Bir fotoğraf üzerinden kadın özgürleşmesi miti

MESUT BOSTAN
Abone Ol

1940’ların “film noir”larında kadınlara tekinsiz bir hava katarak onları “femme fatale”a dönüştüren bu kompozisyon daha öncesinde sigara reklamlarında kullanılıyor. Sigmund Frued’un Amerikalı yeğeni ve halkla ilişkilerin mucidi olarak görülen Edward Bernays, kadınların sigara tüketimini yaygınlaştırmak gerektiğinde sigara ile kadın özgürleşmesi fikrini bağdaştırmayı aklediyor.

Mitlerle sarılmış bir hayat yaşıyoruz. Dünyada sosyal hercümerç hızlandıkça ortalığa yayılan toz ve duman da artıyor. Bir konuda gerçek bir bilgi edinmenin yolu, artık her şeyi derinlikli bir şüphe süzgecinden geçirmekten geçiyor.

Kültürel İktidar Strikes Back
Cins

Bir süre önce ülkenin önde gelen fıkıh profesörlerinden biri köşe yazısında sağlığa zararlı olduğu için haram olduğu içtihadında bulunduğu sigaranın kadınlar tarafından içilmesinin ayrıca ayıp olduğunu tartışmalı bir ifadeyle dile getirdiğinde kadınından erkeğine birçok kişi infiale uğradı. Hemen ardından özür dilemesine rağmen bir grubun, hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunmasına engel olamadı. Bu tepkilerden biri de, adını şimdilerde ana akım medyada felsefeci olarak tanıtılan ve özellikle kentleşme politikaları konusundaki eleştirileriyle bu mecrada ilgi toplayan ancak geçmişte uzun müddet İslami siyasi eğilimi olan medya organlarında yazmış bir köşe yazarının “reçel yapamayan İslamcı kızlar” sözünden alan, bir internet sitesinden geldi. Fıkıh profesörünün sözleri başlığa çekilerek başörtüsüyle bale yapan bir kızın fotoğrafını da içeren bir kolaj paylaşılmıştı.

Bir yürüyüş esnasında önceden tasarlanan şekilde “özgürlük meşalelerini” yakan kadınlar fotoğraflanıyor ve gazetelere dağıtılıyor. Böylelikle o zamana kadar tabu kabul edilen kadınların sigara içmesi olayı kadın özgürleşmesi fikrine dair önde gelen imgelerinden biri haline geliyor.

Kolajın merkezini ise geçen sene bu zamanlarda çekilen bir fotoğraf işgal ediyordu. “Sigara içen çarşaflı kadın.” Fotoğrafın orijinalinde yer alan zafer (V) işareti yapması gibi bazı unsurlar kasıtlı ya da kasıtsız bir şekilde dışarıda bırakılmıştı.

Fotoğrafın orijinali ise hatırlanacağı gibi Suriye’de Menbiç kasabasının PKK’nın Suriye koluna bağlı militanlar tarafından, o dönem Türkiye’nin ifade ettiği kırmızı çizginin aşılması anlamına gelecek şekilde, ele geçirildiği zaman basına servis edilmişti. Bu fotoğrafa şimdi biraz daha yakından bakmak bize bu fotoğrafın ne anlattığına dair bir açıklık sağlayabilir. Fotoğrafta üç tane çarşaflı kadın görünüyor. Ancak muhtemelen bulundukları yüksek yerde, bir kamyonet kasası olmalı, daha fazla sayıdalar. Kamyonet kasalarında taşınan insanlar görüntüsü Suriye iç savaşının başından beri medyada sıklıkla karşılaştığımız bir görüntü. Bu görüntünün ekranlara gelmesi genellikle savaş haritalarındaki gelişmeleri çalışılmış grafiklerle bir tür oyun kabilinden sunan medyanın mod değiştirdiği anlara denk gelir. Biraz da insan hikayesi denerek sunulan bu görüntülerde savaş temaşasından alınan hazza eşlik edecek vicdan azabı da yaratılmış olur. Bir yerlerde insanlar ölüyor ya da yerinden ediliyordur ve biz evimizde TV’den ya da bilgisayardan bu görüntüleri izlerken biraz da kendi halimize şükrederiz. Suriye ve Irak büyük bir demografik operasyona tabi tutulurken bu görüntünün bizde yaratacağı son şeylerden biri bu insanların kim olduğu ve nereden çıkıp nereye gittikleridir. Fotoğrafta yüzü bize dönük olan iki kadın vardır. Bir kadını ise sadece arkadan görürüz. Sol elini başının altına almıştır. Yüzünü görmediğimiz için ancak düşünceli olduğunu tahmin edebiliriz. Yüzü bize dönük olan kadınlardan birinin ise gözleri çarşafının gölgesinde belli belirsizdir. Dudaklarında ise mutedil bir gülümseme. Bu kadınların eşlerinin nerede olduğu sorusu yine fotoğrafın bizde uyandıracağı sorulardan biri değildir. Bu kadınlar kamyonetle bir yerden diğerine taşınırken eşleri ya da ailelerindeki diğer erkekler nerededir? Ölmüşler midir? Ya da halen onları “kurtaran” PKK militanlarıyla savaşmaktalar mıdır?

