Parasız, faizsiz, alkolsüz : Ekolojik köyler

​Parasız, faizsiz, alkolsüz : Ekolojik köyler
​Parasız, faizsiz, alkolsüz : Ekolojik köyler

Almanya’daki “Yedi Ihlamur” adlı ekolojik köy üzerine iki ayrı üniversitenin yaptığı iki ayrı araştırma, bu köyde yaşayanların ekolojik ayak izi oranlarının, diğer modern hayat süren insanlara göre % 73 daha az olduğunu gösteriyor.
Almanya’daki “Yedi Ihlamur” adlı ekolojik köy üzerine iki ayrı üniversitenin yaptığı iki ayrı araştırma, bu köyde yaşayanların ekolojik ayak izi oranlarının, diğer modern hayat süren insanlara göre % 73 daha az olduğunu gösteriyor.

Modern insanlar, hepimiz, bu dünyaya ekolojik ayak izleri bırakarak gidiyoruz. Bu mutlu olunacak bir iz değil. Dünyayı ne kadar tahrip ettiğimizle ilgili bir ayak izi.

Daha az ayak izi, daha fazla mutluluk ve huzur getiriyor insanlara. Almanya’da denenen, ilk çok katlı ve sadece ahşap, kamış ve çamur kullanılarak yapılan evlerde yaşanan Yedi Ihlamur ekolojik köyü, 80 dönüm arazi üzerine kurulu. Evler üç katlı ve her bir katta bir, iki odalı küçük daireler ve ortak kullanım alanları bulunmakta... Bu üç katlı ev ve diğer daha az katlı olan evlerle beraber toplam 9 ev var köyde.

Üç katlı evde yaşayan 18 kişi ile beraber çocuklar da dâhil, 140 kişiyi bulan köy nüfusunun üçte biri çocuk. Bu çocuk yüzdesi Almanya geneli için bir hayli yüksek bir oran. Yedi Ihlamur ekolojik köyü cemaati, ileriki yıllarda, başka kişilerin de katılımı ile toplam 300 kişiye ulaşmayı amaçlamakta...

5 mahalle şeklinde organize olan bu ekolojik köyün, her bir mahallesi ayrı bir hayat konsepti içinde varlığını sürdürüyor. Mesela Club 99 Mahallesi ekolojik ayak izlerini minimum seviyeye indirmeye çalışan bir konsept uygularken, Kuzey ve Güney mahalleleri nesillerin bir arada yaşadığı, sade bir beraber yaşama modeli denemekte... Bunun yanında Çeşmebaşı Mahallesi ise maneviyat ve şifacılığı önceleyen bir yaşam tarzını kendilerine yol olarak seçmiş.

1997 yılında kurulan bu köy, eski hayatlarından farklı, yeni bir hayat şekli denemeye çalışan insanların bir araya gelmesi ile oluşuyor ama kendilerini etraflarındaki diğer yerleşim yerlerinden de tamamen soyutlamadan, toplumun diğer kesimleri ile içli dışlı yaşamaya çalışıyorlar.

Organik ürünler satan Heiko, 11 senedir burada yaşıyor. Ürünlerini sadece köy ahalisi değil, çevrede yaşayan diğer insanlar da alıyor. Bu köyde doğmuş olan oğlunun diğer çocuklarla serbest bir şekilde köyde koşup oynaması Heiko’yu çok mutlu ediyor.

Tabiata en az zararı vererek yaşamaya çalışan bu köy halkı, evlerinin yapımında tamamen tabii malzemeler olan ahşap, kamış ve çamur kullanarak, inşaat alanında, tabiatı tahribat bakımından en alt seviyelerde bulunuyorlar.

Ekolojik malzemeler dolayısı ile ev yapımında, çimentodan yapılan modern evlere oranla %80 oranında daha az enerji kullanıyorlar. Köy halkının enerji tasarrufu, sadece inşaat alanında kalmamakta, eko sisteme duyarlı yaşamaları sebebiyle hayatın her safhasında kendini göstermektedir.

Sahip Olmak mı Kullanmak mı?

Ekolojik ayak izlerini azaltan bir diğer uygulama ise hemen her türlü eşyayı ortak kullanmaları. Televizyon, çamaşır makinesi, araç gereç... her şey ortak olarak kullanılıyor. Az enerji tüketen, iyi kalite çamaşır makinesi, diğer evlerdeki gibi haftada sadece bir ya da birkaç kere değil, günde birkaç kere kullanılarak, ona ödenmiş olan paranın hakkını veriyor.

