denizim ben batık aşklarla dolu

Balıkçı ilk etapta yalnızca balığın ağzındaki zokayı çıkartmak üzerine kafa yorarken, zamanla onunla yaşamayı öğrenir ve nihayetinde de uğruna hayatını feda eder.
Balıkçı ilk etapta yalnızca balığın ağzındaki zokayı çıkartmak üzerine kafa yorarken, zamanla onunla yaşamayı öğrenir ve nihayetinde de uğruna hayatını feda eder.

Ömrünü deniz üstünde geçiren usta balıkçı, eski dostuyla uzun bir seyahate çıkmış gibidir. Önce balığı arar, sonra onu bulur ve kaybeder. "Beni öldürüyorsun balık, diye düşündü yaşlı adam. Ama hakkındır. Hayatımda senden daha büyük, daha güzel, daha sakin, daha asil bir şey görmedim kardeşim. Gel beni öldür. Kimin kimi öldürdüğü umurumda değil."

  • "cihân-ârâ cihân içindedür arayı bilmezler.
  • ol mâhiler ki deryâ içredür, deryâyı bilmezler."1

Gerek Türk Edebiyatında gerekse Dünya Edebiyatında içinde "deniz" barındıran sayısız/sonsuz eserler yazılmıştır. Zihnimizi bir yoklayalım; sadece bizim bile aklımıza gelen nicesi vardır. "Denizlerden/sen bu ince hava/saçlarınla eğlensin. Bilsen/melâl-i hasret ü gurbetle ufk-ı şama bakan/bu gözlerinle/bu hüznünle sen ne dilbersin!"2 diye seslenen Ahmet Haşim, şiirlerinde sık sık "deniz"i kullanır. Tevfik Fikret, "Yok/bulandırmasın âlûde-i zulmet bu nazar/rûhî mâ'sumunu, ey mâi deniz3" şeklinde seslenir. "Atamam kendimi denize/ dünya güzel"4 der, Orhan Veli. İlhan Berk bir şiirine, "Benim yüzüm bir bayram telâşıdır/Küller ve biraz da deniz artıklarıyla5" diyerek başlar. Marquez'den, İhsan Oktay Anar'dan Tanpınar'a, Vasconcelos'tan, Jules Verne'den Cevat Şakir Kabaağaçlı'ya birçok edebiyatçı deniz üzerine metinler kaleme almışlardır. Bütün insanlığın gözleri denizin üstündedir. Dünyada ortak bir paydada buluşulan nadir şeylerden biri denizdir diyebiliriz belki. Adı hem ölümlerle hem doğumlarla anılır.

Tevfik Fikret
Tevfik Fikret

Ekmek kapısı olanlar için daha çetindir deniz, yamandır. Ona biraz dışardan bakanlar için romantik bir unsurdur yahut ilhamdır. Ne olursa olsun, hangi yaştan hangi ırktan hangi meslekten hangi ülkeden olduğu farketmeksizin; insanı, diğerlerinden farklı kılan bütün özellikleri bir kenara koyduğumuzu varsayalım: Deniz kendisine bakana bir şeyler söylemeden bırakmaz. Kıyısına vuran çocuk cesetlerini söyler, dibinde yatan medeniyetleri, batan gemileri, insan muhayyilesine sığmayacak derecede çeşitli canlıları, efsaneleri, masalları, batık aşkları, mezar olduğu gençleri, yurdu elinden alınan ve kendine sığınacak yeni bir yurt arayan mültecileri söyler, üstünde ve altında yaşayan nicelerini. İşte biz edebiyat sayesinde de denizin seslendiği bazı kimselerin onu nasıl duyduğunu öğreniriz. Bizden başkasına nasıl seslenmiş, neler demiş, çağrıştırmış görürüz. Türk edebiyatının usta ismi Bilge Karasu'nun eserlerinde de sık görülen kavramlardan bir tanesidir. "Karasu'nun eserlerinde, bilinçli olarak ‘deniz' imgesine yüklenilmeye çalışılan manâ ‘sığınak-kaçış' olmuştur.