Kadının yüzündeki gülümsemenin bize vazettiği tek açıklama bu kadınların zorla alıkonuldukları bir yerden kurtarılmalarını anlatır. Eğer geride kalan yakını oldukları bir erkek varsa bile onun akıbeti konusunda pek de dertli gözükmemektedirler. Bunu da kolayca doğuda erkeklerin kadınları kendilerine köle haline getirdiğine dair oryantalist fantezi kalıbına uydurmak mümkündür. Çoğunun kadınlardan oluştuğunu bildiğimiz, çünkü medyada en çok kadın militanlar gösterilir, PKK’lılar sadece insanları “kafa kesen canilerin” elinden kurtarmakla kalmaz aynı zamanda cinsel bir devrim de gerçekleştirirler. Hatta yakın zamanda örgüt bünyesinde bir LGBT bölüğü oluşturulduğu haberi de medyada yer bulmuştur. Ancak örgüt nedense bunu yalanlama gereği duyar. Yine de Marie Claire dergisine bile dosya konusu olan militanlarıyla PKK’nın “kadın özgürleşmesi”ne ideolojik şalalasında geniş bir yer ayırdığı kesindir.

Artık fotoğrafın asıl kahramanına gelelim.

Artık fotoğrafın asıl kahramanına gelelim. Bıçkın gülüşüyle bir elinde artık külü dökülmek üzere olan sigarasından derin bir nefes çekerken diğer eliyle de zafer işareti yapan çarşaflı kadına yani. Bu fotoğrafın yanı sıra haberde kullanılan diğer fotoğraflarda kadınların çıkardıkları çarşafları yaktıkları görülüyor.

  • Bu fotoğrafta ise kadınlar çarşaflarını muhafaza ediyorlar. Bu da zafer işareti yapan çarşaflı kadın imgesinin bilinçli ya da bilinçsiz bir yeniden üretimi anlamına geliyor. Yeniden üretim diyorum çünkü bununla ilk karşılaşmamız değil.

2014 yılında Amerikan işgalinin onuncu yılını tamamladığı bir dönemde Bağdat’ta sandığa giden çarşaflı kadınlar da zafer işareti yapıyordu. Bir parmaklarında oy verdiklerini ifade eden mor renkli boyayla. Aynı kompozisyon işgal sonrası yapılan ilk seçimden beri tekrar ediliyor. Ancak gidip eski fotoğrafları araştırmadıkça kimsenin hatırlayacağı bir imge haline gelmiş değil. Öte yandan zafer işareti yapan örtülü kadın fotoğrafları en azından İran’da reformist sayılan muhalifleri hatırlatacak düzeyde bir tanınırlığa sahip. Fakat bizim ele aldığımız fotoğrafın mit oluşturma gücü hepsinden yüksek görünüyor. Bunu da biraz karşısına konumlandırılan düşmana dair ideolojik anlatının başarısından devşiriyor. Bu noktada zafer işaretinin kökenini de hatırlamakta fayda var. Zafer işareti İkinci Dünya Savaşı sırasında Nazi işgali altındaki Belçika’da sivil bir “uyanış” yaratabilmek amacına matuf bir çabanın ürünü.

Mitler bütün buyurganlıklarıyla ne söylediklerinden çok neyin söylenmesine müsaade etmedikleriyle ideolojik işlevini tamama erdiriyor.

