Üç örnek üzerinden Türk edebiyatında intihar ve aşk -2-

Bir ağustos sabahı, İkinci Dünya Savaşı’nın ilanından yaklaşık bir gün önce başlayan roman toplamda yirmi dört saatlik bir zaman diliminde geçer ve savaşın ilan edilmesiyle son bulur.
Bir ağustos sabahı, İkinci Dünya Savaşı’nın ilanından yaklaşık bir gün önce başlayan roman toplamda yirmi dört saatlik bir zaman diliminde geçer ve savaşın ilan edilmesiyle son bulur.

Suat, Huzur’da tam anlamıyla huzursuzluk yaratmak için vardır. Tıpkı Mümtaz gibi o da Nuran’a âşıktır ancak karakter olarak birbirlerinden oldukça zıt yapıdadırlar. Suat gerçekçi, Mümtaz ona göre çok daha romantiktir. Mümtaz Doğu’yu yüceltirken Suat Batı’ya ilgi duyar. Mümtaz, deyim yerindeyse çevresi ve toplum tarafından “makbul bir birey” olarak görülebilecek özelliklere sahiptir. Ancak Suat öyle değildir.

Hem katil hem maktul: Huzur ve Suat

İntiharın kurgusuna doğrudan şekil verdiği bir başka roman olan Huzur, dört ana başlıktan oluşur ve bu başlıklar roman karakterlerinin adları ile belirtilir: İhsan, Nuran, Suat ve Mümtaz. Her ne kadar farklı başlıklar altında ele alınsa da romanın lokomotif karakteri Mümtaz’dır. Olaylar Mümtaz’ın etrafında gelişir ve anlatılanlar temel olarak Mümtaz’ın onlarla olan ilişkileridir.

Bir ağustos sabahı, İkinci Dünya Savaşı’nın ilanından yaklaşık bir gün önce başlayan roman toplamda yirmi dört saatlik bir zaman diliminde geçer ve savaşın ilan edilmesiyle son bulur. Arada anlatılanların tamamı geriye dönüş tekniği kullanılarak aktarılır. Romandaki ana karakterlerden olan Nuran, bir aşk hikâyesinin ortasındaki kadındır. Üniversiteden sonra Fahir adlı bir adamla evlenen Nuran’ın Fatma adında bir de kızı vardır. Ancak Fahir’in kendisini aldatması sonucu eşinden ayrılır ve kızıyla yaşamaya başlar. Bu süreçten sonra bir şekilde Mümtaz ile tanışan Nuran’ın aralarındaki yakınlaşma önce sık buluşmalara ardından da nişanlanmaya varır. (Nuran’dan tek hoşlanan Mümtaz değildir, bir de dayısının oğlu Yaşar vardır.) Nuran ve Mümtaz’ın saadet dolu günleri uzun sürmez. İkilinin hayatı Nuran’a gelen iki mektupla altüst olur. Bunlardan biri Nuran’ın eski kocası Fahir’dir ve onunla yeniden bir araya gelmek için mektup yazmıştır. İkincisi ise üniversitede Nuran’a âşık olan Suat’ın mektubudur ki romanın asıl kurgusuna yön veren de budur. Suat mektubunda Nuran’ı görmek istediğini, uzun zamandır hasta olduğunu ve sık sık onu düşündüğünü yazar. Suat’ın tatsız mektupları romanda “Konya’da iki çocuk babası Suat, bir hastahane köşesinden hayatını zehirlemek için, öksürük, balgam ve pıhtılaşmış kan arasından destan gibi mektuplar yazıyordu” (s. 221) şeklinde tasvir edilir.

Nuran, bir aşk hikâyesinin ortasındaki kadındır.
Nuran, bir aşk hikâyesinin ortasındaki kadındır.

Suat, Huzur’da tam anlamıyla huzursuzluk yaratmak için vardır. Tıpkı Mümtaz gibi o da Nuran’a âşıktır ancak karakter olarak birbirlerinden oldukça zıt yapıdadırlar. Suat gerçekçi, Mümtaz ona göre çok daha romantiktir. Mümtaz Doğu’yu yüceltirken Suat Batı’ya ilgi duyar. Mümtaz, deyim yerindeyse çevresi ve toplum tarafından “makbul bir birey” olarak görülebilecek özelliklere sahiptir. Ancak Suat öyle değildir. Nuran’a uzun yıllardır âşık olduğunu iddia etmesine rağmen başka bir kadınla evlenir, hatta çocuğu olur. Yetmez, başka kadınlarla birlikte olup onları da hamile bırakır. En olmadık zamanda ise Nuran’ın karşısına çıkarak Nuran ve Mümtaz ikilisinin tadını kaçırır. Romanın esas seyrinin değişmesi Suat’ın ortaya çıkışıyla gerçekleşir. Suat’ın yokluğunda, her ne kadar belli birtakım pürüzler var olsa da Mümtaz ile Nuran’ın ilişkisi gayet yolundadır. Ne zaman ki Suat ortaya çıkar bu aşk ilişkisi dönüşsüz bir şekilde karanlık bir tabloya doğru ilerlemeye başlar. Suat’ın gerek ruhsal gerekse de fiziksel rahatsızlıkları tüm romana sirayet eder ve Mümtaz ile Nuran’ı da zamanla etkisi altına alır. Öyle ki Mümtaz, histerik bir şekilde ve en olmadık zamanlarda Suat’ı düşünürken bulur kendini. Bu süreç, romanın ilerleyen sayfalarında nihayet Suat’ın, Mümtaz ve Nuran’ın evlenmelerine kısa süre kala kendisini onların tuttuğu evde asarak intihar etmesine kadar varır:

