Postmodern bir Pinokyo masalı: Reborn oyuncak bebekleri

Postmodern bir Pinokyo masalı: Reborn  oyuncak  bebekleri
Postmodern bir Pinokyo masalı: Reborn oyuncak bebekleri

Reborn bebekler, anne olmak isteyen, anne olmak istemeyip de annelik duygusunu “tatmak” isteyen ya da çocuğunu kaybettikten sonra o boşluğu doldurmak isteyen kadınlar için “annelik simülasyonu” işlevi görüyor. Âdeta Pinokyo masalının postmodern uyarlaması niteliğinde olan bu tuhaf “akımı”, “alışkanlığı” daha iyi anlayabilmek için dilerseniz birlikte bu “simülasyon” içinde bir yolculuğa çıkalım.

  • “Bir kuklayken ne kadar komikmişim. Şimdi gerçek bir çocuk olduğum için çok mutluyum.”
  • Pinokyo, Carlo Collodi

Reborn bebeklerin varlığından haberdar olduğum günden beri, Altıncı His filminin o çok meşhur sahnesinden mülhem, her yerde, “Hareket etmeyen, nefes almayan, ses çıkarmayan ve asla büyümeyen bebekler görüyorum...” Şayet bir gün distopik bir roman yazacak olsam zannediyorum ilk cümlem bu olur. Hareket etmeyen, nefes almayan, ses çıkarmayan ve asla büyümeyen bebekler…

Bilhassa son yıllarda Avrupa’da ve Amerika’da oldukça popüler olan, YouTube kanallarında yayınlanan videolar aracılığıyla ülkemize de yenice giren reborn bebekler, gerçek bebeğe ürkütücü derecede benzemesiyle diğer oyuncak bebeklerden ayrılıyor.

Oldukça pahalı olan bu bebeklerin koleksiyonerlerinin de genellikle yetişkin kadınlar olduğu biliniyor. Reborn bebekler, anne olmak isteyen, anne olmak istemeyip de annelik duygusunu “tatmak” isteyen veya çocuğunu kaybettikten sonra o boşluğu doldurmak isteyen kadınlar için “annelik simülasyonu” işlevi görüyor.

Âdeta Pinokyo masalının postmodern uyarlaması niteliğinde olan bu tuhaf “akımı”, “alışkanlığı” daha iyi anlayabilmek için dilerseniz birlikte bu “simülasyon” içinde bir yolculuğa çıkalım.

Reborn bebeklerin tarihi

Reborn bebekler, fabrikasyon bebeklerin “yeniden”, gerçek bebeğe dönüştürülmesiyle yapıldığı için bu bebeklere “reborn” yani yeniden doğmuş bebekler deniliyor. Boyalar, suni saçlar, reborn bebeklerin yeniden doğması için önemli gereçlerden. Her ne kadar bu bebekler son yıllarda popüler hâle gelmiş olsalar da, mevcut bebeklere gerçeklik ekleme fikrinin kökeninin 1930’lara kadar gittiği biliniyor.

O yıllarda dahi bilhassa kız çocuklarının oyun dünyasında oyuncak bebekler önemli bir yer tutuyordu ve bu trendin asla değişmeyeceği ön görülüyordu. Bu ön görüden yola çıkarak bazı girişimciler piyasadaki bebekleri alarak yeniden boyamaya, onlara bir tutam gerçeklik katmaya başladılar. Böylece ilk reborn bebekler ortaya çıkmıştı.

Reborn sanatçısı bu bebeklerin sahip olduğu göz, kirpik, kaş vb. bölgelerindeki boyaları temizleyerek daha gerçek görünecek şekilde onları boyar. Bebeğin plastik gözlerini çıkarıp yerine cam göz takar. Burun deliklerini, ağız boşluğunu gerçekçi görünecek bir şekilde genişletir.
Reborn sanatçısı bu bebeklerin sahip olduğu göz, kirpik, kaş vb. bölgelerindeki boyaları temizleyerek daha gerçek görünecek şekilde onları boyar. Bebeğin plastik gözlerini çıkarıp yerine cam göz takar. Burun deliklerini, ağız boşluğunu gerçekçi görünecek bir şekilde genişletir.