Ne var ki savaş sonuna kadar Churchill başta olmak üzere Müttefik liderlerin yaygın kullanımına rağmen beklenen etki insanlarda oluşturulamıyor. Ancak savaş sonrasında zafer kesinleştiğinde zafer işareti Müttefiklerin üstünlüğünün bir sembolü olarak kabul görüyor. Bunun Suriye’deki savaşta karşılığı da aşağı yukarı benzer. Bu işaret bir Amerikalı generalin “oraya bir yere demokratik lafını sıkıştırın” diyerek yeni bir isimlendirmeyle makbul hale getirildiğini söylediği çoğunluğunu PKK’lıların oluşturduğu Amerikan destekli militanların bu savaşta alametifarikalarından biri. Stalinist bir örgütün Batı İttifakı’nın sembolünü benimsemesindeki ideolojik zorlamayı göz ardı etsek bile bu örgütün propaganda amacıyla kullandığı bir fotoğrafta çarşaflı bir kadının bu işareti yapmasını anlamlandırmak için daha fazla ideolojiye ihtiyacımız var gibi görünüyor. Bunu da bize sigara içen kadın pozunun ürettiği cinsel başkaldırı anlatısı sağlıyor.

İsyankar bir jestle sigara içen kadın imgesi nerede olursa olsun artık belirli bir tanınırlığa sahip.

Bir mitin en büyük özelliği ortaya koyduğu imgeyi işine geldiği gibi tarihsizleştirip bir tür kavrama dönüştürmesinde yatıyor.

İsyankar bir jestle sigara içen kadın imgesi nerede olursa olsun artık belirli bir tanınırlığa sahip. Bunu mümkün kılan da bu imgenin yıllar boyunca biriktirilen bir imge destesinin üzerine gelmesidir.

1940’ların “film noir”larında kadınlara tekinsiz bir hava katarak onları “femme fatale”a dönüştüren bu kompozisyon daha öncesinde sigara reklamlarında kullanılıyor. Sigmund Freud’un Amerikalı yeğeni ve halkla ilişkilerin mucidi olarak görülen Edward Bernays, kadınların sigara tüketimini yaygınlaştırmak gerektiğinde sigara ile kadın özgürleşmesi fikrini bağdaştırmayı aklediyor.

Bir yürüyüş esnasında önceden tasarlanan şekilde “özgürlük meşalelerini” yakan kadınlar fotoğraflanıyor ve gazetelere dağıtılıyor. Böylelikle o zamana kadar tabu kabul edilen kadınların sigara içmesi olayı kadın özgürleşmesi fikrine dair önde gelen imgelerinden biri haline geliyor. Sonrasında sigara firmaları sigarayı kadının feminen görüntüsünü kıracak şekilde erkeksi kadın jestinin parçası haline getiriyorlar.

  • Sigara kadının “penis kıskançlığı”nı doyuran bir ikame, erkeğin otoritesine başkaldırmasını sembolize eden bir silah ve nihayetinde kadını keyif alabilir bir özneye çeviren sihirli bir değnek olarak iş görüyor.

Sigara içen çarşaflı kadın fotoğrafına ideolojik arka plan sağlayan da bu yüz yıllık kadın özgürleşmesi miti oluyor.

Mitlerin birçok özelliğinden bahsettik. Ancak bir tanesi bugün önem kazanıyor. Mitler bütün buyurganlıklarıyla ne söylediklerinden çok neyin söylenmesine müsaade etmedikleriyle ideolojik işlevini tamama erdiriyor. Sigara içen çarşaflı kadın fotoğrafı da Irak’ta ve Suriye’de Amerikan işgalinin, bu işgalin sürmesi için tasarlanan etnik ve mezhepsel çatışmaların, bu çatışmalarda vahşice katledilen insanların ve tecavüze uğrayan kadınların üzerinde yükseliyor.

Sıfır bir Adana sosyalizmi geri mi dönüyor?
Cins

Tabii sadece bunu yapmıyor. Bütün bu siyasi etkinliğinin ötesinde başta bahsini ettiğimiz tartışma özelinde de görülebileceği gibi gündelik hayatı da yeniden tanzim ediyor. Artık öyle ya da böyle bu imgenin ait olduğu özgürlük mitolojisiyle ters düşen her şey Amerikan silahlarının hedefine yerleştiriliyor.