Orhan Veli
Orhan Veli

Bu ölümün soğuk kollarına bir kaçış olabilir yahut kahramanların kendine eğilmesinin gerçekleştirilmesi yönünde bir arayış çabasıdır."6 Hemen hemen ortaya koyduğu bütün edebî türlerde okuru deniz imgesi ile buluşturur. Genel itibariyle bir arkaplan olarak denizi kullansa da zaman zaman onun karakterlerinden birine dönüştüğünü de görmek mümkündür. Onun metinlerinin ana ekseni olan diğer unsurlar ise şüphesiz tabiat ve hayvanlardır. Nurdan Gürbilek bu konuya şu şekilde yaklaşır: "Bilge Karasu'nun metinlerinin belirgin bir özelliği var: Birçok edebiyat metninde bir arka plan, bir dekor olan, öyle olmadığında bile bir metafor olmaktan öteye geçemeyen hayvanlar onun metinlerinde çoğu zaman anlatının merkezindedirler. Aslında bu yalnızca hayvanlar için değil, deniz, ağaçlar, bitkiler, taşlar için de geçerlidir."7 Göçmüş Kediler Bahçesi'nin içinde bulunan "Avından El Alan" öyküsünde/masalında yine bir deniz hikâyesi okuruz. Bu metin üzerine yapılmış hâlihazırda birçok çalışma bulunmaktadır.

  • Bir defa öykünün kuruluş biçimi, alışılagelmişin dışında kullanılan bazı kelime ve kavramlar, iç içe geçmiş metaforik anlatım gibi sebeplerden ötürü, pek çok kişinin çalışma alanına hitap etmiş ve hâliyle de çalışmalarının konusu olmuştur. Kısaca; bir balıkçı avlanmak üzere balığa çıkar ve tuttuğu avın boğazına saplanan zokayı çıkartırken balık onu kolundan yutar. Bundan sonrasında da balıkçı ile orfinozun arasında oluşan derin bağı okumaya başlarız. Burada "orfinoz" ile kastedilen balık aslında "yazarın başı ve ağzı büyük bir balık türü olan orfoz ile boyu 5–6 metre, ağırlığı 900 kilograma ulaşabilen göç men balık orkinosu birleştirmesiyle oluşturduğu kurgusal bir balık türüdür."8 Orfinoz'un balıkçıyı, yani avın avcıyı, yani nesnenin özneyi, belki de çırağın ustayı yutma meselesi üzerinden çeşitli şekillerde okumalar yapmak mümkündür.

Karasu, daha öyküye başlarken şöyle bir cümle kurar: "Sevmenin simgesel olarak da, gerçek olarak da yemekten başka bir anlama gelmediği..."9 Balıkçı ve orfinoz ilişkisi metnin ilerleyen safhalarında adı konulamayan bir sevgiye dönüşür -ya da biz adına sevgi diyelim-. Hayatını ona adamayı düşünür. Karasu simgesel olarak da gerçek olarak da sevginin nasıl yalnızca "yemek" anlamına geldiğini bu şekilde aktarmıştır denilebilir. Girift bir metin olması dolayısıyla çok fazla alt metinleri buraya taşımayacağım ama biz balıkçıyı okurken bir yandan arkada dönüp duran bir pars/bey, yılan/çocuk, at/karaca hikâyeleri vardır. Hepsinde de ortak nokta bir şekilde sevgidir. Tamamlanma hâlidir. Balıkçı kendisini yutan orfinozdan kurtulmaya çalışır ilk etapta. Daha sonra bir bütüne dönüşürler. "Balık mı tutsak, balıkçı mı? Bir gizli savaşta ikisi de birbirine tutsak düşmüş denebilir."10 Yarı insan yarı balık görüntüsü çizerler artık. Birbirlerinden ayrı değil, tektirler.

Sevgi nerede ve nasıl olursa olsun, dönüştürür. Bizler, okurlar, bu değişimlerin ve dönüşümlerin izlerini süreriz metinlerde.