Ancak bu bebekler için bir pazar bulmak oldukça zordu zira hâlihazırda bu bebeklere “ihtiyaç” yoktu. Bunun yanı sıra, gerçek bebeğe benzeyen silikon bebekler pek çok kişi tarafından hoş karşılanmıyordu. Bu sebeple bu bebekler yalnızca koleksiyonerler için sınırlı sayıda üretildi ve popülerlik kazanması sonraki yıllarda gerçekleşti.

1980’li yılların sonu 1990’ların başında bugünkü reborn bebeklere benzeyen ilk rebornlar ortaya çıktı. İnsanlar, fabrikasyon bebeklerden sıkılmıştı ve bir “gerçeklik” arayışındaydılar. Bu sebeple mümkün olduğunca gerçeğe benzeyen bebekler yapabilmek için yeni teknikler kullanmaya başladılar.

Çoğunlukla kişisel ihtiyaç ve hobi arayışı sonucu bu bebekleri yapmaya başlayan insanlar daha sonra kendilerini Reborn sanatçıları olarak adlandırdılar.

Reborn bebekleri yapmak için temelde lazım olan şeyler “reborn bebek kiti” olarak adlandırılan fabrikasyon bebeklerin sahip olduğu baş, kollar ve bacaklardan ibarettir.

Reborn sanatçısı bu bebeklerin sahip olduğu göz, kirpik, kaş vb. bölgelerindeki boyaları temizleyerek daha gerçek görünecek şekilde onları boyar. Bebeğin plastik gözlerini çıkarıp yerine cam göz takar. Burun deliklerini, ağız boşluğunu gerçekçi görünecek bir şekilde genişletir.

Kirpikleri, kaşları ve saçlarını gerçek insan saçı veya tiftik kılını kullanarak ince bir iğne yardımıyla tek tek diker. Bebeklerin sahip olduğu benler, çiller, buruşukluklar da önem verilen detaylardandır. Bebeğe normal bebek ağırlığı verebilmek için gövde kısmı kum veya hafif materyallerle doldurulur. Baş kısmı da gerçek bebek gibi ağırlaştırılır, böylelikle kucağa alındığında baş kısmının desteklenmesi gerekir.

  • Bazı Reborn sanatçıları, bu bebekleri daha gerçekçi kılmak için bebek pudrasından istifade ederek gerçek bebek gibi kokmalarını sağlarlar. Teknolojinin yardımıyla bazı bebekler de içerisine yerleştirilen aparat sayesinde nefes alıp verme, ses çıkarma gibi “küçük” yaşam belirtileri gösterirler. Bebek ne kadar gerçek görünürse etkisi de o kadar “gerçek” olmaktadır.

Reborn bebeklere olan ilgi başlangıçta yalnızca ABD ve İngiltere ile sınırlıydı. Ancak internet ve sosyal medya ile birlikte daha çok insan bu bebeklerden haberdar oldu ve diğer ülkelere de hızlıca yayıldı. Meksika, Avusturalya, Yeni Zelanda, Kanada, Güney Afrika ve Asya’nın bazı bölgelerinde yaşayan insanlar reborn bebek çılgınlığına katıldılar.

Geçtiğimiz yıllarda New Jersey polisi arabada unutulan bir bebek için harekete geçti. Bebeğin havasızlıktan ölmesinden endişe eden polis, çareyi arabanın camını kırmakta buldu. Ancak camı kırıp bebeğe ulaştığında onu küçük bir sürpriz bekliyordu. Kurtardığı bu bebek gerçek değildi, reborndu. Reborn bebeklerin sayısında yaşanacak artış bizim gerçek ve sahte algımızı değiştirecek gibi görünüyor.

