Kudüs’ü anlayamamak

Kudüs’ü anlayamamak
Kudüs’ü anlayamamak

Mescid-i Aksa’nın bize değil, bizlerin Kudüs’e/Mescid-i Aksa’ya ihtiyacımız olduğunu ne zaman anlayacağız?

Acı

Kudüs ’e bağlı Ebu Diys beldesinde, ayrım duvarının hemen yanında İhya ve Turas Araştırmalar Merkezi’nin çatısından Mescid-i Aksa’ya doğru bakarken merkezde çalışan bir arkadaş, “Biz ramazan ayında iftarımızı açtıktan sonra yürüyerek teravih namazına Mescid-i Aksa’ya yetişebiliyorduk. Çok değil, 10 yıldan beri, değil Mescid-i Aksa’ya, duvarın hemen yanında oturan akrabalarımızı görmeye bile gidemiyoruz şimdi.”

Ya da mesela şöyle acılar da var: Doğu Kudüslü biri Nablus’ta oturan biriyle evlenmeye niyet ederse, -damadın Kudüslü, gelinin de Nabluslu olduğunu varsayalım- evlendikleri takdirde gelin Kudüs’e giremeyeceği için damadın Nablus’ta yaşaması gerekmektedir. Damadın eğer Nablus’ta 3 yıldan fazla kaldığı tespit edilirse, Doğu Kudüs kimlik kartının iptali söz konusu olabilir.

Doğu Kudüslü biri Nablus’ta oturan biriyle evlenmeye niyet ederse, -damadın Kudüslü, gelinin de Nabluslu olduğunu varsayalım- evlendikleri takdirde gelin Kudüs’e giremeyeceği için damadın Nablus’ta yaşaması gerekmektedir.
Doğu Kudüslü biri Nablus’ta oturan biriyle evlenmeye niyet ederse, -damadın Kudüslü, gelinin de Nabluslu olduğunu varsayalım- evlendikleri takdirde gelin Kudüs’e giremeyeceği için damadın Nablus’ta yaşaması gerekmektedir.

Bu yüzden damadın Kudüs’te bir evinin olması ve bu evin vergisini ödemesi gerekir.

Gelin zaten özel günler hariç Kudüs’e giremiyor, damat da aynı şekilde Kudüs’e giremeyecektir artık. Bu evli çiftin bir çocukları olmak üzere, diyelim. İsmini de Muhammed koymayı düşünüyorlar. Muhammed’in Doğu Kudüs kimlik kartı alması için Kudüs’te doğması gerekir. Anne Kudüs’e giremiyor, baba çocuğu doğuramıyor. Muhammed Batı Şeria’da bir hastanede doğuyor. Doğu Kudüs kimlik kartı alamayan Muhammed de artık Kudüs’e/Mescid-i Aksa’ya gidemeyecektir…

Genelde de Kudüslü Kudüslüyle evleniyor. Ama eş, dost, akraba herkesler gelsin diye bütün düğünler Batı Şeria’da yapılıyor.

Dikkat buyurun: Kudüs’te düğün olmuyor.

Gerçek

Doğu Kudüs’te yaşayan Filistinlilerin İsrail kimlikleri yoktur. İşgal altında yaşadıklarını belgeleyen mavi kimlikleri vardır ve Ürdün vatandaşı olarak gözükmektedirler.

Doğu Kudüslü bir Filistinli yurt dışına çıkmak istediğinde Tel Aviv’de bulunan Ben Gurion Havaalanı’nı kullanabilir; yurt dışına çıkmaları için ise İsrail tarafından bir seyahat pasaportu verilir. Filistinliler bütün ülkelerde itibar gören İsrail pasaportunu istedikleri zaman alabilecekken, böyle bir şeye tenezzül bile etmezler.