Çocuk kıyafetleri köyde yaşayanlar arasında çocuklar büyüdükçe el değiştiriyor. Her şeyi ortak kullanarak, bu tür modern üretimlerin, eskidiklerinde dünyaya çöp olarak dönme oranını azaltıyorlar. Araçlara sahip olmayı değil onları kullanmayı tercih ediyorlar. Yemekleri de genelde ortak bir mutfakta yiyorlar. Mevsimsel ürünler kullanıp, mümkün mertebe sebze ve meyvelerini kendileri üretiyorlar.

  • Ekolojik Ayak İzi
  • Araba kullanmak, elektrik harcamaları, yaşadığımız evin büyüklüğü, alışveriş yaptığımız yerler, ürettiğimiz çöp, hepsi dünyaya bıraktığımız ayak izlerimizi belirleyen unsurlar... Ekolojik ayak izi miktarımız, bu dünyada bu tüketim oranı ile ne kadar alana ihtiyacımız olduğunu gösteriyor. Dünya herkese eşit bir şekilde dağılacak olsa kişi başına 1.8 dönüm alan düşerken, modern insanın sürdürdüğü hayat şekli ile her bir bireye 2.2 dönüm arazi gerekiyormuş.


Ekolojik Köy

Ekolojik köyler, genelde modern hayatın sürdürülebilir olmadığını gören insanların bir araya gelerek oluşturdukları yeni yaşam denemeleri olarak adlandırılıyor.
Ekolojik köyler, genelde modern hayatın sürdürülebilir olmadığını gören insanların bir araya gelerek oluşturdukları yeni yaşam denemeleri olarak adlandırılıyor.

Ekolojik köyler, genelde modern hayatın sürdürülebilir olmadığını gören insanların bir araya gelerek oluşturdukları yeni yaşam denemeleri olarak adlandırılıyor.

“Hâlihazırda olanla savaşarak değişimi gerçekleştirmek mümkün değildir. Eğer değiştirmek isteniyorsa, insan eskiyi önemsizleştiren yeni bir model bulmalıdır” diyen Buckminster Fuller’in bu sözü hemen bütün ekolojik köylüleri etkilemiş. Ekolojik köyler genelde bu anlayış doğrultusunda yeni kurulan köyler olmakla beraber hepsi böyle değildir.

Dünyanın neresinde olursa olsun geleneksel olarak devam eden köyler de bu kavram içine giriyor. Aslında ekolojik yaşam, insanların moderniteye kadar binlerce yıllık sürede, sürdürükleri bir yaşam şekli. Hepsinde değişik hayat şekillerinin uygulanıp yaşandığı bu köylerin, ekolojik köy standardı içine girmesi için dört unsuru bir araya getirmesi gerekiyor. Bunlar sosyal, ekolojik, ekonomik ve kültürel olarak dört başlık altında toplanıyor.

  • Ekolojik olarak: Enerji tasarrufu anlayışı birinci sırada geliyor. Enerji üretimi için sürdürülebilir enerji kaynakları olan güneş ve rüzgâr enerjisi kullanılırken, çöpler, insan ve hayvan dışkıları kompost yapılıp gübreye dönüştürülüyor. Besin olarak kendi ürünlerini mevsimsel olarak tüketiyorlar ve inşaat işlerinde ekolojik malzemeler kullanıyorlar. Kendi içinde dönen ve sürdürülebilir kapalı ekonomi sistemi uygulanıyor.
  • Ekonomik olarak:Sürdürülemeyecek bir hayatın gelecek vadeden bir yapıya sahip olmadığı düşünülüyor. Bu yüzden ekolojik köylerde yerel ticaret yapılıyor, bölgesel değişim (para) birimi kullanılıyor, servetin ortak kullanımı öngörülüyor, kaynakların hoyratça harcanmadığı, hediyeleşmeye dayanan ve paranın fazla rol oynamadığı (hatta hiçbir rol oynamadığı), para varsa da faizin olmadığı, krizlere karşı bağışık bir ekonomik sistem kurulmaya çalışılıyor. Bu yüzden kendi ürünlerini kendileri üretmeye, üretirken ihtiyaç kadar üretmeye, yoksa en yakın yerden temin ederek taşıma ücretini en aza indirmeye özen gösteriliyor.
  • Sosyal olarak:Modern toplumda gittikçe çekirdekleşen aile yapısı ve daha sonra da yalnızlaşmaya dönüşen yaşam şekillerine karşı, küçük aile formatının ötesine geçilerek, toplumsal olarak bir arada yaşamayı tercih eden bir yapıyla karşımıza çıkıyor ekolojik köyler. İnsanların kendilerini iyi hissedeceği, aktif olarak içinde bulundukları toplum yapısını şekillendirme imkanlarının olduğu, yetenek ve becerilerini kullanabilecekleri bir yapı oluşturulmaya çalışılıyor. İnsanlar arasındakifarklılık zenginlik olarak görülüyor, bu yüzden din ve dünya görüşü bakımından değişik inanca sahip insanların bir araya gelmesine özen gösteriliyor. Ortak hayat için, herkesin katıldığı ortak karar alma süreçleri işletiliyor. Bu arada beraber yaşamanın getirdiği problemleri çözmek için de çatışma ve çözüm metodları hem uygulanıyor hem de bu metodlar sürekli geliştiriliyor.
  • Kültürel olarak: Ekolojik köyler birer kültürel atölye çalışması olarak değerlendiriliyor. Bu kültürün en önemli özelliği, sürdürülebilirlik ve barışçıl olması... Herkesin birbirine saygılı olduğu, nesillerin yardımlaşma içerisinde bir arada yaşadığı, toplumsal yaşamın desteklendiği, ama bireyselliğin de sürdürülebilir olduğu bir yaşam tercih ediliyor. Böylece tabiat ve kültür bir bütünlük içinde hayata geçiriliyor.

