”dan inanılmaz bir şekilde rağbet gören Eminönü’ndeki Çiğköfteci Ali Usta, performansın yemeğin önüne geçtiğini gösteriyor. Sosyal medyada bu performansları yayınlama arzusu, müşterilerin bu gösterilerin bir parçası olmasına sebebiyet veriyor.

Mekânın dönüşümü

Sosyal medyada bir performans dâhilinde, bir gösteri olarak sunulan yemek fotoğrafları ve videoları yemeğin içeriğini, yemek yeme kültürünü etkilediği ve değiştirdiği gibi yemek yenilen mekânlar üzerinde de büyük bir etkiye sahip.

Foodporn paylaşımlarında bir fon olarak kullanılan restoranlar fiziksel şartlarını “paylaşılmaya değer” hâle getiriyorlar. Bazıları bir konsept dâhilinde düzenliyorlar mekânlarını, bazıları duvarlarını, masalarını paylaşılabilir aksesuarlarla donatıyorlar. Bunun yanı sıra yemeklerin, içeceklerin sunumu öncelikleri hâline geldi.

Akıllı telefonlarda yer alan yapay zekâ teknolojisinin dahi kamerayı kullanırken yemek görüntülerini ayırt ettiği, yemek paylaşım uygulamalarının piyasada önemli bir yer tuttuğu göz önünde bulundurulursa foodporn akımı, belki farklı şekilde fakat yine de uzun yıllar hem gündemimizde kalacak hem de yemek yeme rutinimizi, yemek kültürümüzü etkisi altında tutacak gibi görünüyor.