Öykücüler Neden Öykü Eleştirisi Yazar?

Edebiyat eleştirisi bir sevgi borcundan doğmalıdır. Bir şiir, bir oyun veya bir roman, hem apaçık hem de gizemli bir biçimde hayal gücümüzü derinden etkiler.
Edebiyat eleştirisi bir sevgi borcundan doğmalıdır. Bir şiir, bir oyun veya bir roman, hem apaçık hem de gizemli bir biçimde hayal gücümüzü derinden etkiler.

Öykü yazmak iddiası, başka öykü yazarlarının metinlerini bilmeyi, tanımayı, okumayı, onların metinleriyle hesaplaşmayı gerektirir. Başkalarının neler yaptığını görmeden bizim tam olarak kendimizi bir yerde konumlandırmamız zordur. Başka öykücülerin metinlerini okurken içimizdeki “öykü yorum makinesi” kımıl kımıl çalışmaya başlar ve biz bundan belki neden neden sonra haberdar oluruz. İçimizde işleyen makinenin verimlerini yazmaktır belki de öykü eleştirisi yazmak.

George Steiner, Tolstoy mu Dostoyevski mi kitabında der ki: “Edebiyat eleştirisi bir sevgi borcundan doğmalıdır. Bir şiir, bir oyun veya bir roman, hem apaçık hem de gizemli bir biçimde hayal gücümüzü derinden etkiler. O yapıtı elimizden bıraktığımızda, ilk kez elimize aldığımız zamankinden farklı biri oluruz. (...) Bu etkiyi kayda geçirmek, sarsılmış evimize yeni bir düzen vermek isteriz. İlksel bir paylaşma güdüsüyle, yaşadığımız bu deneyimin niteliğini ve etkisini başkalarına da anlatmak isteriz. Amacımız onları da bu deneyime açılmaya ikna etmektir. İşte, eleştiride mümkün olan en doğru kavrayışlar bu ikna çabasından doğar.”

Bizi etkileyen bir esere duyduğumuz hayranlığı başkalarıyla paylaşmaktan bahsediyor Steiner. Elbette bu da bir eleştiri yazısı yazma sebebidir.

Ama şu da var: İçimizde kımıl kımıl işleyen bir adalet duygusu vardır. Okuduğumuz, sevdiğimiz ama belki de çok az kimsenin bildiği bir genç yazarı kamuya takdim etmek isteriz. Bazen bizi eleştiri yazmaya iten sebep böylesine bir vicdan hareketliliğidir. “Bu genci herkes bilsin.

Tam tersi de geçerli: “Böyle ikinci sınıf kalemlere geçit vermeyelim. İyiyi kötüden ayıralım. Bunların ‘burada’ (kanonik alanda) ne işi var?” demek için de yazarız eleştiri yazılarımızı.

Editörü kıramayız. Dergilerin eleştiri sayfaları için gereklidir öykü eleştirisi yazıları.

Edebiyat dergilerindeki varlığımız, öykülerimizle yeteri kadar belirginleşmez. Öykü maliyetlidir. Masraflıdır. Bedel ister. Her seferinde kanımızdan bir parça olan öyküyle “gözükmemiz” imkânsızdır. İtibar kaybına da sebep olur çok fazla ve sık yayımlamak. Öykü eleştirisi ise bizden daha azını ister. Ama yazmaya/ görünmeye onunla/onun sayesinde devam etmiş de oluruz.

Aslında başlangıç zamanlarında, edebiyata girdiğimiz zamanlarda, tutunmak, fark edilmek, görülmek, dikkat çekmek, kafileye katılmak için de yazarız böyle yazıları. “Ben de sizin gibi emek veriyorum bu işe, benden haberiniz var mı?” gibi bir duyguyla da yazılır.

Sizden sonra gelenlere alttan alta mesajlar vermek için de yazılır öykü eleştirisi. “Ben buradayım. Ben varım. Ölmedim. Gençler bir dakika. Müsaadenizle...” demek için de yazılabilir bu tür yazılar.

Daha da temelde kendi öykücülüğümüzün temellerini tahkim etmek için, kendi yerimizi kavileştirmek için de yazarız öykü eleştirisini. Öykülerimizle kurduğumuz yapının gelişip serpilmesi için de eleştiri yazarız.

Eleştiri yazmak poetika yazmaktır, diyeceğim burada. İddialı olacak ama pek çok eleştirmenin eleştiri yazıları taranarak poetikası kurulabilir sonradan. Eleştiri yazılarımız aslında poetikamızı belirginleştiren bir uğraştır.

Gene de öykü eleştirisi yazmayan çok sayıda öykücü vardır. Çünkü bu biraz da mizaç meselesidir. Kalem yatkınlığıdır. Her kalemin harcı değildir. Sohbetlerinde başka öykücülerin eserlerinden sık sık bahseden bir yazar, hiç eleştiri yazısı yazmamış olabilir. “Tarzı” değildir.