Çeviriye başlamamın sebebi kötü çevirilerdir

Nuray Önoğlu
Nuray Önoğlu

Bu sıralar üzerinde çalıştığınız, yeni bitirdiğiniz, yeni başladığınız metin ve yazarlardan bahseder misiniz? Her çeviri yeni bir deneyimdir, her yeni günün olduğu gibi. Bizimle paylaşmak istediğiniz herhangi yeni bir bilgi var mı?

Nuray Önoğlu:

Iris Murdoch'un çok sevdiğim bir cümlesi vardır; diyor ki, "Çeviri yapmaya bayılıyorum. Sanki ağzını açıyorsun da bir başkasının sesinin çıktığını duyuyorsun." Bilhassa edebiyat çevirisi için daha iyi bir tanımlama yapılabilir mi, emin değilim. Bilindiği gibi bu sene Nobel Edebiyat Ödülü, Amerikalı şair Louise Glück'e verildi. Glück'ün bir şiirini bir tesadüf eseri bir buçuk sene evvel okumuş ve çevirmeye başlamıştım. Son iki dizesini de o zaman hemen çevirip sosyal medyada paylaşmıştım: "Dünyaya bir kez çocukken bakarız / Gerisi hatıradır" Bu iki dize o zaman da defalarca paylaşıldı sosyal medyada. Glück Nobel alınca, bu şiirin çevirisi üzerinde çalıştığımı bilen bir şair arkadaşımın ısrarıyla, Nobel'in açıklandığı gün şiirin tamamının Türkçesini yapabildiğim kadarıyla paylaştım. Çevirinin bütünü de o iki dize gibi defalarca paylaşıldı. Hatta şair Özgür Ballı, Twitter'da "Kendisi henüz farkında olmayabilir ama Nuray Önoğlu bence şairdir," diye başlayan çok zarif bir tweet attı. Elbette ben şair değilim, Ballı'nın iltifatı olsa olsa Glück'ün ne denli iyi bir şair olduğuna ve benim ağzımdan konuştuğunda bile ne denli etkili olduğuna delalet eder.

Iris Murdoch
Iris Murdoch

Benim de işini iyi yapma gayreti içinde bir çevirmen olduğumu gösteriyorsa, ne mutlu bana, elbette. Benim çeviri anlayışıma göre çevirmen, birine vekâleten konuştuğunu asla unutmaması gereken kimsedir. Çeviri yaparken metni sahiplenirim, benimserim ama bana ait olmadığını asla aklımdan çıkarmam. Ben ağzımı açtığımda, konuşacak olanın bir başkası olduğunu unutmam. Onun sesini, tonunu, üslubunu yansıtmam gerektiğini düşünürüm. Bir roman çevirirken romanı önce mutlaka okurum. Karakterleri tanımaya, nasıl bir dille konuştuklarını, sözcük seçimlerini anlamaya gayret ederim; bunu Türkçe nasıl yapabileceğimi bulmaya çalışırım. Bütün karakterler aynı Türkçeyle konuşuyor olamaz genellikle. Aklıma Başar Başarır'ın Sibop romanı geliyor hemen. Karakterler ve dil arasındaki bağıntıya dair harika bir örnektir. Türkçe yazılmış bir eserdir ama çevirmenlere de söyleyecek sözü olan bir kitaptır kanımca.

  • Yaşlı bir entelektüel ile yaşlı bir köylünün, bir ergenle bir yetişkinin, bebeğiyle konuşan bir anneyle, patronuyla konuşan bir çalışanın dilleri birbirinden başka başka olacaktır. Bütün bunları unutmamaya çalışırım. Çeviri ziyadesiyle bilgi, birikim ve emek gerektiren bir iş. Fakat yayın dünyamızda çeviri ve çevirmene gereken kıymetin verildiğini söylemek ne yazık ki mümkün değil. Kitap çevirmenliği ile hayatını idame ettirebilen kaç kişi vardır bilemiyorum. Benim deneyimlerime ve on yılı aşan çevirmenlik hayatım boyunca aldığım ücretlere bakılırsa, kitap çevirmenliği başka geliri, işi, uğraşı olan birinin yan bir uğraşı olabilir ancak. Sektörü yakından bilmeyenlerin haklı olarak habersiz olacağı kimi gerçekleri kısaca bir özetlemek isterim: Aylarca çalışıp yaptığınız bir çeviriden alacağınız ücret birkaç bin lirayı geçmez. Aylık ortalamanız asgari ücretin çok altında kalır. Bir kitabın çevirisine başladığınızda herhangi bir ücret almazsınız. Aylarca çalışır, çeviriyi tamamlar, yayınevine teslim edersiniz ve çeviri ücretini ancak kitap yayınlandıktan sonra, çoğu kez birkaç taksit halinde alırsınız.

