Kutsal ağaçlar aşkına

Ağaçlardan uzak ve yine ağaçlara hasret geçen çocukluğumun gölgesi pandemi döneminin uzayıp giden günlerine düşüyor şimdi.
Ağaçlardan uzak ve yine ağaçlara hasret geçen çocukluğumun gölgesi pandemi döneminin uzayıp giden günlerine düşüyor şimdi.

Dünyanın betonlarla örüldüğü, ağaçların yok olduğu ve insanların nadiren evlerinden dışarı çıktığı bir gelecek tasavvurunda karşılaşılan her ağacın bir mucize olarak nitelendirilmesi ve dahası ona kutsiyet atfedilmesi çok da garip gelmiyor bana. Bununla birlikte ağacın pek çok toplumda sembolik ve kutsal nitelikler taşıdığı bilinen bir gerçek…

Bozkırda bir ağacı düşlemek… Zannediyorum bugün bir ağacın altında durup dinlenmeyi, bir ağacın göğe uzanan yapraklarını seyretmeyi bu kadar çok sevmemin de yolculuk yaparken

tek başına toprağa kök salmış, tek başınalıkta kök salmış ağaçları her gördüğümde kendimi bir masalın içinde bulmamın da sebebi bu… Bozkırda, ağaca hasret geçen çocukluğum… Beton yığınlarının arasından sıyrılıp bir ağacın altında dinlenmek için kilometrelerce yol yaparak geçirdiğimiz pazarların; şehirdeki en çok sevdiğim yerin kavak ağaçlarının göğe yükseldiği kabristanlık olduğu çocukluk günlerim… Ağaçlardan uzak ve yine ağaçlara hasret geçen çocukluğumun gölgesi pandemi döneminin uzayıp giden günlerine düşüyor şimdi. Eve kapanıp kaldığım bu günlerde kuşların sesini, ağaçların hışırtısını çok sevdiğim ve artık unutmaya başladığım bir şarkı gibi “dinliyorum” kulaklığımda… Böyle zamanlarda ağaçların kutsal addedildiği kültürleri, toplumları, dönemleri anlamam çok da zor olmuyor. Ve hatta bundan bir çeşit fütüristtik bir tat da aldığımı söyleyebilirim. Dünyanın betonlarla örüldüğü, ağaçların yok olduğu ve insanların nadiren evlerinden dışarı çıktığı bir gelecek tasavvurunda karşılaşılan her ağacın bir mucize olarak nitelendirilmesi ve dahası ona kutsiyet atfedilmesi çok da garip gelmiyor bana.

Bununla birlikte ağacın pek çok toplumda sembolik ve kutsal nitelikler taşıdığı bilinen bir gerçek… Bunun yansımalarını mimari, sanat, süsleme, edebiyat, müzik gibi pek çok alanda olduğu gibi popüler kültürde de görebilmemiz mümkün. Sinema, temsil alanının genişliği hasebiyle, ağaca yönelik sembolik ve kutsal atıfların en etkili olduğu popüler kültür enstrümanlarından biri. Tam da bu sebeple, bu yazıda bozkırda olmasa bile dört duvar arasında bir ağacı, “o ağacı” düşleyecek ve ağaca hayat ağacı ve dilek ağacı gibi kutsiyetler atfedilmesini, ağacın neredeyse sessiz bir başrol olarak karşımıza çıktığı birkaç film üzerinden anlatacağım.

Nuh Tepesi: Ağaç dikenin mi yoksa ona bakanın mıdır?

Pandemi döneminin hemen öncesinde sanki bugünleri ön görüyormuşçasına sinemada izlediğim son filmdi Nuh Tepesi… Her ne kadar filmin merkezinde baba-oğul çatışması olsa da Nuh Ağacı filmin sessiz başrol oyuncusu gibiydi. Cenk Ertürk’ün ilk uzun metraj filmi olan Nuh Tepesi, Ömer’in yakında ölecek olan babası İbrahim’in isteği üzerine onu doğduğu topraklara, küçükken diktiği ağacın altına gömmek üzere yaptığı yolculuğu ve nihayetinde köye vardıklarında karşılaştıkları vaziyeti ve İbrahim’in son arzusunu yerine getirmek için verdikleri mücadeleyi anlatıyor.

