Sonu olmayan ve dilsiz doğan bir kitap: Kum Kitabı

İnsanın idrak sınırlarını aşan, sırrına vakıf olunamayan, gizine erişilemeyen, başlangıcı ve sonu olmayan bir kitap: Kum Kitabı.
İnsanın idrak sınırlarını aşan, sırrına vakıf olunamayan, gizine erişilemeyen, başlangıcı ve sonu olmayan bir kitap: Kum Kitabı.

Başlamak, insanın yapabileceği bir eylemken; başlangıçtan başlamak, Kum Kitabı’nın ilk sayfasına ulaşmaya çalışmak gibidir. Yani mümkün değildir.

Arkhe

Borges’in “Kum Kitabı” adlı öyküsü, bir İncil satıcısının kapıyı çalmasıyla başlar.
Borges’in “Kum Kitabı” adlı öyküsü, bir İncil satıcısının kapıyı çalmasıyla başlar.

Borges’in “Kum Kitabı” adlı öyküsü, bir İncil satıcısının kapıyı çalmasıyla başlar. Yabancı, ev sahibine İncil sattığını, eğer isterse ona kutsal bir kitap gösterebileceğini söyler. Elden ele dolaşmış, eski, ağır bir kitaptır bu. İncil’i Bikanir sınırında, en alt kasttan bir adamdan aldığını söyleyen yabancı, kitaba adını veren düşünceyi şöyle açıklar: “Kitabın adının Kum Kitabı olduğunu söyledi bana, çünkü kitabın da kumun da ne başı var ne sonu.” Daha sonra İncil satıcısı, anlatıcıdan kitabın ilk sayfasını bulmasını ister. Fakat anlatıcının çabası boşunadır. Çünkü kitabın kapağı ile eli arasında daima sayfalar vardır.

Yabancı, bir türlü ilk sayfaya ulaşamayan anlatıcıdan son sayfayı açmasını istediğinde de aynı şey olur. “Olamaz ama olur işte.”Anlatıcı, kitabı yabancıdan değiş tokuş ile satın alır ama yabancıyı ne bir daha görür ne de adını öğrenir. Kitapla baş başa kaldığında önce çalınacağı korkusu duyar. Sonra rüyaları kitabın tutsağı olur. Onu yok etmeyi, yakmayı bile düşünür.

En sonunda içinde dokuz yüz bin kitap bulunan Ulusal Kitaplık’a gelir; Kum Kitabını rafların birine, gözden ırak bir yere koyarak oradan ayrılır.

Agenetos

Kitabın elden ele, coğrafyadan coğrafyaya, insandan insana dolaşmış olmasıyla ruhunda zamanı bir miktar barındırıyor olması; hangi yüzyıldan kaldığının bilinememesiyle zamansızlığını anlatması; başlangıçtan başlamanın ve sona erişmenin ulaşılamazlığı onu büyülü bir nesne yapar. Öyle bir kitap ki kutsal; sözden yazıya, sesten harfe doğru kendi içinde de bir yolculuğa çıkar. Başlangıcı ve sonu olmayan bir kitap olarak Kum Kitabı, esasında bir kutsal metin, İncildir (Holy Writ1). Dinin sonsuzluk vaadi; Tanrı’nın “tek doğurulmayan, tek ezeli olan, tek başlangıcı olmayan, tek gerçek, tek ölümsüz olan, tek bilge, tek iyi ve tek muktedir olan”2 olmasıyla Tanrı’nın sözlerinin de sonsuz zamanda akması yani söz’ün sahibinin gücünü taşıması noktasında özel bir kitaptır.