Suat, Huzur’da tam anlamıyla huzursuzluk yaratmak için vardır. Tıpkı Mümtaz gibi o da Nuran’a âşıktır ancak karakter olarak birbirlerinden oldukça zıt yapıdadırlar.
Suat, Huzur’da tam anlamıyla huzursuzluk yaratmak için vardır. Tıpkı Mümtaz gibi o da Nuran’a âşıktır ancak karakter olarak birbirlerinden oldukça zıt yapıdadırlar.

“Mümtaz, evin kapısından girerken Nuran’ı öpmeğe karar vermişti. ‘Girmeden evvel… Eşikte.’ Ve kendi içinden bu saadete gülümsüyordu. Fakat merdiveni çıkıp da kapının küçücük camından sahanlığa düşen keskin ışığı görünce şaşırdı. Nuran, bir ayağı son merdivende, olduğu yerde durdu.

Nuran: -Evde birisi var galiba… dedi.

Mümtaz: -Sümbül Hanım aceleden lambayı söndürmeği unutmuştur… diye onu teskin etti. Fakat kapıyı açtıkları zaman bu tahmini yaptığını bile unuttu. Gördükleri şey, ikisinin de bütün ömürleri boyunca unutamayacakları cinstendi. Holde çok keskin bir ışığın altında tavana asılmış bir insan vücudu, kapıya doğru sallanıyordu. Mümtaz da, Nuran da ilk bakışta Suat’ı tanıdılar. İri kemikli yüzü garip ve zalim bir istihzada kısılmıştı. Sarkan ellerinde kurumuş kan parçaları vardı. Mümtaz biraz dikkat edince kanın holün seramiği üzerinde de bulunduğunu gördü. İkisi de kısa bir an bir şey anlamamış gibi baktılar. Sonra Mümtaz belki de bir daha bütün ömrünce gösteremeyeceği bir soğukkanlılıkla bayılmak üzere olan Nuran’ı evden çıkardı. Ne yaptıklarını bilmeden merdivenleri indiler. Bütün bunlar o kadar çabuk olmuştu ki, kendilerini getiren taksiyi hâlâ kapının önünde buldular” (s. 329-330).

Suat son darbeyi âdeta silinmez bir iz bırakmak ister gibi vurur. İntiharın pek çok biçimi olduğu hâlde o kendini asmayı, hem de bunu sevdiğini iddia ettiği kadının yeni evinde yapmayı uygun görmüştür. Bu yönüyle Suat’ın intiharının zaten alelade bir intihar olmadığı ortadadır. Peki, Suat’ın intiharını bu aşk hikâyesinde bir yere yerleştirmek mümkün mü? Yoksa zaten mutsuz ve huzursuz bir karakter profili çizen Suat’ın ölümünün ardında başka bir amaç mı var? Şu çok açık ki Suat, aslında bir aşk kurbanı değil. Hatta kaba bir tabirle ona aşk katili bile diyebiliriz. Zaten romanda göründüğü andan itibaren kendisinde bir problem olduğu, daha doğrusu bir problem çıkaracağı belli gibidir. Her ne kadar bir aşk üçgeninin ortasında gibi görünse de Suat aslında bu aşkın bir parçası değildir. Dolayısıyla onun intiharı ile Nuran’a duyduğu aşk üzerinde doğrudan bir ilişki kurmak zordur. Zaten bohem bir hayat süren, toplumla uyumsuz, çevresi tarafından kabul edilmesi zor davranışlara sahip, etik değerlere olan bağlılığı sallantıda bir insandır Suat. Buna rağmen romanın genelinde Suat’ta intihara meyledecek bir karakter de göremeyiz. Söylem düzeyinde her ne kadar intihara meyilli bir tip gibi görünse de bunu sanki başkalarına karşı koz olarak kullanıyormuş gibi bir izlenim uyandırır. Örneğin, hamile bıraktığı Hacer adlı bir kadın ondan karısını boşamasını ister ancak Suat, “Düşün bir kere, intihardan başka çarem kalmaz… Ölmemi istiyorsan o başka…” (s. 228) şeklinde tepki gösterir. İntiharın Suat’la özdeşleştirildiği bir başka yer de Mümtaz’la Suat’ın da aralarında olduğu bir toplantı öncesinde, Mümtaz’ın arkadaşlarının Suat’a yaptığı yakıştırmadır. Suat’ı, “garip, yamyam, katil, müntehir” (s. 88) şeklinde betimleyenler Suat’la ölüm/intihar arasında sadece dış görünüşüne bakarak dolaylı bir ilişki kurmakta gecikmez.