Nuh Tepesi
Nuh Tepesi

Ömer, henüz çocukken onu ve karısını başka bir kadın için terk edip Fransa’ya giden İbrahim, hastalığının son evresinde onu diktiği ağaca gömmesini istemek için çıkar Ömer’in karşısına. Ömer onları terk ettiği için hayatı boyunca kızdığı hatta nefret ettiği babasına yardım etmek için yola çıkar, fakat film boyunca babasıyla olan ve yıllardır içinde biriktirdiği ve hatta bu yüzden boşanma aşamasına geldiği hesaplaşmanın gerginliği hissedilir. Nihayet İbrahim’in köyüne geldiklerinde, İbrahim’in çocukken diktiğini iddia ettiği ağacın, 4000 yıl önce Nuh peygamber (a.s) tarafından dikildiği rivayet edilip kutsal bir mekân gibi her gün yüzlerce kişi tarafından ziyaret edildiğini, köylülerin de bundan büyük bir ekonomik gelir elde ettiğini görürler. Her ne kadar İbrahim kendi arazisi üzerinde olan bu ağacın 49 yıllık olduğunu, çocukken bizzat kendisinin diktiğini iddia etse de bilhassa Muhtar Cevdet ve yeğenleri Nuh Ağacı üzerinden elde ettikleri iktidarı ve geliri kaybetmek istemezler ve Ömer’le İbrahim’i yıldırmak için her şeyi yaparlar. Nuh Ağacı bir dilek ağacı hüviyetinde çıkar bu filmde karşımıza… Filmde ağaca atfedilen kutsiyeti Ömer’le İbrahim’in ağaca zarar vereceğini düşünen Muhtar Cevdet şöyle ifade eder: “Dokunmayın küstüreceksiniz mübareği. Biz onu incitmemek için meyvesini bile toplamıyoruz yıllardır.”

  • Yine Cevdet, ağacı İbrahim dikmiş olsa bile yıllardır ona bakanın da su verenin de kendileri olduğunu, yani ağacı dikenin değil ona bakanın ağacın sahip olduğunu söyler. Nihayetinde İbrahim oğluna zarar geleceğini düşünerek ağacın altına gömülmekten vazgeçer ancak ertesi gün ortadan kaybolur. Ömer, intihar eden İbrahim’in cesedini bir gölün içinde bulur ve onu gizlice Nuh Ağacının altına gömer.

Filmde, ağacın altına gömülmeyi takıntı haline getiren İbrahim’in de bu ağaca bir tarih kurgulayıp onu pazarlayan köylülerin de onun kutsiyetine inanıp uzak yerlerden ziyaretine gelen insanların da “ağacı” kendi dünyalarının merkezi haline getirdiklerini, kendi meşreplerince bir kutsiyet atfettiklerini söylemek mümkün. Bu da Nuh Ağacını kimileri için bir hayat ağacı kimileri için bir dilek ağacı, kimileri için de olduğu gibi bir zeytin ağacı mesabesinde kılıyor.

Ceviz Ağacı: Bir ağaca hayat vermek

Faysal Soysal’ın yönetmenliğini yaptığı 2020 yapımı Ceviz Ağacı filmi, geçmişini bir türlü aşamayan ve bu yüzden geçmişiyle yaşayan bir tutunamayan, yazar Hayati’nin Kafkaesk “metamorfozunu” anlatıyor. Hayati, annesinin evinin önündeki ceviz ağacını yeniden canlandırmayı takıntı haline getirmiştir.

Ceviz Ağacı
Ceviz Ağacı

Annesi geçmişin tüm kötü anılarının bir abide gibi temsil eden ve her gün yüzüne haykıran bu ceviz ağacının kesilmesini istese de Hayati onu sulamaya, budamaya devam eder ve onun yeşereceğine dair umudunu hiç yitirmez. Zira, ceviz ağacı yeşerse kendi geçmişiyle olan hesaplaşması bitecek; babasının eksikliği silinecek, bir süredir işlemeyen kalemi işleyecek, bugünü de geleceği de rayına oturacak gibidir. Ceviz ağacı, filmde Hayati’nin hem geçmişinin temsili hem de onun hayat ağacı niteliğindedir. Nihayetinde yeniden yeşermesi Hayati’nin geçmişinde kalan, küllenmiş aşkını yeniden hatırlaması ile birlikte olur ve akabinde Hayati yazmaya yeniden başlar, geçmişiyle hesaplaşır, dönüşümünü tamamlar ve yalnız aynaya baktığında gördüğü babasının yüzü olur ve onun geçmişte sırtlayamadığı yükünü sırtlanıp, onun yerine işlemediği bir suçu üzerine alır. Ceviz ağacı yeniden çiçeklenir ve böylece hayatı boyunca kendisinin bir böceğe bile dönüşemediğini söyleyen, eksikliğini, yenikliğini hep hisseden Hayati tüm bu üzerine yapışan niteliklerden sıyrılır.

