Kırk Ambar

Kırk Ambar-Sular  aleminde  bir  gezinti
Kırk Ambar-Sular aleminde bir gezinti

Sular aleminde bir gezinti

Çocukluğumda, bir Arabistan şehrinde ihtiyar bir kadın tanımıştık. Sık sık hastalanır, humma başlar başlamaz İstanbul sularını sayıklardır:

- Çırçır, Karakulak, Şifa suyu, Hünkâr suyu, Taşdelen, Sırmakeş… Kaç defa komşuluk ziyaretlerimizde, döşeğinin yanı başında, onun sırf bu büyülü adları saymak için, bir mahzenin taş kapağını kaldırır gibi güçlükle en dalgın uykulardan sıyrıldığını görmüştüm… Bu mücevher parıltılı adlar benim çocukluk muhayyilemde bin çeşit hayal uyandırırdı…. (Ahmet Hamdi Tanpınar, Beş Şehir ’den alıntıdır.)

Çırçır Suyu ve Mesiresi

Boğaziçi’nde Sarıyer sularının ve o kaynak başlarındaki mesirelerin en şöhretlisi. Sarıyer’deki diğer suların isimleri: Hünkâr suyu, Kestane suyu , Şifa suyu, Gürcü suyu, Fındık suyu, Ayazma suyu, Maden suyu.

Bu sular ve mesireler en revnaklı devrini geçen asırda yaşamıştır. Ahmed RasimMalumat gazetesine yazdığı şehir mektublarından birinde Sarıyer suları ile bu arada Çırçır’ dan şöyle bahsediyor :

Sarıyer denildi mi sular hatıra gelir. Fakat kaç su? Fındık suyu, Fıstık suyu, Kızılcık suyu, Çırçır, Hünkâr suyu… artık sayın!

İtikadımca oraya Sarıyer denileceğine suluyer demeliydi. Ama diyeceksiniz ki suluyer sevilmez, kim bilir belki ona da alışırdık.

Sarıyer fakat mevsim hasebiyle çıban çıkaranlar, fıtık illetine uğrayanlar, beli ağrıyanlar, midesi dolu olanlar, başı dönenler o taktak arabalarına binerlerse güzelce tebdilihava ederler. Ben çırçırı severim. Sahipleri de naziktir terbiyelidir.

Temiz, mükrimdirler. İnce saz da şık, Kemani Kirkor, Kanuni Şemsi, Hânende Karakaş, gene onun cinsinden ismini bilmediğim top çehre top sakal yusyuvarlak biri, Udî Seim çalıyor. Hatta geçen cuma bana bir cemîle olmak üzere bir uşak faslı okudular ki hakîkaten rânâ idi…

Refi Cevad Ulunay’ ın da Çırçır için çok zarif bir fıkrası vardır.

Çırçır düz ayaktı. O zamanlar Çırçırı Alyanak Hüsnü Bey işletirdi. Kadınlar set üstündeki kafeslerin arkasında otururlar, sultanlar, vükelâ haremleri, saraylılar geldiği zaman Hüsnü Bey onları karşılar, büyük bir nezaketle yerlerine kadar onlara refakat eder, suyu gümüş testiler üzerinde altın yaldızlı sürahi ve bardaklarla bizzat götürürdü. (Reşad Ekrem Koçu’nun İstanbul Ansiklopedisi’nden alıntıdır.)