Çevbir'in tip sözleşmesi avans verilebileceğinden de söz eder ama bunca yıldır avans alarak bir kitap çevirmişliğim yok. Kimdir o avans alabilen çevirmenler, var mıdırlar, bilmiyorum. Buna rağmen, giderek artan bir şekilde pek çok yayınevi telif sözleşmesi de yapmadan, çevirmene bir kereye mahsus çeviri ücreti ödemek ve kitabın yeni baskılarından herhangi bir hak talep etmeyeceğini dayattığı sözleşmelerle garanti altına almak peşindedir. Hal böyle olunca, nitelikli işler yapılmasını beklemek de gerçekçi değil. Nitekim çevirilerde çok ciddi sıkıntılar olduğu yaygın olarak bilinen, konuşulan bir durum. Kötü ücretler ve kabul edilemez bu koşullar nitelikli çevirmeni kitap çevirisinden uzaklaştırırken, çevirmen seçiminde herhangi bir ölçüt gözetildiğini söylemek de mümkün görünmüyor. Her çevirmenin her türlü metni çevirebileceği varsayılıyor ve bunun doğal sonucu olarak ortalık kötü çevirilerden geçilmiyor.

Evet, elbette çevirmen işini iyi yapmalıdır ama işi layıkıyla yapacak birine hak ettiği ücreti ödeyerek yaptırmak da yayınevinin sorumluluğudur.
Evet, elbette çevirmen işini iyi yapmalıdır ama işi layıkıyla yapacak birine hak ettiği ücreti ödeyerek yaptırmak da yayınevinin sorumluluğudur.

Yeri gelmişken tekrarlayayım, çeviriye başlamamın sebebi kötü çevirilerdir. O kadar çok kötü çeviri okudum ki bundan daha iyisini yapabilirim vehmine kapılıp çevirmen oldum. Şaka yollu dostlar arasında söylediğim bir şeyi burada da yinelemekten kendimi alamayacağım: Vaktim ve enerjim olsa, bazı yayınevlerini, bazı kitaplar için "kusurlu mal" satmaktan tüketici mahkemesine verirdim. Gerçekten. Kötü çeviriler yüzünden yarım bıraktığım epeyce kitap var. Çeviriyle ilgili en önemli sorun, kanımca, kötü çevirilere ilişkin faturanın bütünüyle çevirmene çıkarılmasıdır. Öyle ki okur kitaptaki tashihlerden bile çevirmeni sorumlu tutuyor. Oysa çevirinin bitmesinden sonraki aşamalar, çeviride olabilecek muhtemel kusur ve yanlışları düzeltmek için var yayıncılık sektöründe. Çeviri editörlüğü, redaktörlük mesleklerinin varlık sebeplerinden biri bu. Ama öyle kitaplar görüyoruz ki künyede editör, redaktör olarak kimi isimler yer almasına rağmen, kitap yazım yanlışlarından, düşük cümlelerden, Türkçe kusurlarından geçilmiyor.

Evet, elbette çevirmen işini iyi yapmalıdır ama işi layıkıyla yapacak birine hak ettiği ücreti ödeyerek yaptırmak da yayınevinin sorumluluğudur. Velev ki çevirmen işini kötü yapmış olsun, çeviriyi gözden geçirmek, basılamayacak kadar kötüyse yeniden yaptırmak; değilse, kusurlarından arındırmak ve okura mümkün en iyi çeviriyi sunmak da yine yayınevinin işi ve sorumluluğudur. Fakat ne yazık ki kötü bir çeviri söz konusu olduğunda, bütün bunlar dikkate alınmadan, sanki tek sorumlu ve sorunlu çevirmenmiş gibi, bütün fatura çevirmene çıkarılmaktadır. Bu acilen değişmesi gereken şeylerden biri.

Sorunu ve sorumluyu doğru tespit etmeden, çözüm bulmak mümkün görünmüyor. O nedenle çevirmenlere söz söyleme olanağı tanıyan böyle köşelerin varlığı önemli. Görünüşe bakılırsa, çeviriye, çevirmene, yayın dünyamıza dair ne kadar yazılsa, anlatılsa eksik kalacak.

Bütün bunlara rağmen, çeviri yapmaya kalan ömrümde devam edeceğim sanıyorum. Kitapları aşkla sevdiğim, ağzımı açtığımda bir başkasının sesini, farklı farklı sesleri duymaya bayıldığım ve çeviri yaparken çok şey öğrendiğim, çeviri yapmaktan çok zevk aldığım için. Emekli olmasaydım ve geçimim çeviriye bağlı olsaydı nasıl olurdu; işimi böylesine özenle ve sevgiyle yapabilir miydim, emin değilim.

Bir okur olarak en büyük dileğim kitap çevirmenliğinin, nitelikli çevirmenlerin kitap çevirerek yaşamasına elverecek koşulları sağlaması. Bunun için gerekli yasal ve sektörel düzenlemelerin yapılması. Meslek örgütlerini de unutmamak gerek. Çevbir'in bütün çevirmenlerin üye olduğu, aidat ödediği, katkıda bulunduğu ve bütün çevirmenler adına söz söyleme, pazarlık etme gücüne sahip, daha da güçlü bir meslek örgütü haline geldiğini görmek güzel olurdu doğrusu.