Volfgang ve Anna’nın Hikâyesi

Schloss Tempelhof ekolojik köyü
Schloss Tempelhof ekolojik köyü

Volfgang Berlin’deki Schloss Tempelhof ekolojik köyünün kurucularından birisi. Çocukluğu köyde geçmiş. Özgürce tabiatın içinde kendini salmak hücrelerine kadar işlemiş. Daha sonra şehirde geçen hayatında gece gündüz çalışmış, birçok şirketler kurmuş, çok para kazanmış ve çok seyahatler etmiş.

Modern anlamda “başarılı” diyebileceğimiz bir hayatı olmuş. Ama vücudu ve ruhu bu “başarılı” hayatı daha fazla kaldıramayıp hastalanmış. Hareket edemez hâle gelmiş. Hastalık sırasında, köyde yaşadığı çocukluk dönemine özlem duyduğunu fark etmiş. Hayat ve iş hayatının birbirinden ayrılığının insanları paçavraya çevirdiğini görüp, iş ve gündelik hayatın bir arada yürüyebileceği, insanın yaşadığı ortamda aynı zamanda çalışabileceği bir hayat hayal etmiş.

İyileşmeye başlayınca bu özlemini kendisi ile aynı fikirde olan birkaç kişiyle beraber hayata geçirmek için çalışmalar başlatmış. Şimdi köydeki küçük bir dairede yaşıyor ve köyün dış ilişkiler sorumlusu olarak görev yapıyor. Devlet dairelerinde olan işleri Volfgang takip ediyor.

Anna moda tasarımcısı ve eşi de spor koçluğu yapıyor. Daha önce Münih’te yaşıyorlarmış. Berlin’e geldiklerinde Tegel Gölü’nün kenarında tabiatın ortasında yaşamanın kendilerini ne kadar rahatlatacağını düşünerek göl kenarında dört odalı bir daire kiralıyorlar. İşlerini her ikisi de Münih’e gidip gelerek sürdürüyor.

Bir hafta sonu yolları, evlerine çok yakın olan Schloss Tempelhof ekolojik köyüne düşüyor. “Köye girdiğimizde aslında aradığım hayatın bu olduğunu hemen anladım” diyor Anna. Köy cemaatinin bir parçası olmaya karar veriyorlar. Köyde, göl kenarındaki evlerine göre çok daha küçük bir daireye taşınıyorlar ama bu küçük daire onları birbirine insan olarak daha da yakınlaştırıyor.

Köyde Çalışma Hayatı

Köyün her bir üyesinin haftada en az 20 saat köy için çalışma mecburiyeti var
Köyün her bir üyesinin haftada en az 20 saat köy için çalışma mecburiyeti var

Anna köyde kendine bir atölye açıyor, tasarım ve dikiş işlerine orada devam ediyor. Sırtına sardığı sekiz aylık kızı ile bir yandan çalışırken, bir yandan da dışarda çocuklarla futbol oynayan kocasını seyretmek ona, “İşte hayat bu” dedirtiyor.