İşgalci İsrail, Filistinlilerin birbirleriyle bağlantılarını koparmak için onları, İsrail vatandaşı Araplar (48 Arapları), Doğu Kudüslüler, Batı Şerialılar ve Gazzeliler şeklinde dörde ayırmıştır.48 Arapları kendilerine yönelik bir ihlal olmadığı sürece, herhangi bir şekilde kitlesel eylem/gösteri/protesto yapmamaktadırlar. Aynı şekilde Ramallah’ta yaşayan biri Gazze’de ne olduğunu sadece sosyal medyadan takip etmektedir.

Yahudiler için de durum çok farksız değildir. Doğu Kudüs’te meydana gelen bir hadiseyi Batı Kudüslüler duyarlar fakat onların da umurlarında olmaz bu hadise. Tel Aviv’de ya da Netenya’dakilerin bundan haberleri bile yoktur. Trump’ın Tel Aviv’de bulunan Amerikan Büyükelçiliğini Kudüs’e taşıma kararı aldıktan sonra yaşanan olaylar ya da Filistinli 3 kişinin Mescid-i Aksa’da şehit edilmesi, İsrail’in Aksa’nın kapılarına X-Ray cihazları koyması ve Filistinlilerin Esbat Kapısı’nda namazla dirilişlerine şahit olduğumuz olaylar devam ederken, yürüyerek beş dakika uzaklıkta olan Batı Kudüs’ün en işlek Yafa Caddesi’nde hiçbir şey olmamışçasına bir hayat devam etmektedir.

Aslında İsrail istediği vakit Aksa’yı yıkıp, yerine Süleyman mabedini yapabilir. İstediği vakit “Doğu Kudüs’ü ilhak ettim, 48 Arapları gibi ya İsrail vatandaşı olursunuz ya da Batı Şeria’ya gidersiniz” diyebilir. Gazze ve Batı Şeria dâhil tüm Filistin’i ilhak edebilir. Ama bunun yerine birçok Filistinliyi kendi sistemlerine dâhil etmek için farklı yollar kullanmaktadır. Bugün İsrail vatandaşı 1,5 milyon Arap vardır. Bunların bazıları polis ve asker olarak da görev yapmaktadırlar.

Başörtülü bir Müslüman İsrail polisini görebilirsiniz.
Başörtülü bir Müslüman İsrail polisini görebilirsiniz.

Özellikle Doğu Kudüs’te Dürzi ve bedevilerin dışında Çerkez asıllı Müslüman İsrail vatandaşı Araplar, polislik yapmaktadır. Kadirov’un da bir camii yaptırdığı ve açılışına bizzat kendisinin katıldığı, Ebu Goş bölgesinde yaşayan Müslüman İsrail vatandaşlarının hemen hemen hepsi polis olarak görev yapmaktadır.

Bazen bu polislerin Mescid-i Aksa’nın kapılarında beklerken namaz kıldıklarına dahi şahit olursunuz. Ya da resimdeki gibi başörtülü bir Müslüman İsrail polisini görebilirsiniz.

Doğu Kudüs’te yaşayan birçok Filistinli aileden en az bir kişinin, kesin, İsrail hapishanelerine girip çıkmışlığı vardır. Sebepli sebepsiz karakola çağrılmalar ya da hapis cezası verme süreçlerinde, Filistinlilere iş birliği teklif eden İsrail polisi, kendileriyle iş birliği yapmaları için onlara paradan vatandaşlığa kadar bir sürü teklifte bulunurlar.

Filistinlilerin parayla, kadınla, uyuşturucuyla kandırılıp İsrail istihbaratı için çalışmaya başladığı bilinmektedir. Yahya Ayyaş gibi birçok Filistinliyi ya akrabaları ya da yakın bildiği arkadaşları şehit etmiştir.
Filistinlilerin parayla, kadınla, uyuşturucuyla kandırılıp İsrail istihbaratı için çalışmaya başladığı bilinmektedir. Yahya Ayyaş gibi birçok Filistinliyi ya akrabaları ya da yakın bildiği arkadaşları şehit etmiştir.