Fountain: Hayat ağacının peşinde

2007 yapımı bir Darren Aronofsky filmi Fountain (Kaynak), bir bilim adamı olan Tommy’nin beyin tümörüne tedavi bulma çabasını anlatır. Tommy için bu, her şeyden önemlidir zira karısı Izzy’nin de beyninde tümör vardır ve bu yüzden zamanı gittikçe azalmaktadır. Laboratuvarında maymunlar üzerinde denemeler yapan Tommy ve ekibi buldukları Guatemala’dan gelen çok yaşlı bir ağacın özüyle bir hücre tedavisi yöntemi keşfederler bu yöntemin, her ne kadar yaşlılıkla mücadele eden maymunun yaşlılığına çare olsa da tümörünü küçültmeye yaramadığını tespit ederler.

Fountain
Fountain

Izzy gittikleri bir müzede Tommy’e, Mayalıların Yaratılış efsanesini anlatır. Bu efsaneye göre ilk insan/ilk rahip dünyanın yaratılışı için kendisini kurban eder ve hayat ağacı onun karnından çıkar. Rahibin bedeni ağacın kökleri olup yayılıp yeryüzünü oluştururken, ruhu dallar olup, yukarı uzanıp gökyüzünü oluşturur… Geriye kalan başını çocuklarının cennete astıklarını ve Xibalba’yı (Mayalara göre ahiret) yani Nebulayı yaratırlar. Izzy bu efsane sayesinde ölümün de yaratılışın bir parçası olduğunu anladığını söyler.

Tommy arayışından vazgeçmez ve hala bir çare olduğunu umut etse de Izzy zamanının kalmadığının bilincindedir. Bu yüzden yarım kalan kitabının son bölümünü Tommy’nin bitirmesini ister. Izzy’nin yazdığı Fountain adlı bu kitapta Izzy 16. Yüzyıl İspanya’sında kraliçenin hayat ağacını bulup ölümsüzlüğe ulaşmak istemesini anlatır. Kitabın içinde bir yolculuğa çıkar Tommy ve biz de onunla birlikte zamanda yolculuk yaparız. Kraliçe (Izzy canlandırıyor), Rahibin İspanya ormanlarında ölü bir Mayalı rahipten aldığı kılıcın Maya haritasında gizli kalmış Maya Piramidine ulaşacak tek yol olduğunu ve bunun insanlığı zulümden kurtaracağını bilhassa bu yüzden en çok iç savaşla mücadele eden İspanya’nın buna ihtiyacı olduğunu, engizisyon başkanının bu yüzden kendisiyle savaştığını söyler. Zira piramidin tepesinde Eski Ahit’e göre cennette olan bilgi ve hayat ağaçlarından biri saklıdır. Adem ve Havva bilgi ağacından yasak meyveyi yediklerinde cennetten kovulmuş ve yasaklanmış Tanrı da bu yüzden Hayat Ağacını bu piramide saklamıştır. Bu ağacın reçinesinden içen, ebedi hayata kavuşur. Kraliçe sadık askeri Konkistadorundan (Tommy oynar) bu ağacı bulmasını ister şayet bulursa onun Havva’sı olacağını ve ebediyen birlikte yaşayacaklarını vadeder.

  • Şimdiki zamanda ise Izzy ölür ve Tommy aynı gün Guatemala’daki ağacın reçinesinden elde ettikleri tedavinin maymunun tümörünü küçültmeye başladığını öğrenir. Bu yüzden Izyy’nin kaybını bir türlü kabullenemez ve ona verdiği sözü tutmak için kitabın sonunu yazmaya çalışır. Fountain de zaman sıçramaları ile Tommy’nin içsel devinimi ağaç imgesi üzerinden devam eder. Başka bir boyutta Xibalba’daki Tommy hayat ağacına sarılır, onun reçinesinden tadar, yoga yapar, boşlukta salınır durur. 16. Yüzyıl İspanyasın’daki Tommy ise Mayalarla mücadele sonucunda gizli piramidi ve tepesindeki hayat ağacını bulur. Reçineden karnındaki açık kılıç yarasına damlattığında yaranın kapandığını görür. Ab-ı hayatı bulmanın sevinciyle kana kana içer... Fakat önce karnına sürdüğü reçineler sonra içtiği reçineler köklenir ağaç olur çiçeklenir. Tommy hayat ağacının bir parçası olarak sonsuza kadar orada kalır.

Pan’ın Labirenti: Hayat Ağacına musallat olan kurbağa

2006 yapımı İspanyol filmi Pan’ın Labirenti “hayat ağacı” imgesini fantastik bir kurgu ile anlatır. Terzi olan babası öldükten sonra bir yüzbaşı ile evlenen annesi ile birlikte üvey babasının evine taşınan 10 yaşındaki Offelia hamile olan annesi hastalandığında, şiddet eğilimleri olan üvey babasının baskısından ve bu büyük evdeki yalnızlığından masal kitaplarına sığınır.