Deniz üstünde geçen bu serüvende, alışılmışın dışında, klasik balık-balıkçı hikâyesinden farklı bir tabloya şahitlik etsek de akla başka bir balık-balıkçı hikâyesini getirir. Buradan kalkıp dünyanın diğer ucundaki bir denize açılalım şimdi... "Ben her şeyden, herkesten çok onu yakalamak istiyorum. Dünyada herkesten, her şeyden çok. Şimdi ikimiz birleştik, öğleden beri birlikteyiz. Hem de tek başımıza." 11 Bu cümleler, 1951 yılında yayımlanan, Ernest Hemingway'in İhtiyar Adam ve Deniz isimli romanında geçiyor. İhtiyar bir balıkçının kör talihi sebebiyle aç kalması, fakirleşmesi üzerine bu talihi yıkmak ve yeniden eski zamanlarına dönmek üzere denize açılmasıyla başlıyor hikâye. 84 gün boyunca türlü felaketler yaşayıp hayatta kalmayı başaran Santiago, 85. günde bir kılıçbalığı yakalayarak eve dönmek üzere dümeni çeviriyor. Fakat eve döndüğünde yine elinde bir hiç. Yol boyunca, kılıçbalığının kanının kokusunu duyan köpekbalıklarından canını kurtarmaya çalışırken nihayetinde her şeyden, herkesten çok yakalamak istediği balığını onlara yem ediyor.

Bilge Karasu
Bilge Karasu

Bütün roman boyunca bir kayık üzerinde sağa sola sallanarak Santiago'yu izliyormuşuz gibi gelir. Bilge Karasu'nun metaforik anlatımının aksine klasik bir metodla yazılmıştır roman. Fakat, "Avından El Alan"ı ilk okuduğumda hissettiğim duygu ve düşünceler beni Hemingway'in bu eserine sürükledi. İkisinin de buluştuğu birçok ortak nokta vardır. İkisi de denizde geçer, ikisi de bir balıkçı ve balık tablosu üzerine kurulmuştur, ikisi de bir dönüşüm serüvenidir... Bunlar gibi ortak payda da buluşturacağımız unsurlar sayıca fazladır. Bilge Karasu'nun "Avından El Alan"ında balıkçı ve orfinoz arasındaki ilişki nesnenin, özneyi yutmasıyla tek bir bütüne ulaşırken; Hemingway'in balıkçısı ve kılıç balığı arasında başka bir sevgi vardır. Birinde balıkçı zokayı çıkartmaya çalışırken yem olur, diğerinde zokayı yutturur fakat balığı elinde tutamaz. Romanda, İhtiyar'ın denizle ve balıkla kurduğu ilişki oldukça insanîdir.

Ömrünü deniz üstünde geçiren usta balıkçı, eski dostuyla uzun bir seyahate çıkmış gibidir. Önce balığı arar, sonra onu bulur ve kaybeder. "Beni öldürüyorsun balık, diye düşündü yaşlı adam. Ama hakkındır. Hayatımda senden daha büyük, daha güzel, daha sakin, daha asil bir şey görmedim kardeşim. Gel beni öldür. Kimin kimi öldürdüğü umurumda değil."12 Burada "kimin, kimi öldürdüğü umurumda değil" cümlesinden hareketle aslında ihtiyar balıkçı ve kılıçbalığı arasında da bir tamamlanma hâline gidiş olduğu çıkarımı yapılabilir. "Avından El Alan"da da ölüme birlikte giden av-avcı vardır, biri diğeri için önce kolundan sonra vücudunun yarısından en son da hayatından vazgeçer. İhtiyar Adam ve Deniz'de ise kılıçbalığının bir usta edasıyla ihtiyarı eğittiğini görürüz. Balıkçı onun hareketlerine göre rotasını çizmektedir. Sık sık balıkla konuşur. Metinde "değişim"in bariz görüldüğü unsurlardan birisi de bu diyaloglardır. Balıkçı önce yalnızca kendi sesini duyarken, sonraları balığı dinlemeye-hareketlerinden yola çıkarak-başlar.

