"Sanatçı kendine sipariş verdiği zaman özlediği resmi yapar."

SanatçıDevrim Erbil

Türk resminin 60 yılının canlı tanığı usta ressam Devrim Erbil; hayatının dönüm noktalarını, sanat anlayışını, İstanbul'u, gelecek planlarını ve daha birçok konuyla alakalı düşüncelerini GZT okurlarıyla paylaştı.

Çok küçük yaştan beri resim ve şiirle uğraştığınızı biliyoruz. O yıllara gidersek sanat hayatınızdaki “dönüm noktaları” diyebileceğiniz olaylar nelerdir? Bu çok zor ve çok ilginç bir soru. Çünkü insanın yaşamının dönüm noktaları dediğimiz zaman bunların içinde en önemli olan şeylerden birisi işini ve mesleğini seçmektir. Ben dönüm noktası olarak bunları alıyorum. Ben lisede resim yapıp, sergiler açıyordum. Gece belli bir saate kadar derslerime çalıştıktan sonra 12’den 2’ye kadar resim yapıyordum. Bütün hayatım böyle geçti. Çok kararlıydım. Bir yandan da edebiyatla uğraşıyordum. Öyküler ve yazılar yazıyordum. Lisedeki derslerim dışında bir yandan da resim yapıyordum. Bu arada şunu da söyleyeyim; baya başarılı bir öğrenciydim. Bizim zamanımızda her dönem iftihar vardı. İftiharla geçerdim. O bir sorumluluktu. Kendime, aileme ve ülkeme karşı bir sorumluluktu. Bir şeyler yapabileceğimi biliyordum. Hepsini beraber yapma duygusu o zamandan başladı. Hala daha bir tek işi değil birçok işi yapmak için kendimi programlıyorum. Yapmaya çalışıyorum ve yapıyorum. O zaman meslek seçimi konusunda hiçbir tereddüdüm olmadan liseyi bitirince kalktım geldim ve akademinin sınavlarına girdim. Sınavları kazandım ve ressam olacağım diye başladım.

Akademisyen olmak, profesör olmak, ünlü olmak, sanattan para kazanmak, yaşamını sanatla beraber yürütme şansı gibi şeyler hiç aklıma gelmezdi. Ben sadece resim yaptığım zaman mutlu olacağımı hissettiğim için ve o beni alıp götürecek, hayatımı dolduracak, hayatımı anlamlı kılacak bir olay olduğu için hep resim yapmayı düşledim. Hala daha o heyecan içindeyim.
Türk ressam Devrim Erbil 1937 yılında Uşak’ta doğdu.
Türk ressam Devrim Erbil 1937 yılında Uşak’ta doğdu.

Katıldığını bir panelde “Sanat zaten direnmeyi gerektirir. Her şeye rağmen, tüm olumsuzluklara rağmen azmedeceksin, direneceksin.” diyorsunuz. Sizi bu zamana kadar en zorlayan durum neydi? Ben başlangıçtan değil de sondan geriye doğru giderek şöyle düşünüyorum; Türkiye’de sanat ortamının oluşması çok yakın zamanlarda yani 70’lerden sonra gerçekleştirilmiştir. Burada da isim yapmış sanatçılar için sanat yapmak güzeldir. Ama gençlerin bu sanat ortamının olmamasından ötürü çok sıkıntılar çektiklerini biliyorum. Bunun düzeltilmesi gerektiğine inanıyorum. Bu düzeltmede ne ile olur? Bir takım desteklerle olur. Sanatın gerekliliğini duyan bir devlet sanat politikasıyla ya da bir takım kurumların, yerel yönetimlerin sanata daha yakın olması ile olur.

Bugün bir genç sanata başlayıp sanat yapamıyorsa onun eğitim yılları boşa geçmiş demektir.
1955'de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü`ne girdi. Galeride Halil Dikmen`in, atölyede Bedri Rahmi Eyüboğlu`nun öğrencisi oldu.
1955'de İstanbul Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Resim Bölümü`ne girdi. Galeride Halil Dikmen`in, atölyede Bedri Rahmi Eyüboğlu`nun öğrencisi oldu.
1965'de İspanya Hükümeti`nin verdiği sanat bursunu kazanarak gittiği Madrid ve Barcelona`da başladığı meslek araştırma ve incelemelerine Paris ve Londra`da devam etti.
1965'de İspanya Hükümeti`nin verdiği sanat bursunu kazanarak gittiği Madrid ve Barcelona`da başladığı meslek araştırma ve incelemelerine Paris ve Londra`da devam etti.
1985'de Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanlığı,1988'de Yıldız Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Başkanlığı,1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevine getirildi.
1985'de Mimar Sinan Üniversitesi, Güzel Sanatlar Fakültesi Resim Bölümü Başkanlığı,1988'de Yıldız Üniversitesi Güzel Sanatlar Bölümü Başkanlığı,1990 yılında Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Fakültesi Dekan Yardımcılığı görevine getirildi.
1991'de Devlet Sanatçısı Ünvanı ile onurlandırılmıştır.
1991'de Devlet Sanatçısı Ünvanı ile onurlandırılmıştır.
Eskiden anlamsız zamanlarımın vebalini öder gibi, bununla bir hesaplaşma yapar gibi her anımın sanatla dolu olmasını düşünerek çok yoğun bir tempoda çalışıyorum.

Geriye bırakacak iz için mekânları hazırlıyorum. Bir müze projem var. Balıkesir’de benim için bir müze var. Ama orada daha çok kendi eserlerimi koyarak bencil olmamak adına öğrencilerimin, yakınlarımın, akademisyen arkadaşlarımın bağış eserlerinden oluşan bir müze var. Benim orada çok resmim yok. Ama şu anda kendi eserlerimin topluca sergileneceği bir yer olarak müze hazırlığı içindeyiz. Projeler tamamlandı. İnşaatlar başlayacak. Orada bütün yaptıklarımın bir hesaplaşmasını kendimle yapıp zamana bırakmak için bu müze projesi içindeyim. Arşivimi topluyorum. Kitaplar hatta şimdi besteler yapılıyor. Sonatlar yazılacak. Edebiyatçılar ve müzisyenler ilgileniyorlar. Bu ilgi ve sevilir olmak beni mutlu kılıyor. Son söz olarak da, geçenlerde diş doktoru arkadaşım şunu söyledi; muayenesinde bir resmim var. Bana dedi ki, "Hocam anlayanda anlamayanda sizin resminizi seviyor." Bu benim için çok önemlidir. Demek ki benim kullandığım anlatım biçimi, renkler, üslubumun insanların içindeki hassas bir tele dokunuyor, duyarlılığına dokunuyor. Herkes kendi kültürü oranında bir sanat eserine bakar ama anlayan başka, anlamayan başka türlü bakar. Demek ki birçok kesimle benim resimlerimin bir alışverişi var. İnsanlarla bir alışverişi olan, onlara bir şeyler verebilen, bir duyarlılığı aşılayan resim anlayışını temsil ediyorsam bu benim için yaşamın anlamı demektir.