Çoğu Filistinli bu teklifleri kabul etmez ama bazı Filistinlilerin parayla, kadınla, uyuşturucuyla kandırılıp İsrail istihbaratı için çalışmaya başladığı bilinmektedir. Yahya Ayyaşgibi birçok Filistinliyi ya akrabaları ya da yakın bildiği arkadaşları şehit etmiştir.

4 Ekim sabahı, eski şehri çevreleyen surların kapısından biri olan Sahire Kapısı’ndan girdikten hemen sonra, Kâdisiyye Medresesi’nin aşağı kısmında, Mescid- Aksa’ya birkaç metre uzaklıkta bir evi, Yahudi yerleşimcilerin istila ettikleri haberi sosyal medyada çalkalanıyordu. Kudüslülerin gönlüne hançer gibi saplanan bu habere mukabil, gün sonuna doğru herkes, daha vahim bir gerçekle karşılaşacaktı.

İsrailli yetkililer herhangi bir istila/el koymanın söz konusu olmadığını, evi satın aldıklarını söyleyip, ilgili delilleri paylaşmışlardı. Haber doğruydu, evi Filistinli birinden satın almışlardı.

İki sene önce evin sahibi olan Cûdi ailesi evi satması için bir emlakçıyla anlaşmış, emlakçı evi satarken, satın alan kişiyi gerek mahalleliye gerekse Kudüs eşrafına sormuş, herkes de evi satın almaya niyetli olan kişi hakkında olumlu ifadeler kullanmış, emlakçı da evi Halid Atari isminde bir iş adamına satmıştı. Ne sattığı kişi dedikleri gibi bir insandı ne evi alan kişi aslında bir Filistinliydi.

Şimdi gerek mahalleli gerekse Mescid-i Aksa’ya gidenler, pencerelerine İsrail bayrağı asılmış, kameralar takılmış, silahlı polislerin beklediği bir ev görecekler. Belki de Hâlidiyye Sokağı’nda olduğu gibi ilerleyen vakitlerde yanındaki ve karşısındaki evi de, güvenlik gerekçesiyle istila edecekler…

İsrail özellikle Kudüs eski şehirde Silvan ve Şeyh Cerrah mahallerinde evlere el koymaktadır. Ayrıca Filistinli bazı aileleri kullanıp onlar üzerinden evlere el koymaktadır. Geçen senelerde yine Yüzbaşı ailesi Mescid-i Aksa’ya çok yakın bir mesafede bulunan evlerini Yahudi yerleşimcilere satmıştı.

Daha acısı da şudur: İsrail’in millî bayramlarında Kudüs’ün her yerine asılan bayrakları belediyede çalışmak zorunda olan Filistinliler asmaktadır.

Umut

İsrail, Filistin üniversitelerinin tıp fakültesinden mezun olan öğrencilere denklik vermektedir. Ayrıca öğrencilere İsraillilerin de girdiği bir sınav yapmaktadır. Bu sınavda Filistinli tıp öğrencilerinin, İsrail üniversitelerinden mezun olan tıp öğrencilerinden fazla puan alarak daha başarılı oldukları görülmektedir.

Kudüs’te ortaokula giden bir öğrenci okul sonrasında öncelikle bir dil kursuna, ondan çıkıp ya spor yapmaya ya da imkânları ölçüsünde bir musiki kursuna gider. Üniversite çağına gelmiş Kudüslü bir öğrenci İbranice, Fransızca, İngilizce, bazı zamanlar Türkçe bilmelerinin yanı sıra ya bir musiki aleti icra etmekte ya da bir spor branşında eğitmen olmaktadır.

Kola içip, tuhaf pantolonlar giyiyor ve saçlarını garip stillerde kestiriyor olabilirler ama hemen hepsinin direnişçi ve Aksa murabıtı olduğunu anladığımızda belki onları ve aynı zamanda işgali biraz anlarız.