Bu değişim, "Avından El Alan"ın balıkçısı ve orfinozu arasında da görülmektedir. Balıkçı ilk etapta yalnızca balığın ağzındaki zokayı çıkartmak üzerine kafa yorarken, zamanla onunla yaşamayı öğrenir ve nihayetinde de uğruna hayatını feda eder. Hemingway'in de, Bilge Karasu'nun da, adını andığımız anmadığımız bütün edebiyatçıların da söylediği şudur zannediyorum: Sevgi nerede ve nasıl olursa olsun, dönüştürür. Bizler, okurlar, bu değişimlerin ve dönüşümlerin izlerini süreriz metinlerde. Burada da iki eser üzerinden bir okuma yapmaya çalıştık. "Ermiş deniz fenerlerinden aydınlık dumanlar gelir/Eski bir şarkıda gemileriyle kaybolanlar gelir"13

  • Kaynakça:
  • Ahmet Hâşim, Bütün Şiirleri, O Belde, Can Yay., 1985.
  • Ali Nihad Tarlan, Hayâlî Bey Divânı, İstanbul Üniversitesi Yay., 1945.
  • Attila İlhan, Deniz Kasidesi.
  • Bilge Karasu, "Avından El Alan", Göçmüş Kediler Bahçesi, Metis Yay., Nisan 2012
  • Ernest Hemingway, Yaşlı Adam ve Deniz, Bilgi Yay., Ağustos 2017.
  • Hasan Akay, Tevfik Fikret, Mâi Deniz, Şûle Yay., 2015.
  • İlhan Berk, Aşklar İçinde Bir Kentin Herhangi Bir Kentin.
  • Kübra Gedik, Bilge Karasu Eserlerinde "Deniz" Teması, Uluslararası Beşeri Bilimler ve Eğitim Dergisi, Cilt: 4, Sayı: 8, 2018. https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/536350.
  • Nurdan Gürbilek, "Ne kedisiz ne korkusuz", Virgül, Sayı: 9, Haziran 1998.
  • Orhan Veli, Bütün Şiirleri, Ayrılış, Yapı Kredi Yay., Ekim 2018.
  • Ümmühan Gökmen, "Bilge Karasu'nun "Avından El Alan" Öyküsüne Anlatı Unsurları Açısından Bir Bakış", Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Ağustos 2016.
  • 1 Ali Nihad Tarlan, Hayâlî Bey Divânı, İstanbul Üniversitesi Yay., 1945, s. 125.
  • 2 Ahmet Hâşim, Bütün Şiirleri, O Belde, Can Yay., 1985, s. 150.
  • 3 Hasan Akay, Tevfik Fikret, Mâi Deniz, Şûle Yay., 2015, s. 150.
  • 4 Orhan Veli, Bütün Şiirleri, Ayrılış, Yapı Kredi Yay., Ekim 2018, s. 123.
  • 5 İlhan Berk, Aşklar İçinde Bir Kentin Herhangi Bir Kentin.
  • 6 Kübra Gedik, "Bilge Karasu Eserlerinde "Deniz" Teması", https://dergipark.org.tr/tr/download/article-file/536350.
  • 7 Nurdan Gürbilek, "Ne kedisiz ne korkusuz", Virgül, Sayı: 9, Haziran 1998.
  • 8 Ümmühan Gökmen, "Bilge Karasu’nun "Avından El Alan" Öyküsüne Anlatı Unsurları Açısından Bir Bakış"
  • 9 Bilge Karasu, Göçmüş Kediler Bahçesi, "Avından El Alan", Metis Yay., Nisan 2012, s. 15
  • 10 Karasu, "Avından El Alan", s. 20.
  • 11 Ernest Hemingway, Yaşlı Adam ve Deniz, Bilgi Yay., Ağustos 2017, s. 49.
  • 12 Hemingway, Yaşlı Adam ve Deniz, s. 67.
  • 13 Attila İlhan, Deniz Kasidesi.