Anna’nın kocası hâlâ Münih’e gidip geliyor ama bunu sadece haftada üç güne düşürmüş. Çünkü köyün her bir üyesinin haftada en az 20 saat köy için çalışma mecburiyeti var. Aslında herkes kendi beceri ve yeteneklerini köye getiriyor ve o doğrultuda bir şeyler yapıyor ama bir de kimsenin öyle çok severek yapmak istemediği, tarlada çalışmak, hatta daha da zoru, tuvalet atıkları gübre olarak değerlendirildiği için, birikmiş bu atıkları çıkarıp kompost çukuruna atmak gibi pek kimsenin isteyerek yapmadığı işler de olduğundan, bu gibi işler ortak kararla dönüşümlü olarak yapılıyor.

Anna 80 kişilik köy cemaati için yemek pişiriyor. Kendisi yoga ve ayurveda uzmanı olduğundan, besinleri daha fazla enerji elde edecek şekilde ayurveda tarifleri çerçevesinde karıştırıp pişirmeye çalışıyor. Köydeki çoğu kişi vejeteryan ya da vegan olduğundan, herkesin isteğini ve aynı zamanda damak zevkini karşılayacak şekilde yemek yapmak bayağı iddialı bir iş hâline geliyor.

Sunduğu yoga hizmetine karşılık Margarita’dan renk uzmanlığı danışmanlığı hizmeti alıyor. Kendisi moda tasarımcısı olduğu için bu bilgileri tasarladığı kıyafetlere uyarlayabiliyor. Ayna karşısında oturan Anna, göğsüne kat kat serilmiş ve belirli bir mantığa göre dizilmiş kumaşları, Margarita’nın kendine her gösterdiğinde, içini ne tür bir hissin kapladığını analiz ederek anlatıyor.

Kendi hisleri ile beraber, Margarita’nın yaptığı genel renk bilgileri analizi, Anna’nın tasarımlarında kullanacağı renkleri seçmesinde daha da uzmanlaşmasını sağlıyor. “Yeteneklerimizi bir araya getiriyoruz. Bu yolla tek başımıza ulaşabileceğimizden çok daha fazlasına ulaşabiliyoruz” diyor Anna.

Köyde Hayat

Schloss Tempelhof ekolojik köyüne katılabilmek için köyün daha önce beraberce hazırladığı anayasası değerinde olanberaber yaşama anlaşması”nı kabul etmek gerekiyor. Ayrıca yeni katılanların 5000 Euro civarı bir sermaye getirmeleri bekleniyor. Bu sermaye genelde, yeni yapılacak evler ya da köyün ortak diğer ihtiyaçları için kullanılıyor.

Köy kurulurken herkes cebinde ne varsa gayet açık bir şekilde ortaya dökmüş. Bunların arasında milyoner olanlar olduğu gibi hiç parası olmayanlar da varmış. Toplanan bu para ortak ihtiyaçlar için adil ve saydam bir şekilde kullanılmaya başlanınca, insanların mal varlığı ya da maddiyatla olan psikolojik ilişkileri de yavaş yavaş değişmeye başlamış. Anna, “Artık sadece kendim ya da sadece kendi ailem için bir şeyler istemek garip geliyor bana. Burada hayata ait farklı şeyler istemek için oluşmuş çok değişik bir ortam var. Zaten burası insanı mutlu eden birçok alternatif seçim ile dolu” diyor.

Herkes kullanmadığı eşyalarını getiriyor ve bu eşyalar bir odada sergileniyor. Kimin neye ihtiyacı varsa gidip oradan alabiliyor. Bu eşyaya ihtiyacı biterse tekrar götürüp oraya koyuyor. Kadınlar kullanmadıkları kıyafetlerini getiriyorlar, köydeki her kadın gidip kendine veya çocuklarına oradan kıyafetler seçiyor. Bu seçim işlemi sırasında da genelde beraber olup, yakışıp yakışmadığı konusunda çeşitli fikirler üreterek beraberce eğleniyorlar. “Burada hayat eğlence gibi” diye ifade ediyor bu durumu Anna.

Kantinde günde üç öğün yemek pişiyor. Bunun için herkesin bir miktar ödemesi gerekiyor. Çocuklar için ise her şey ücretsiz. Yemekten sonra çocukların büyük kısmı kapalı spor alanına giderek, oradaki aletlerle jimnastik yapıyorlar. Bir kısmı da aletlerin nasıl kullanıldığını kendilerine rehberlik eden büyüklerden öğreniyorlar.