Pan’ın Labirenti
Pan’ın Labirenti

Yaşadıkları ev aynı zamanda iç savaşla mücadele eden İspanyol ordusunun karargâhıdır. Fantastik dünyasından başını kaldırıp bahçede dolaşmaya çıkan Offelia evin arka bahçesindeki bir labirenti keşfeder. Bu labirentin içinde karşısına çıkan Pan adındaki ağacımsı bir yaratık ona aslında Yer altı krallığı adında bir krallığın prensesi Moanna olduğunu, orada kral babası ve kraliçe annesi ile birlikte çok mutlu yaşadığını, ona vereceği üç görevi yerine getirirse bu krallığa geri dönebileceğini ve sonsuza kadar mutlu yaşayacağını söyler. Annesi her geçen gün hastalanan Ofellia’nın bu görevleri yerine getirmekten başka çaresi yoktur. Ofellia’nın ilk görevinde, Hayat Ağacı’na musallat olmuş bir kurbağayı kandırarak alt etmesi ve üzerine oturduğu altın anahtarı alması gerekir. Hayat ağacının ya da su kaynağının üzerine kurulmuş, onun bolluğunu bereketini sömüren kurbağa imgesi pek çok kültürün masallarında efsanelerinde yer alır. Pan’in Labirentinde ise “hayat ağacı”na musallat olan kurbağa, günden güne eriyip giden annesinin hastalığını temsil etmektedir. Ofellia nihayet kurbağayı kandırıp anahtarları aldığında annesinin de iyileşeceğine inanır.

Avatar: Ruh ağacının altında

Gişe hasılatı kıran James Cameron imzalı 2009 yapımı Avatar filmi, ağaçların oldukça kutsiyet atfedildiği Pandora’daki bir yerli halk olan Na’vileri, Na’vilerin yaşadıkları ormanı, ormanın altındaki değerli madeni çıkarmak için talan edip, onları oradan sürmek isteyen insanlarla Na’vilerin mücadelesini anlatıyor. Uzaydaki bir galaksi olan Pandora’ya bu değerli madeni çıkarmak için bir orduyla gelen şirket, burada yaşayan yerli halkla iletişim kurmak, onları “eğitmek” ve yaşadıkları yeri terk etmek için ne istediklerini öğrenmek aynı zamanda yaşadıkları bu coğrafyayı incelemek için bir bilim adamı ekibi de kurar.

Avatar
Avatar

Bu ekip geliştirdikleri avatarlar sayesinde Na’vi halkının arasına karışıp, onlardan biri gibi davranabilir. Bu ekibe daha sonra dahil olan Jake Sully de avatarı aracılığıyla Na’vilerin ormana ne kadar değer verdiklerini, ormandaki her bir ağacın bir enerjisi olduğuna ve her bir ağacın birbiriyle tıpkı beyin sinirleri gibi iletişimde olduklarına inandıklarını öğrenir. Na’viler bu ağaçlara anılarını yükledikleri için, ağaçlar aynı zamanda kuşaklar arası iletişimde de büyük rol oynamaktadır. Na’vilerin ormanının merkezinde olan Ruh Ağacı, sahip oldukları tüm ekosistemi dengede tutan, onlara ruhani liderlik eden Tanrıları Eywa’nın da en çok etkili olduğunu düşündükleri ve tüm ritüellerini gerçekleştirdikleri ve zorda kaldıklarında sığındıkları bir yer olma özelliği taşır. Bu Ruh Ağacının altında yaralılar şifa, ölüler hayat bulurken; ruh Eywa’nın yardımıyla ait olduğu bedeni seçebilmektedir. Bütün kutsal ağaçları zarar görüp, yakılıp yıkıldığında Na’vilerin çektikleri acının da Ruh Ağacının altında Ewa’ya sığınmalarının da aynı ağacın altında onları topraklarından etmeye çalışan, ormanlarını, kutsallarını yakıp yıkan insanlarla mücadele etmek için yek ruh olmalarının sebebi de bu olsa gerek…

Yüzüklerin Efendisi: Tolkien’in kahramanı olarak ağaç

Sabri Gürses Tolkien’i anlatırken şöyle der: “Tolkien okuduğunuz zaman – tam da hayatta olduğu gibi – her yere gölgesini düşüren, hep göz önünde olan, ama nedense görünmez olan, deyim yerindeyse yüzüğünü takıp görünmez olmuş bir kahramanla karşılaşırsınız: Ağaç.