İşte bu gençler özellikle son dönemde eğitime ciddi önem vererek, İsrail’e karşı direnişleri bu alanda sürdürmeye devam ediyorlar. İsrail’in geçtiğimiz aylarda yurt dışında düzenlemiş olduğu suikastlar genelde genç bilim adamlarına yöneliktir.

Kudüs’ü nasıl yalnız bırakmayacağız?

Filistin meselesiyle alakalı bildiğimiz her şeyin çok eksik olduğu hatta meseleyi hiç bilmediğimizi, Kudüs’te bir süre yaşadığımızda anlama fırsatı buluruz. Filistin meselesini gündemde tutmak için çaba gösteren büyüklerimizin gayretleri çok önemli olmasına rağmen bizlerin yıllardır Filistin meselesini Filistin’e hiç gitmemiş insanlardan dinlemiş olmamız, ne bileyim, sizce de biraz garip değil mi? Keza tarihçilerimiz, yazarlarımız, üniversite hocalarımız Filistin ile ilgili yapmış oldukları çalışmaların en azından bir bölümünü araştırmak için bölgeye gitme zahmetinde bulunmamışlar maalesef.

Filistin meselesi Müslümanlar için sadece günübirlik olarak gündeme gelmeye devam ediyor. Sadece eylül ayında 15’ten fazla şehit veren Filistinliler gündem bile olmuyor artık Türkiye’de. Ekim ayı başında 30 yıl İsrail zindanlarında kalmış Mahmud Cebbarin isimli bir Müslüman özgürlüğüne kavuştu. Bu haber, birkaç gazeteci dışında kimsenin dikkatini çekmedi bile. Ne hüzünlerine ne de sevinçlerine ortak olabiliyoruz galiba…

Kudüs’ü ziyaret etmeleri gerçekten kıymetli ama Kudüs için birçok projeye destek verme imkânları olduğu hâlde bu zatların ellerini taşın altına koyma zahmetine girmemeleri çok üzücü.
Kudüs’ü ziyaret etmeleri gerçekten kıymetli ama Kudüs için birçok projeye destek verme imkânları olduğu hâlde bu zatların ellerini taşın altına koyma zahmetine girmemeleri çok üzücü.

STK’lardan biri, “Mescid-i Aksa’nın tuvaletlerini biz temizliyoruz” diye afiş hazırlayıp, tuvaletin içinde fotoğraf çektirip Kudüs’e destek isterken, evet, hep birlikte mahcup oluyoruz.

Belediye başkanları, partilerden gençlik kolları, bakanlıklardan yetkililer, iş adamları, hocalar birçok kişi Kudüs’ü ziyaret etme fırsatı buluyorlar. Kudüs’ü ziyaret etmeleri gerçekten kıymetli ama Kudüs için birçok projeye destek verme imkânları olduğu hâlde bu zatların ellerini taşın altına koyma zahmetine girmemeleri çok üzücü. Acıyı yerinde görmek hakikaten önemli ama destek olma noktasında hemen hemen hiçbir şey yok. İnanın, yok. Yani bildiğimiz anlamda yok.

Küçücük bir örnek: Türkiye’de Gençlik ve Spor Bakanlığı her yıl ortalama 600’den fazla gence Kudüs’ü ziyaret etme imkânı sağlıyor. Bu projeler, Türkiye’deki gençlerin Kudüs bilincine sahip olması için kıymetlidir.

Ama Kudüs’te bulunan sporculara Türkiye’de 2 haftalık bir eğitim programı sağlamak istendiğinde ya bütçe yok deniliyor ya da öneri bürokrasinin çarkları rasında unutulup gidiyor.

Son söz yerine son bir soru: Mescid-i Aksa’nın bize değil, bizlerin Kudüs’e/Mescid-i Aksa’ya ihtiyacımız olduğunu ne zaman anlayacağız?