Ramon 16 yaşına gelmiş bir kişi olarak köyün erkek cematine ve köy cemaatine tam üye olarak kabul törenine hazırlanıyor. Bunun için üç gün boyunca bir yetişkin nezaretinde köyün bütün işlerini yapma ve onlara katılım konusunda bir testten geçmesi gerekiyor. Bu teste, tarlada çalışma, aletleri kullanma, tuvaletten çıkanları komposta boşaltma, köy meclisi karar alma faaliyetlerine katılma gibi aktiveteler dâhil.

Bütün bu faaliyetlere katılım ve uygulama sonunda köy cemaati tarafından tam üye olarak kabul edilen Ramon, köy üyeleri tarafından oluşturulan büyük halkanın ortasına oturup, köy üyeliği konusunda bir taraftan kendi his ve düşüncelerini anlatırken, bir taraftan da diğerlerinin görüşlerini dinliyor. En sonunda herkes ayağa kalkıp Ramon için bir şarkı söylüyorlar. Ramon’a katılım hatırası olarak bir not defteri ve kalem hediye ediliyor. Ramon o üç günlük test süresini çok zor bulmasına rağmen en sonunda köyün tam manasıyla bir üyesi olmaktan duyduğu memnuniyeti anlatıyor.

Dünyada Ekolojik Köy Örnekleri

Dünyada bu tür ekolojik köylerin olduğunu bilen Danimarkalı Ross ve Hildur Jackson, bu köyler arasında bir iletişim ağı kurmak üzere 1991 yılında bir girişimde bulunuyorlar.

Hildur, 1967 yılında hukukçu olarak diplomasını aldığında, uzun zamandır Ross Jackson ile tartıştığı konu olan, “İnsan temel olarak egoist midir değil midir?” sorusuna cevap bulmak adına, İsrail’deki kibbutzları incelemeye gider. Hildur aslında insan tabiatının değişebileceğine ve daha iyi toplumlar kurulabileceğine inanmaktadır. Daha sonra bütün bilimsel çalışmalarını bu yolda harcayan Hildur, yeni bir bilimsel paradigma geliştirilmesine ve birbirimize insan olarak daha saygılı olan bir dil, bilim ve din anlayışı oluşturmamız gerektiğine inanıyor.

Bu çalışmaları sırasında bir Norveç projesi olan “Gelecek Elimizde” projesinden haberdar oluyor. Bu proje Hildur’a, bir şeyleri değiştirmek için nasıl adım atılması gerektiği konusunda fikir veriyor. Böylece bu konuda çalışmalara başlayan Hildur, kocası Ross Jackson ile birlikte batı Danimarka’da, uluslararası öğretim yerini satın alıp orayı bir ekolojik köy hâline dönüştürüyorlar. Daha sonra dünyayı daha yaşanabilir bir yer hâline getirecek olan diğer ekolojik köy çalışmalarını araştırmaya ve bunlar arasında bir iletişim ağı oluşturmaya yöneliyorlar.

Böylece kurulan Küresel Ekolojik Köy İletişim Ağı (GEN: Global Ecovillage Network), şu an 6 tane bölgesel iletişim ağına sahip bulunmakta... Bu iletişim ağı içinde 10.000 ekolojik köy ya da insanların ekolojik olarak bir arada yaşama denemeleri yaptıkları projeler bulunmakta... İletişim ağı içindeki birçok merkezin kendi alt iletişim ağları da mevcut.

Mesela bu ağ içindeki Sarvadoya’nın, Sri Lanka’da kendi iletişim ağında 2.000 tane aktif sürüdürülebilir köy bulunmakta... Aslında Sri Lanka’da ağa dâhil olmayan toplam 14.000 ekolojik köy olduğu biliniyor.

Kendi para birimi olan ve yer altı ibadethanesi ile meşhur olan İtalya’daki Damanhur, küçük çiftçi ve göçmenlerin birlikte kurdukları ve sözleşmesinde alkol kullanımının yasak olduğu Kolomibya’daki Saint Jose, Avusturalya’daki Nimbin gibi birçok örnekleri bulunmaktadır bu ekolojik köylerin.