Ent
Ent

Tolkien’in mitolojik fantazyasında da olduğu gibi dünyanın bütün mitolojilerinde Ağaç merkezde yer alır, karıncaları, sincapları, cinleri, goblinleri, elfleri ve elbette hobbitleri içinde barındırır. Bu yüzden, kaçma şansı olmayan bir ağaca doğru yaklaşan elektrikli testere, onu yerinden sökmek üzere harekete geçen bir kepçe aslında sayısız canlı organizmayla birlikte sayısız hayal kahramanını da dehşete düşürmekte, fantazya varlıklarını yersiz yurtsuz bırakmaktadır.” Tolkien’in dünyasında bunca etkili olan ağaç figürü Yüzüklerin Efendisi serisinde pek çok farklı karakterde karşımıza çıkar. Yavanna’nın ağaçlarını diğer yaratıklardan, özellikle cücelerden korumak için yaratılan ve “ağaçların çobanı” olarak nitelendirilen insansı-ağacımsı yaratıklar Entler de bunlardan biridir. Entlerin yaşayan ağaçlara gönderilen ruhlar ya da doğuştan gelen ağaç sevgileri sebebiyle ağaçlara benzedikleri bilinir. Saruman’ın ordusu ile savaşan Entlere daha sonra özerklik verilir ve bir Ent diyarı ilan edilir.

Game of Thrones: Ağaca inanmak

Game of Thrones ( Taht Oyunları) dizisinde Animizm’i anımsatan bir ağaç inancı hakimdir. Bilhassa bu ağaç inancına sıkı sıkı bağlı olan Kuzey halkı Starklar dizinin final bölümüne kadar inançlarını ağaçların etrafında şekillendirip, Tanrı Ormanlarına sıklıkla ibadet ve tefekkür etmek için giderler.

Bu ormanın merkezi Yürek Ağacı’na (Büvet Ağacı) “Ormanın çocukları” yüzler kazımıştır. Beyaz gövdesi ve kırmızı yaprakları ile Yürek Ağacı, hayat ağacını temsil etmektedir. İlk insanlardan önce bile kıtada yaşayan ve soyları tükenmekte olan insan olmayan ve fakat çocuğa benzeyen “Ormanın çocukları”, tıpkı Yüzüklerin Efendisi’nde ve Avatar’da olduğu gibi insanlar ağaçları kesmeye başlamadan önce kıta boyunca uzanan ormanlarda yaşadıkları bilinmektedir. Game of thrones, hem ormana, hem ağaçlara bir kutsiyet atfetmekle kalmayıp, ağaç-insan arası bir orman yaratığı da kurgulayarak ağaçların fantastik evrendeki karşılığına önemli bir katkı sağlamaktadır.

Atiye: Sonsuzluk ağacı

Şamanizm ve mitolojinin ögelerini barındıran Netflix yapımı Atiye dizisinin sembolünün hayat ağacı olduğu biliniyor. Göbekli Tepe’nin altında bulunan bir geçidin tıpkı yine bir Netflix/Alman yapımı olan Dark dizisindeki gibi iki dünyayı iki farklı zamanı birbirinden ayırdığını keşfeden Atiye kaybettiklerini geri getirmek için bir maceraya atılır.

Atiye
Atiye

Ona atfedilen insanlığın kurtarıcısı imgesi, kadınların yeniden hamile kalmasını sağlayacak yahut ölü bebekler dünyaya getirmesini engelleyecek olmasına inanılması hasebiyledir. Kadınlar Göbekli Tepe’nin yakınlarında bir dilek ağacına çaput bağlayıp, kurtarıcının yolunu gözlerken, o iki dünyayı birbirinden ayıran kapıya onu götürecek geçidi aramaktadır. Bu uğurda Kapadokya’ya dahi giden Atiye, kapıya açılan geçidin kadınların çaput bağladıkları dilek ağacının altında olduğunu, Dilek Ağacının aynı zamanda Hayat Ağacı olduğunu bulduğu bir kitabede fantastik güçleriyle öğrenir. Şöyle yazmaktadır kitabede: “Aradığın kapı o ağacın altında… O ağaç ki göğü ve yeryüzünü birbirine bağlayan… O ağaç ki ezelden beri var olan… Soylar boyunca sana emanet edilen… Ebediyen var olacak olan…”

Kutsal ağaç imgesinin sinemada yansımasını bu birkaç film üzerinden inceledikten sonra bir ağaç ve bir kapı düşlememek elde değil… O kapı, o ağaca açılan… O ağaç, o kapıya kavuşturan.