Kürşat Çelik: Hikâyenin hatrı benim için yeterli

​Kürşat Çelik
​Kürşat Çelik

Hikâye çoğunlukla iyidir; ondan bir şey çıkarabilmek, okunur kılabilecek hale getirmekte mesele. Yolda gördüğümüz bir çikolata paketi değil de çekmecemizi temizlerken karşımıza çıkan bir paket etkiliyorsa bizi, hatırı vardır. Benimle yürümüşlerse hatırları vardır. Hikâyenin hatrı, benim için yeterli bir etken.

Kürşat selam, öncelikle ilk kitabın "Kara Hikâye" hayırlı olsun.

Selam Betül, çok teşekkür ederim, sağ ol.

Kitabın günlük yaşamın tepetaklak olan hikâyelerini bir araya getiren güzel bir çalışma olmuş. Bu hikâyeleri aklına düşüren neydi? Biraz bahseder misin?

Kara Hikâye
Kara Hikâye

Duyup gördüklerim diyebilirim. Hikâyeyi duymak (görmek) her zaman büyük bir arzu uyandırmıştır bende. Bu yüzden kulağımı açar, dahil olduğum her yerde hikâyeyi duymaya çalışırım. Ama bunu bir yazar edasıyla değil yalnızca hikâyeye sahip olmak için yaparım. Sonra onlar benimle her yere gelir, en çok da şehrin sokaklarına. Onunla markete girerim, çay içerim, insanlarla konuşurum, sinirlenirim, sevinirim, düşünürüm, başımı yastığa koyarım, onunla uyanırım. Vücudumun bir parçası olur adeta. Ama yazmak için değil, o işin sonraki kısmı. Ben hikâyeyi seviyorum.

İlk kitabın her zaman önemli olduğu söylenir. Yazar, okura hayal gücü ve kurgu yeteneğini bütüncül bir bakış açısıyla ilk kez sunmuştur çünkü. Kitabına dışarıdan bakan gözlerin yapıcı, iyi ve kötü eleştirileriyle karşılaştın mı? Böyle şeyler olduysa, kesinlikle bun/lar/a dikkat etmeliyim dediğin nokta/lar oldu mu?

Tabii kitap henüz çok yeni. Yavaş yavaş geri dönüşler başlıyor, elbette bunun içinde eleştiriler de oluyor. Eleştirildiğim noktada kendime yaptığım bir açıklama yoksa dikkat kesiliyorum. Açıklamam varsa da üzerine düşünüyorum çünkü yavrumuz bize çoğunlukla şahan gelebiliyor. Ama henüz teferruatlı bir eleştiri gelmedi, pusmuş bekliyorum.

Kitaptaki hikâyelerini öncelikle dergilerde yayımladın. Sence dergi ile hikâye yayımlamaya başlamanın önemi nedir? Senin için hikâye ne ifade ediyor? Hayatında nereye tekabül ediyor?

Başta dünya olmak üzere yaratılmış her şeyin kendi içinde ve dışında dahil olduğu evren için tek, yaratılmış her varlık için ayrı ayrı milyarlarca hikâye. Ben hikâye deyince bunu anlıyorum.
Başta dünya olmak üzere yaratılmış her şeyin kendi içinde ve dışında dahil olduğu evren için tek, yaratılmış her varlık için ayrı ayrı milyarlarca hikâye. Ben hikâye deyince bunu anlıyorum.

Dergi ile hikâye yayımlamaya başlamanın en önemli yanı bir hikâyeye dahil olmak. Yer yurt edinmek. Bir toprak parçasının etrafına taş dizmek. Bu kapılanmak gibi anlaşılsın istemem. Senin hikâyenin de yaşar kabul edilmesine bir ön ayak diyebiliriz. Bizi hizaya sokacak, hiza belirletecek bir mesken. Sesini bulmak deniyor ya hani varsa duyuruyorsun, olmamışsa düzeltiyorsun, biçimlendiriyorsun. Her yönüyle bir tezgahtan geçiyorsun. Sabır, sebat, öfke, sevinç, heyecan, stres onca duygu demek dergi. Ama koskocaman bir güzellik. Hikâye benim hayatım, desem abartmış olur muyum bilmiyorum. Yazınsal bir türden öte, bahsettiğim hikâye. Başta dünya olmak üzere yaratılmış her şeyin kendi içinde ve dışında dahil olduğu evren için tek, yaratılmış her varlık için ayrı ayrı milyarlarca hikâye. Ben hikâye deyince bunu anlıyorum. İşte bu benim için çıldırtıcı bir şey. Elimi ayağımı titretir. Kıskandırır. Önce ben niye bilmedim, duymadım, görmedim veya nasıl oldu da benim aklıma gelmedi diye öfkelendirir.

Hikâyelerin aslında üslup ve dil olarak aynı kanaldan gidiyor gibi, değil mi? Ya da ben öyle sezmiş olabilirim. Mesela karakterlerin hep birinci tekil şahıs ve her an kötü bir şey yaşayacak sularda yüzüyorlar, gibi. Sezilebilen bu gibi benzerliklere rağmen ilk hikâyenden son hikâyene kadar yazı kaleminde değiştiğini gözlemlediğin bir şey/ler var mı? Ya da aslında bunlara katılmıyorum, her hikâyemde farklı bir dil ve üsluba yöneliyorum, diyebilir misin?