Sahte annelik ile daimi annelik arasında

Reborn bebek sahipleri bebek henüz onlara ulaşmadan tıpkı yeni bebeği olacak ebeveynler gibi hazırlık yapıyorlar.
Reborn bebek sahipleri bebek henüz onlara ulaşmadan tıpkı yeni bebeği olacak ebeveynler gibi hazırlık yapıyorlar.

Bir reborn bebeği satın aldığınızda, hastane çıkışı olarak tabir edilen kıyafetleri üzerinde ve kundağa sarılı bir hâlde size geliyor. Bebekle birlikte adını sizin yazacağınız bir doğum sertifikası, evlat edinme formu gibi bebeğin sizinle “yaşamasını” kolaylaştıracak evraklar da gönderiliyor.

Reborn bebek sahipleri bebek henüz onlara ulaşmadan tıpkı yeni bebeği olacak ebeveynler gibi hazırlık yapıyorlar. Bebek kıyafetleri, dolabı, beşiği, puseti, biberonu bir reborn bebeğin temel ihtiyaçları arasında. Bazı “ebeveynler” reborn bebekleri için evlerinde oda bile ayırabiliyorlar.

Hallmark’tan emekli olan Grace Thornton da reborn bebekleri için oda hazırlayan bir koleksiyoner. 10 tane reborn bebeği olan Grace nereye gitse bebeklerini de yanında götürüyor.

Hayvanat bahçesi, alışveriş merkezi, sanat festivalleri, uçak yolculukları… Bilhassa en sevdiği bebeği Mason’u bu yolculuklarda yanından ayırmıyor.

Grace, Miami yolculuğu sırasında görevlilerin Mason’un biletini de görmek istediklerini, onlara Mason’un bilete ihtiyacı olmadığını söylediğini anlatıyor. Grace’e neden oyuncak bebeğini gittiği her yere götürdüğü sorulduğunda ise her defasında “O da gelmek istedi” diye cevap veriyor.

Grace’in hikâyesinden yola çıkarak, reborn bebekler özelinde koleksiyon tanımını yeniden değerlendirmek gerekebilir. Zira koleksiyon, sergilenen bir şey iken, Grace onu taşınabilen bir “şeye”, hatta biraz daha ileri gidecek olursak bir “yol arkadaşı” konumuna getiriyor.
Grace’in hikâyesinden yola çıkarak, reborn bebekler özelinde koleksiyon tanımını yeniden değerlendirmek gerekebilir. Zira koleksiyon, sergilenen bir şey iken, Grace onu taşınabilen bir “şeye”, hatta biraz daha ileri gidecek olursak bir “yol arkadaşı” konumuna getiriyor.

Basia, Dominika, Magda ve Emilka ise yılda birkaç kez bir araya gelen reborn bebek koleksiyoncuları. Onlar da tıpkı “yeni anneler” gibi birlikte vakit geçirmek ve deneyimlerini paylaşmak için toplanıyorlar. Dominika diğerlerine göre oldukça genç. Bu sebeple diğerlerinden farklı olarak annelik içgüdülerini tatmin etmek ihtiyacıyla bir reborn bebek edinmiş.

Psikologlar, yetişkin kadınların reborn bebekleri satın alıp, gerçek bebekleriymiş gibi onlarla ilgilenmelerinin ardında pek çok sebep olabileceğini söylüyorlar. Bu sebeplerden birinin de hep onlara ihtiyaç duyan, bakıma muhtaç birine, bir şeye sahip olmak istemeleri olduğu görüşündeler.

Özel olarak üretilen “hasta bebekler” de onların bu “ihtiyaçlarının” en somut delili niteliğinde. Bazı kadınlar özel olarak vücudunun herhangi bir yerinde deformesi olan ya da genetik bazı hastalıklara sahip reborn bebekler satın alıyor ve böylece “hasta bebeğin fedakâr annesi” rolünü oynayabilme imkânı buluyorlar.

