Neye göre öykü? Kime göre hikâye?

Kısa hikayenin kısa yazılmış hikaye olmadığını bilerek bir çıkış yolu bulmuşlar.
Kısa hikayenin kısa yazılmış hikaye olmadığını bilerek bir çıkış yolu bulmuşlar.

İyi bir öykü yazarı, çok uzaktan hedefteki bir noktaya odaklanan fotoğraf sanatçısı gibidir. Hedeflediği noktanın fotoğrafını daha iyi çekebilmek için sürekli ona yaklaşır. Deklanşöre basamaz bir türlü. Öyle ki bu yolculukta öykücü önce bir şehre sonra bir eve sonra oradaki bir odaya ve sonra odadaki kül tablasına kadar yaklaşır.

Ne Demiştik Öykü İçin

Hikaye ile öykü kelimelerinin neden iki ayrı türü karşılayacak şekilde kullanılmaya başladığından geçen sayıda bahsetmiştik. Öykünün (Short Story) bizde 50’lerin sonunda hızlanan kentleşme, sanayileşme ve ardından post modern etkilerle geçmişte yazılanlardan yavaş yavaş farklılaşan bir türün adı olarak 80’lerde Mavera Hikaye Özel Sayısı’nda kavramsallaştırıldığını söylemiştik. Değişen hikayemizin adı olarak kullanılmıştı sanki öykü… Çünkü yazılanlar öncekilerden farklıydı. Kavramsallaştırma Mavera’dan sonra ortaya çıkmıştı. Sonra sol da bunu kabul etti.

Öykü kelimesi hikayenin yanında zaten kullanılıyordu o döneme kadar. Ama birbirinin muadili olarak… Sonra birileri çıktı ve bizim yazdıklarımız farklı dedi. Çünkü onların yazdıkları ne 50 kuşağının bunalımına ne de toplumcu gerçekçilere tam olarak benziyordu. Mesela Rasim Özdenören’in ilk öyküler toplamı Hastalar ve Işıklar, 50 kuşağının bunalımını andıran öykülere benziyorduysa da bir bunalım edebiyatı değildi. Çözülme, Çok Sesli Bir Ölüm, gerçekçi öyküye benziyorduysa da toplumcu gerçekçi değildi? Gerçeklik değil metafizik bir gerçeklik vardı, bunalım değil kabz hali vardı. Farklı olanın ismi de farklılaşmıştı. Peki, neydi bu farklar?

Öncekilerden Farklı Olan Nedir?

Bu farkları anlamak için galiba en iyi yol (Short Story)nin ne olduğunu açıklamak… Çünkü öykü kelimesini hikayeden farklı bir türün adı olarak kullananlar bunu (Short Story) yerine kullandılar. Elbette bu şekilde kullanmayanlar da var. Onların tercih ettiği yol ise öykü ile hikayenin anlam düzeyinde birbirinin yerine kullanılan iki kelime olduğu. Mesela Ahmet Midhat Efendi’nin Letaif-i Rivayet’teki rivayetlerine öykü ile hikaye kelimelerinin aynı anlama geldiğini kabul eden birisi rahat bir şekilde hikaye de diyebilir öykü de. Ya da Emin Nihat’ın Müsameretname’sine… Ama bu durumda Sait Faik,Ferit Edgü gibi isimlerin yazdıklarına da ya kısa hikaye ya da kısa öykü demek zorunda kalacaktır. Ya da hepsi de hikayedir bunların diyecek işin içinden çıkacaktır. Zaten hikayeden başka da bir şey yok ki? Sonuç itibariyle roman da bir hikayedir bu mantıkla meseleye yaklaşıldığında. Ya öykü ile hikaye ayrıdır dediğimiz zaman ne olacak?

Neye Göre Öykü? Kime Göre Hikaye?

İşte burada bizden önce gelenler teknik bir ayrım yapmışlar. Kısa hikayenin kısa yazılmış hikaye olmadığını bilerek bir çıkış yolu bulmuşlar. Bunu da sanırım Batı’da (Short Story)nin hangi anlamda kullanıldığını bilerek yapmışlar. Peki, hangi anlamda kullanılıyormuş Short Story? Meseleyi kafa karışıklığına getirmeden ve çok az kendi yorumumu ekleyerek Penguin Dictionary Of Literary Terms’de geçen short story maddesindeki uzunca tanımın bir bölümünü buraya alacağım. Alıntıda öykü ya da hikaye kelimelerini kullanmadan türü doğrudan short story olarak aktaracağım. Ne demişler bakalım:

İşte burada bizden önce gelenler teknik bir ayrım yapmışlar. Kısa hikayenin kısa yazılmış hikaye olmadığını bilerek bir çıkış yolu bulmuşlar.
İşte burada bizden önce gelenler teknik bir ayrım yapmışlar. Kısa hikayenin kısa yazılmış hikaye olmadığını bilerek bir çıkış yolu bulmuşlar.