Katılıyorum sana, senin de sezdiğin gibi aynı kanaldan ilerliyor hikâyelerim. İlk hikâyemden sonuncuya kadar kalemimde bir değişiklik hissetmiyorum ben. Yazılış tarihleri birbirine yakın ve benim hikâyeyi duyuşum aynı. Haliyle bunları aynı numaradaki gözlükten aktardım. Bir kitapta bu bütünlüğün sağlanmasını olumlu buluyorum, yazarın dilinin tanınırlığını, tahmin edilebilirliğini arttırır.

Hikâyelerinde günümüz insanını anlatıyorsun. Seni bu karakterleri yazmaya teşvik eden etken/ler ne/ler? Duygu, düşünce, olgu ya da olay; hangisi seni heyecanlandırıyor? Anlatmak istediğini zihninde kurgularken bundan "iyi hikâye" çıkar dedirten şey ne oluyor?

Ben hep bu insanlarlayım, hepimiz onlarla aslında. Hatta bizler de başkalarıylayız. Ama şimdi şunun için yazıyorum veya teşvik eden şey şu şu desem yalan söyleyecekmişim gibi hissediyorum. Duyduklarım, gördüklerim hakkında sesli düşünüyorum diyebilirim. Bu insanlar kafama çok takılmış, benimle çok yürümüşlerdir. Yolda gördüğümüz bir çikolata paketi değil de çekmecemizi temizlerken karşımıza çıkan bir paket etkiliyorsa bizi, hatırı vardır. Benimle yürümüşlerse hatırları vardır.

Hikâyenin hatrı, benim için yeterli bir etken. Hikâye çoğunlukla iyidir; ondan bir şey çıkarabilmek, okunur kılabilecek hale getirmekte mesele. Elbette içindeki çeşitlilik veya giriftlik onun iyi hikâye olmasındaki unsurları güçlendirir. Ama esas olan yazarın anlatım gücüdür. Yoksa hikâye hep aynı neredeyse.

Birinci tekil şahıs dilini kullandığından mı bilemiyorum ama okuyucu hikâyelerinde hep kendisiyle buluşuyor, sanki. Bu okuyucuları metnin içine dâhil etmek için yaptığın bilinçli bir hamle mi? Yoksa yazdıktan sonra mı ben dilini kullandığını fark ediyorsun? Özetle yazarken birinci tekil şahıs dilini kullanmak kişisel bir tercih mi?

Kitapta bilinçli olarak anlatıcı şahsı belirlediğim tek hikâye "Tam Üç Kez Sela Okundu." Orada ikinci şahısta bir hikâye kurmalıyım diyerek yola çıktım. Tamamında olmasada ikinci şahıstan yardım aldım yazarken. Diğerleri hep gelişine.

Bir önceki soruyu sormamın nedeni bu soru için kapı aralamaktı. Birinci tekil şahıs hep gerçek dünya ile ilişki içinde. Fantastik öğeler ya da kurgularla okuyucuyu buluşturduğun söylenemez, değil mi? Fantastik hikâye, hadi edebiyat diyelim, hakkında ne düşünüyorsun? Bu yönde bir çalışman ya da denemen hiç oldu mu?

Herhangi bir çalışmam veya denemem olmadı. Bu mesele bana biraz, dünyayı hangi gözle gördüğümüze bağlı gibi geliyor. Düşünce biçimimizin karşılaştığımız şeyleri şekillendirmesi gibi. Somutlaştıracak olursak uzun ve düz bir yola iki kişinin bakarken kendilerince bir şeyler görmesi gibi. Birimizde o yol dev bir platoya dönüşebilir, bilinen veya bilinmeyen yüzlerce yaratığa ev sahipliği yapan, görülmemiş bitki türleri içinde, belirsiz zaman diliminde herhangi bir mücadelenin sahnesi olabilir. Bendeyse olağanın dışına çıkmayacak düz bir yoldur her zaman. Dört kanatlı, metrelerce uzunlukta bir kuş kanadıyla yolu yarmaz da kırkayak bir kamyon otomobilin ortasından geçer. Edebiyat yalnızca budur demedikten sonra ikisi ve hepsi makbuldür diye düşünüyorum.

Son sorum da senin zihin dünyanın, kurgu kıvrımlarını oluşturan kaynaklar üzerine olsun. Hikâye/ler, kitap/lar ya da yazar/lar önermek ister misin? Bu vesileyle iyi okurların hayal gücünü canlandıracağını düşündüğün bir şeyler paylaşmış olursun.

İyi okurlar, hayal güçlerinin sıhhati için gereken dikkati benden çok daha fazla gösteriyorlardır diye düşünüyorum. Önerilmiş çok iyi listeler var, bunlara bir yığıntı da ben eklemeyeyim. Var olan listelerden göz ucuyla bir kitap çekip hemen sayfaları arasında kaybolalım.

Söyleşi için çok teşekkürler Kürşat, hikâye serüvenin daim olsun.

Asıl ben teşekkür ederim, kıymet verip beni bu sayfalara taşıdığınız için. Hikâyemiz daim olsun.