2008 yılında Channel 4’te yayınlanan ve Victoria Silver tarafından yönetilen Reborn bebek sanatçıları ve koleksiyonerlerinin anlatıldığı My Fake Baby (Benim Sahte Bebeğim) adlı belgeselde pek çok kadın için rebornların mükemmel bir bebek çeşidi olduğu söyleniyor. Zira gerçek bebekler büyüyor ve bir müddet sonra kendi başına idare edebiliyor. Oysa reborn bebekler kadınları daima “yeni anne” kıvamında tutuyor. Bebeklerle ilgili en önemli şey onların büyüyor olmalarıdır.

Ebeveynler bir müddet sonra bez değiştirmeyi ya da geceleri kalkıp bebeklerini beslemeyi bırakırlar. Bebeklerin ilk kelimeleri, ilk adımları hayatlarının en önemli anlarıdır. Ancak bütün bu “anlar” reborn bebeğin ebeveynleri için yabancıdır. Zira onlar “bebeklik” döneminin içine sıkışıp kalmışlardır.

Belgeseldeki koleksiyonerlerden biri olan Sue mükemmel bir reborn arayışındadır. Sue o kadar mükemmeliyetçidir ki, gerçek bir bebeğin sahip olabileceği ufacık kusur onun için katlanılmazdır. Ağlayan, çeşitli sıvılar salgılayan bir bebek onun için kusurludur. Ancak yine de sahip olduğu bebekler artık onu tatmin etmez. Zira hep eksik bir şeylerin olduğunu hissetmektedir.

Gerçek bebeklerin mutlu olduklarını ifade eden ufacık bir tebessümleri, kahkahaları yani “reaksiyon” onun bebeklerinde eksiktir. İşte bu sebeple Sue, İngiltere’den kalkıp Amerika’ya mükemmel, gülümseyen bir bebeği “edinmek” üzere gider. Yolculuğa çıkmadan evvel bu mükemmel bebek için marka kıyafetler satın alır. Nihayet Amerika’ya gittiğinde, yeni bebeğiyle birkaç gün geçirir. Fakat bu bebeğin yeteri kadar “mükemmel” olmadığını fark eder. Zira hemen deforme olmaya başlamıştır. Bu yüzden Sue, büyük bir hayal kırıklığı içerisinde bebeği iade eder.

Annelik simülasyonu

Jean Baudrillard’ın Simulakrlar ve Simülasyonkuramını reborn bebekler ve annelik simülasyonu örneği üzerinden somutlaştırmak mümkündür.

Almanya’daki reborn çılgınlığını anlatan 2014 yapımı Reborn Babies adlı belgeseldeki 54 yaşındaki Anasha ve 42 yaşındaki kocası Michael ve sahip oldukları 4 adet reborn bebek tam manasıyla bu simülasyonu yaşamaktadırlar.


Anasha, düğünlerinde uçurdukları güvercinlerden enfeksiyon kaptığını, bu enfeksiyonun da akciğer kanserine yol açtığını, uzun bir tedavi sürecinin akabinde ruhsal dengesini kaybettiğini anlatıyor.

Psikolog arkadaşı da küçükken onu kim ya da ne mutlu ediyorsa ona sığınmasının iyi gelebileceğini söylüyor. Anisha küçükken yalnızca oyuncak bebeklerinin yanında mutlu olduğunu hatırlıyor ve böylece Michael internette onun için bebek ararken reborn bebeklere rastlıyor. Çift tüm zamanlarını reborn bebeklerine bakarak geçiriyorlar.

Anisha ve Michael gerçek bir bebek sahibi olmayı düşünmediklerini zira gerçek bir bebeğin büyüyüp trafik kazasında ölme, uyuşturucu kullanma ya da hırsızlık yapma gibi riskler taşıdığını ancak reborn bebeklerin asla böyle bir kaygıyı barındırmadıklarını söylüyorlar.