“Short Story sınıflandırması oldukça zor olan türlerden birisidir. Neyin short story olarak kabul edileceği ya da short story olarak kabul edilen bir anlatının hangi değerlendirme ölçütüne göre böylesi bir ismi hak edeceği şüphesiz tanımlaması zor bir durumdur. Açıkçası short story’i bir tür olarak sınıflandırmanın faydalı olup olmayacağı da kuşkuludur. Aslında onu sınıflandırmaya tabii tutacağımız bir ölçüt de yoktur elimizde. Ama yine de short story’i metnin uzunluğuna gire sınıflandırmak bizim için bir çıkış noktası olabilir. Ne kadar bir uzunluğa kısa deriz sorusuna atletizmden cevap verirsek, roman maratondur kısa hikaye 100-200 metrelik bir koşudur diyebiliriz.”

Bu yüzden kısa hikayede hızlı bir çıkış, yüksek bir ritim zorunludur. Roman da bol bol tavşan atletiniz olabilir. Bir süre koşturursunuz onları sonra kaybolurlar. Ama öyküde böyle bir şeye yer yoktur. Siz ve kelimeleriniz. Koşacaksınız son sürat… Böyle bir yöntem izleyerek short story’i tanımlamak mümkün olabileceği gibi ne kadar doğru bir tanımlama yapılmış olur tartışılır. Mesela D.H Lawrence’nin The Fox kitabı 30.000 kelimedir ve short story olarak kabul edilir. Kleist’in Hayalet Hikayeleri 800 kelimedir. Bu da kısa hikaye olarak kabul edilir. Somerset Maughum Tamamlanmış Kısa Hikayeler’in önsözünde 1600 kelimeye yakın olanların kısa, 20.000 kelime kadar olanların uzun olduğunu söyler.

Çehov ve Ara Güler’e Teşekkür

Görülen odur ki uzunluğa dayalı bir tanımlama tür olarak short story için yeterli değildir. Bir hikaye kısa da olsa uzun da olsa short story olarak tasnif edilebilir. Burada bir ayrım daha yapmak yerinde olacaktır.

  • Short Story’nin içinde hikaye vardır, olmak zorundadır. Ama buradaki belki 10 metrelik ve beş saniyelik bir yolun hikayesidir, belki de daha kısa…

İşte bu kadar kısalığın içinde ne kadar uzunluğa ulaşılacağı öykü yazarının marifetidir. Short Story yazarının elinde kaliteli bir fotoğraf makinasıyla yakın çekim yaptığını, (fotoğrafı flulaştırmadan tabi) roman yazarının da uzak çekim yaptığını söyleyebiliriz. Evet, short story yazarı bazen o kadar yakın çekim yapar ki fotoğrafta sadece kül tablasını hatta kül zerreciklerini görürüz. (Bir kül tablasının öyküsünü bile yazabilirim diyen Çehov’un acaba aklına gelmiş midir bu yakın çekim olayı. Yine de teşekkür ederim kendisine.) Bu kül tablasından yola çıkarak okuyucuya bir dünyanın kapısını aralamak, öykü yazarının o kül tablasının fotoğrafını çekene kadar yaptığı yolculuk ve verdiği zihinsel emekle ilgilidir.

İyi bir öykü yazarı, çok uzaktan hedefteki bir noktaya odaklanan fotoğraf sanatçısı gibidir. Hedeflediği noktanın fotoğrafını daha iyi çekebilmek için sürekli ona yaklaşır. Deklanşöre basamaz bir türlü. (Burada da Ara Güler’e teşekkür) Öyle ki bu yolculukta öykücü önce bir şehre sonra bir eve sonra oradaki bir odaya ve sonra odadaki kül tablasına kadar yaklaşır. Oraya ulaşmak için uzun bir yolculuk yapılmıştır. İşte tam burada fotoğrafını çeker. Oysa ulaşana kadar geçirdiği yolculuk fotoğraf karesinde görülmez. Öykü yazarı o kareyi okuruna verir. Bundan sonrası okura kalmış… Okur o kareye baksın ve yolculuğu keşfetsin… Ara Güler’in bir tanımlamasıyla sözü bitirelim. “Fotoğraf saniyenin 250’de biridir. Yalnız bu kısa süre fotoğrafın kayıt anıdır. Önce yıllarca düşünüyorsun, uğraşıyorsun. Sonra kadrajdaki kafandakine denk geldiğinde deklanşöre basıyorsun. Fotoğraf düşünmek fotoğraf çekmekten iyidir.” Ben de bazen öyle diyorum. Öykü düşünmek öykü yazmaktan iyidir…