  • Kibbutz, İbranice topluluk anlamında olup, ortaklaşa kullanılan yerlere verilen bir isimdir. İsrail’in kuruluşunda önemli bir yer oynayan kibbutzlar, her şeyin ortak olarak yaşandığı büyük çiftliklerdir ve tarımsal olarak kalkınmada önemli yer tutmaktadır. Özellikle dünyanın çeşitli yerlerinden, son 40 yıl içinde 400.000 genç, bu çiftliklere gelip birkaç ay gönüllü olarak çalışmışlardır ve hâlâ da bu sistem devam etmektedir. Hâlihazırda İsrail’de 256 kibbutz bulunmakta olup, bunların 16’sı dinî içeriklidir. Diğerleri ise seküler bir yapıya sahiptir. Tarihteki en büyük ortaklaşa toplum yaşamı olarak da bilinmektedir.

Türkiye’den Bir Örnek: Güneşköy

Ankara’nın 65 km doğusunda, Hisarköy yakınlarında, 2001 yılında kurulan 74 dönümlük Güneşköy’de, sebze ve diğer organik ürünler üretiliyor. Üzerinde hemen hiçbir bitki olmayan arazi üzerine kurulan köy, zamanla ürünlerini vermeye başlıyor. Komşu köy olan Hisarköy yerlileri de ara ara Güneşköy’e yardım ediyorlar ve hatta kendileri de organik üretime geçiyor. Ankara’da iki tane organik market kurulmasına öncü olan köy, sağlıklı beslenme, tarım ve ekolojik turizm konusunda uzmanlaşıyor.


Çankaya Belediyesi ile işbirliği içinde ekolojik bilinci artırıcı festivaller düzenleyen Güneşköy, aynı zamanda sürdürülebilir tarım gibi konularda seminerler de düzenliyor. Ancak Güneşköy, Küresel Ekolojik Köyler Ağı’na dâhil olmakla beraber, makalenin başında belirttiğimiz, ekolojik, ekonomik, sosyal ve kültürel unsurlardan sadece ekolojik ve ekonomik olanları sağlaması ve diğer ikisini karşılayamaması hasabiyle ekolojik köy tanımı içine girmemektedir.

Ekolojik Köylerde Yaşamanın Getirileri

Sosyal yaşamı önceleyen bu köyler, çocuk yetiştirme yükünü sadece ebeveynin üzerine bırakmayıp, bir toplum sorumluluğu haline getirmekte, böylece kadınların genelde yapmak zorunda kaldıkları kariyer/çocuk seçimini ortadan kaldırmakta... O yüzden genelde ekolojik köylerdeki çocuk oranı normal toplumdakinden çok daha fazladır.

Aynı zamanda yaşlı ya da sosyal olarak zayıf insanlar ekolojik köylerde kendilerine, onurları ile yaşayabilecekleri bir yer edinmekte, bu da toplumsal problemlerin çözümünde önemli bir rol oynamaktadır.

Toplumsal bu yeni yaşayış şekli gittikçe daha çok bireyselleşen ve kapital merkezli hâle gelen modern toplumların hastalıklarına çare olmakta, hem tabiat hem insan için daha uygun yaşam şartları sunmaktadır. Bu hayat şekli ile normal toplumlara göre en az %60 oranında daha az ekolojik ayak izi bırakılmaktadır.

Ekolojik köylerin dünyanın her bir yerindeki organizasyon yapısı farklılar göstermektedir. Daha liberal dayanışmacı ekonomiye dayanan bir konsepi ya da bireysel mal varlığını kesinlikle reddedip, toplumsal mal varlığını kabul eden bir ekonomik sistemi benimseyenler olduğu gibi, sosyal olarak da, küçük aile yapısının ötesine geçerek toplumsal bazlı alternatif aile yapılarını benimseyenlerden, tamamen özgür ilişki üzerine kurulu sosyal yapıyı benimseyenlere kadar farklılıklar arz eden bir yapı içinde olanlar vardır. Bu çeşitlilik, kişilerin kendi karakterlerine göre, hayatta yalnız kalmadan diğer insanlarla dayanışma içinde geçirebileceği bir hayat alternatifi sunmaktadır.

Köy mensuplarının hepsi ortak yaşama ait sorumluluk almak zorundadırlar. Bu sorumluklar genelde köy meclisinin ortak kararları ile oluşturduğu köy anayasası çerçevesinde olmakta ve bu sorumluluklarda kişilerin bireysel tercihleri de rol oynamaktadır. Bütün bu sorumluklara, beraber yaşamanın getirdiği bazı gerginliklere rağmen köy ahalisine köydeki hayatın nasıl olduğu sorulduğunda, hemen hepsi “zor, ama çok eğlenceli” cevabını vermektedir.