Onlar için reborn, ebeveynlik rollerini bürünebilecekleri ve fakat bunu güvenli ve steril bir şekilde yapabilecekleri bir araç. Üstelik reborn bebekler gerçek bir bebek gibi her zaman size ayak bağı olmazlar, istediğiniz ya da sıkıldığınız zaman onları kutuya koyup kaldırabilirsiniz.

Sosyal medya ile birlikte anne/baba blogları, vlogları rağbet gören hesaplardan. Ebeveynler çocuklarının her hâllerini sosyal medya hikâyeleri aracılığıyla takipçilerine sunuyorlar.

Çocuklarının gelişimlerini bu hesaplar aracılığıyla gösteriyorlar. Reborn bebek sahipleri de tıpkı gerçek bir ebeveynmiş gibi bebeklerinin her anını, günlük rutinlerini, etkinliklerini YouTube kanalları veya sosyal medya hesapları aracılığıyla paylaşıyorlar.

Reborn bebekler yalnızca yetişkin kadınlar tarafından edinilmiyor. Ebeveynler küçük kızları için de bir reborn “torun” edinebiliyor, küçük kızlarıyla sahte torunlarının günlük rutinlerini sosyal medyada paylaşabiliyorlar.

Terapi aracı olarak reborn bebekler

Gerçek bir bebek gibi görünen ve hatta kokan reborn bebeklerin güçlü bir terapi aracı olabileceğine inanılıyor. Bilhassa düşük yapmış ya da çocuğunu kaybetmiş kadınlar edindikleri reborn bebeği kaybettikleri bebeklerinin yerine koymaya çabalıyorlar. Zira bir bebeği kucaklamak insanların kendilerini iyi hissetmelerini sağlayan hormonlar salgılamalarına sebep oluyor.

Anneler bu bebeklere bakıyorlar, altlarını değiştiriyorlar, yürüyüşe çıkartıyorlar, onlara kıyafetler alıyorlar. Bu bebekler annelere sakinleştirici bir rutin getiriyor. Böylece kayıp, depresyon, travma ya da kaygı bozukluğu gibi sorunlarla boğuşan annelerine yardım ediyorlar.

Dört çocuğu olan Katarzyna birkaç yıl önce düşük yaptı ve bununla başa çıkabilmek için bir reborn bebek evlat edindi. Diğer dört çocuğu da bu reborn bebeği benimsedi ve ailelerinin bir parçası olarak görmeye başladılar. Magdalena’nın hikâyesi ise farklı bir şekilde seyretti. Magdalena çocuk sahibi olamadığı için ona bu duyguyu tattıracak Lorcia’yı satın aldı. Fakat birkaç yıl önce Magdalena gerçek bir erkek bebeği dünyaya getirdi böylece Lorcia’ya ihtiyacı kalmadı ve Lorcia dolaptaki yerini aldı.

Danimarka’da yaşayan 19 yaşındaki Sabrina 2010 yılından itibaren Reborn bebekleri topluyor. Jaylah ve diğer bebekleriyle interaktif videolar çeken ve paylaşan Sabrina bir videoda gerçek bebek materyalleri kullanarak Jaylah’ı banyo yaptırıyor. Ve banyo esnasında Jaylah kakasını yapıyor (puding kullanıyor) ve sonra Sabrina tüm bu pisliği temizlemek zorunda kalıyor.

Bebeklerini dışarıya da çıkaran Sabrina genç bir anneymiş gibi davranmayı çok sevdiğini söylüyor. Sabrina, Splinter yazarı Taryn Hillin’i bebeklerin gerçek olmadığını bildiği hususunda temin ediyor. “Rebornları çok seviyorum çünkü onlar beni mutlu ediyor. Onlar da açıklayamadığım, tarif edemediğim bir şey var… Onları kucağımda tutmayı ve onlara sarılmayı, onlarla video çekmeyi çok seviyorum. Üzgün olduğumda bana yardım ediyorlar. Bu inanılmaz bir hobi” diyor.