Aletheia

İnsanın idrak sınırlarını aşan, sırrına vakıf olunamayan, gizine erişilemeyen, başlangıcı ve sonu olmayan bir kitap: Kum Kitabı. Böylesi bir kitap, insanın gerçeklik algısını zedeleyebileceği için anlatıcı da kitabı yakmak, yok etmek, kaybetmek, zihninden silmek arzusundadır. Anlayamadığı, akıl ile kavrayamadığı bu büyülü nesneyi unutmak ister. Çünkü biz insanlar, “Tanrı’yı akılla göremez ama Sina Dağı’ndan inen bulutun bizi sarmalamasına izin verirsek O’nun varlığını hissedebiliriz.”3 Borges’in sonsuzu imleyen büyülü bir nesne olarak “kitabı” seçmesi de düşündürücüdür. Kitap, sayfalardan; sayfalar da üzerinde yer alan sayılar ve harflerden oluşur. Bu bağlamda insan bilinen rakamları kullanarak sonsuza kadar giden sayılara; belirli harflerden oluşan alfabeyi kullanarak da sınırsız sözcük ve cümle üretmeye varır.

  • Genesis
  • Peter Sloterdijk, Frankfurt derslerinde Borges’in Kum Kitabı’nı “Başlamanın Poetikası” bağlamında okur. Alman felsefeciye göre, başlamak ve başlangıçtan başlamak farklı şeylerdir. İnsan daima bir yerden başlar. En baştan başlamaz. Başlamak, insanın yapabileceği bir eylemken; başlangıçtan başlamak, Kum Kitabı’nın ilk sayfasına ulaşmaya çalışmak gibidir. Yani mümkün değildir. Sloterdijk, var olmanın başlangıcı ve dil başlangıcının aynı anda gerçekleşmediği düşüncesinden hareket eder. Bu eş zamansızlık neticesiyle ilk sayfa (varlık, doğum) ile açtığımız sayfa (dil bilinci, şimdi) arasında daima sayfalar yahut boşluklar olacağını ileri sürer. Çünkü “Dil başladığı zaman varlık çoktan oradadır; varlıkla başlanmak istenildiğinde dilsizliğin kara deliklerine düşülür.”4

Khronos

Genel bağlamda dilin, özel bağlamda dildeki zamanların tahkiye için biçilmiş kaftan olması; insanın kendini hikâyeler içinde anlaması ve anlatması esasında bize insanı da anlatır. İnsan, içinde yaşadığı dünyayı anlamak ve bu yaşam bilgisini diğer insanlara anlatmak üzere yaşamını sürdürmekte ve tüm insanlığın yaşamını sürdürmesinde yardım etmektedir. Bu bağlamda mitlerin insana yardım ettiği söylenebilir. Mit, katlanılamaz’ı katlanır kılma5 işleviyle insanı kaos karşısında diri tutacak olandır. Sloterdijk bu noktada şöyle der: “İnsan, başlangıç deliğini öykülerle tıkar ve kendi, başlangıcı olmayan bir varlık olduğundan kendini öykülere dolamaya başlar.”6 Bu bağlamda “Bir yaprağın saklanacağı en iyi yerin bir orman olduğunu”7 bilen anlatıcı kitabı kitapların arasına nasıl saklayıp gidiyorsa Borges de, “Kum Kitabı” adlı öyküsünü yazı ile kalıcı kılarak onu dünyadaki tüm öykülerin, tüm kitapların içine gizliyor.

  • 1 J.L. Borges, Kum Kitabı, İletişim Yay. 2015, s.136
  • 2 Karen Armstrong, Tanrının Tarihi, Ayraç Yayınevi, 1998. Ankara s.153
  • 3 Karen Armstrong, Tanrının Tarihi, Ayraç Yayınevi, 1998. Ankara s.160
  • 4 Peter Sloterdijk, Dünyaya Gelmek - Dile Gelmek, Salkımsöğüt Yay. 2005, s.35
  • 5 Bilgin Saydam, Deli Dumrul’un Bilinci, Metis Yay. 2017, s.64
  • 6 Peter Sloterdijk, Dünyaya Gelmek - Dile Gelmek, Salkımsöğüt Yay. 2005, s.35
  • 7 J.L. Borges, Kum Kitabı, İletişim Yay. 2015, s.139