Her şeyden önce kendini düşünen ve bencil karaktere sahip Suat’ın Nuran’a duyduğu ilginin de gerçek bir aşk mı yoksa saplantı mı olduğunun ayırdına varmak zordur.

Dolayısıyla Suat’ın intiharı, aşk uğruna gerçekleşen bir intihardan çok bir intikam intiharı gibi görünür. Kaldı ki Suat’ın ölümünden sonra Mümtaz ile Nuran’ın da ilişkisi bozulur. Aralarına artık bir ölünün girdiğini düşünen Nuran, Mümtaz’la birlikte olmak istemez. Mümtaz her ne kadar “Benim ne suçum var bu işte” diyerek Nuran’ı ikna etmeye kalksa da Nuran olayın psikolojik yükünü kaldırabilecek durumda değildir. Yani Suat intihar ederek sadece kendini öldürmez, yolunda giden bir ilişkiyi de öldürür. Suat’ın intiharında toplumsal bir etki bulmak güçtür. Eylemini gerçekleştirirken bir delilik hâli içinde olup olmadığını bilemesek de romanın genel atmosferi ve Suat’ın entelektüel birikimi, kültürel donanımı göz önüne alındığında ölümünün bilinçli bir intihar neticesinde olduğu rahatlıkla düşünülebilir. Öyle ki intihar ederken bile Beethoven’ın keman konçertosu çalar. Yani aslında her şeyi son derece farkındayken tasarlar. Hatta biraz daha ileriye gidersek Suat’ın asıl amacının zaten Nuran’la birlikte olmak değil, Nuran ve Mümtaz’a acı çektirmek olduğunu bile ileri sürebiliriz.

Suat’ın asıl amacının zaten Nuran’la birlikte olmak değil, Nuran ve Mümtaz’a acı çektirmek olduğunu bile ileri sürebiliriz.
Suat’ın asıl amacının zaten Nuran’la birlikte olmak değil, Nuran ve Mümtaz’a acı çektirmek olduğunu bile ileri sürebiliriz.

Öte yandan Suat’ı intihar fikrine yaklaştıran ve nihayetinde o sonla yüzleşmesini sağlayan önemli faktörlerden biri de hayatla kuramadığı bağdır. Ne aile veya din gibi toplumsal bir kurumla organik bir ilişki içerisindedir ne de hayatında gerçekten sevdiği biri vardır. Suat’ın geçmişine dair bile çok fazla bilgi sahibi değildir okur. Bu yüzden aslında Suat’ın bir varoluş gayesi de yoktur. Toplumla kuramadığı bu bağı göz önüne alırsak Suat’ın intiharı kategorik olarak Şems Hikmet’inkinin tam tersi bir yerde konumlandırılır. Şems Hikmet, Ziba ile toplum baskısı yüzünden birlikte olamaz ve bu durum neticede onu intihara kadar sürükler. Suat’ın ise Nuran’la birlikte olamamasının görünürde belirgin bir toplumsal sebebi yoktur. Nuran’ın Mümtaz’la birlikte olması, Suat’ı reddetmesi tamamen bireysel tercihlerden kaynaklanır. Ancak bu aşamada toplumsala ilişkin dolaylı yoldan şöyle bir ilişki kurulabilir belki: Şayet Suat da Mümtaz gibi “sağlıklı” bir birey olsaydı, toplum tarafından kabul gören “makbul” bir karaktere sahip olsaydı Nuran tarafından kabul görme ihtimali artabilir miydi? Ancak Suat’ın böyle bir eğilimi olmadığı gibi bu anlamda bir kaygısı da yoktur. Kısacası onun toplumla kuramadığı bağ bütün insani ilişkilerine yansır. Kaybedecek bir şeyi olmadığı düşüncesiyle de belki etrafındakilere son bir ders vermek veya acı çektirmek maksadıyla, hem de sevdiğini söylediği kadının yeni evinde intihar eder. Bütün bunlar bizi Suat’ın aşk intiharı etmediği sonucuna götürebilecek ipuçlarıdır. Zaten bu yönüyle de Şems Hikmet’in intiharından oldukça farklı bir yerde durur.