My Fake Baby belgeselinde Christine ve kocası, kızı Helen’in kanser olmasının akabinde torunu Harry’e bakmaya başlıyorlar. Tüm vakitlerini Harry’le geçiriyorlar ve ona oldukça bağlanıyorlar fakat Helen iyileşiyor ve âşık oluyor.

Harry ile birlikte âşık olduğu adamın peşinden Yeni Zelanda’ya gidiyor. Bu, Christine için büyük bir yıkım oluyor. Tesadüf eseri reborn bebeklerden haberdar olan Christine bir reborn bebek koleksiyoneri olan Mary ile tanışıyor ve bu bebeklerin gerçekten ona iyi gelebileceğini düşünüyor. Bunun üzerine bir reborn sanatçısına Harry’nin bebeklik fotoğraflarını götürüyor ve benzeyen bir bebek sipariş ediyor.

Nihayetinde isteğine kavuşuyor ve bu bebek Harry’yi, ondan kimsenin alamayacağını bildiği için mutlu olduğunu söylüyor. Christine ayrıca sokakta bir bebek arabası itmenin ona iyi geldiğini söylüyor zira insanlar sizinle durup sohbet ediyorlar. Sahte de olsa bir bebekle dolaşmak bilhassa yaşlı kadınların sosyalleşmelerinde önemli bir işleve sahip gibi görünüyor.

Yeniden doğmuş veya yeni ölmüş

Reborn bebek koleksiyonerleri, onların bu hobilerini diğer insanların yadırgamalarından, hatta zaman zaman hakaretlerle karşılamalarından duydukları memnuniyetsizliği her fırsatta dile getiriyorlar. İnsanların onlara deli muamelesi yapmalarından oldukça rahatsızlar. Bu yüzden reborn bebekleriyle günlük rutinlerini paylaşan bazı YouTuberlar bu bebeklerin gerçek olmadığını bildiklerine dair beyanda bulunuyorlar.

Psikologlar ise onların bu davranışlarında yanlış olabilecek bir şey olmadığını, insanların bu kadar tepki göstermelerinin sebebinin rebornla oynayan yetişkinlerin sayılarının az olmasından kaynaklandığını, bu yüzden bunu normal bir davranış olarak göremediklerini söylüyorlar. Ancak itiraf etmeliyim ki benim de içlerinde olduğum pek çok insan bu bebekleri sevimli bulmaktan ziyade ürkütücü buluyor.

Fotoğrafçılığın henüz yaygınlaşmadığı ve lüks sayıldığı 19. yüzyılın sonlarında bilhassa Avrupa ülkelerinde aileler yakınlarını kaybettiklerinde geriye ondan bir hatıra kalması için cenazelerini defnetmeden hemen önce bir hatıra fotoğrafı çektiriyorlar.

Post-mortem fotoğrafçılık olarak adlandırılan bu tuhaf akım özellikle yeni doğmuş bebeklerini kaybetmiş aileler için oldukça önemli. Bu fotoğraflara aşina olduğum için belki, bu bebekler bana gerçek bir bebekten ziyade ölmüş bir bebek gibi geliyor.

Belki de bu yüzden böylesine cansız, hareketsiz, nefessiz bir bebekle günlük rutinini paylaşan sahte anneleri, postmodern zamanlarda, post-mortem fotoğrafçılığın/videoculuğun yeni temsilcileri gibi nitelendiriyor zihnim.

Teknolojinin gelişmesi ile birlikte sahip olduğumuz her duygunun yerine sentetiğini, oynamamız gereken her rol yerine sahtesini ikame ettirmeyi başarabiliyoruz. İşte bu yüzden gelişen teknoloji ve gittikçe yalnızlaşan, yalnızlaştıkça mutsuzlaşan insanlar reborn bebekler için nasıl bir gelecek hazırlıyorlar, ön görebilmek hiç kolay değil.