Afrika'da Türkiye duası

Çünkü Afrika’da dünyanın en samimi, Allah’a en yakın duaları var.
Çünkü Afrika’da dünyanın en samimi, Allah’a en yakın duaları var.

Afrika arşa en yakın yerdir. Yoklukla bereketlidir. Yokluğu aziz bilen insanların toprağıdır. Türkiye duasına her biri yüksek sesle âmin dediler. İşte bu âmin düşmanın tepesine inen bombalara yön gösteren, cephedeki Mehmed’in kalbine sekinet veren bir gücü taşıyor.

Fetih

Öğrencilerle bir arada Fetih suresi okuduk. Türk askerinin galibiyeti için. Dedim ki Türkiye’nin Afrika’ya ihtiyacı var. Çünkü Afrika’da dünyanın en samimi, Allah’a en yakın duaları var.

Çünkü bu yoklukla Afrika arşa en yakın yerdir. Yoklukla bereketlidir. Yokluğu aziz bilen insanların toprağıdır. Türkiye duasına her biri yüksek sesle âmin dediler. İşte bu âmin düşmanın tepesine inen bombalara yön gösteren, cephedeki Mehmed’in kalbine sekinet veren bir gücü taşıyor.

Bidat

Kreşimizde bir mevlit programı icra ettik. Efendimizden bir iki kelam ettim. Çocuklar ilahiler söylediler. Sonra duydum ki bazı veliler çocuklarını o gün göndermemişler okula. Niçin mevlit kutluyormuşuz?

Dinden vazgeçirmek istediler. O, “Allah bir” dedi. Vücuduna taş koydular. “Allah bir” dedi. Türkler sizleri de batının bütün bu zulümleri karşısında direnen, dinlerine sahip çıkan Bilaller olarak görüyorlar, öyle muhabbet besliyorlar dedim. İyi dedim.


Bidat değil miymiş? Bu hastalıklı bakış açısının insanları getirdiği yere bakınız. Peygamberi anıyoruz yahu peygamberi. Allah anmış onu Kur’an’da biz mi anmayalım! Vahhabiliğin Afrika’ya ettikleri. Buradaki büyüklerden biri söyle demişti bana: “Arabistan’a gidenin kalbi katılaşıyor, merhametsiz bir insan haline geliyor.” Afrika’dan Arap ülkelerine okumaya giden çok. Suriye’de okumuş olanlar, ehl-i sünnet çizgisinden ayrılmamışlar. Ama Arabistan’da eğitim görmüş olanların akidelerinde ciddi bozulmalar olmuş. Bir köyde Müslüman olmak isteyen gence babasının söylediklerini duyunca o gencin babasının Müslümanlık olarak sadece Vahhabiliği gördüğünü anlıyorsunuz. ‘Oğlum’ demiş adam ‘sen de bizim köydeki şu falan gibi mi olmak istiyorsun? Müslüman olduktan sonra kimseye selam vermez oldu, kimsenin ikramını kabul etmez oldu. Kimseye bir şey vermiyor. Annesinin yaptığı yemekleri yemiyor. Babasına asi davranıyor. Sen bunun gibi biri mi olmak istiyorsun?’ Çocuk vazgeçmek üzereyken onu İslam’a davet eden genç, bizim buradaki derviş yerlilerin de yardımıyla Müslüman olmaya ikna ediliyor. Selefi akım küffarın İslam’ı katı ve yaşanmaz bir din olarak gösterme gayretlerine destek oluyor, bilerek veya bilmeyerek.

Kuyu

Bir yakın köydeyiz. Köyün en büyüğü konuşuyor. Dedi ki: “Buraya bana misafir olarak gelen şu adama - o köye İslam’ı tebliğ etmek için gelen Ticani tarikatının şeyhlerinden birini gösteriyor- ikram etmek için o anda evimde su yoktu. Çünkü köyümüzün kuyusu yok. Çeşmesi yok. Getirmek için de misafirimi bırakıp gidemedim. Durumu anlayınca bana dedi ki köyün kralı ile konuşalım. Burkina’da Türklerin bir vakfı olduğunu duydum. Onlara gidip yardım isteyelim.

Kreşimizde bir mevlit programı icra ettik.
Kreşimizde bir mevlit programı icra ettik.

Kralı da alıp Türklere gittik. Onlar da çok kısa zamanda köyümüze kuyu açtılar. Allah onlardan razı olsun.” Türkiye’den gelen misafirlerimizle birlikte adamı dinliyoruz. Gözlerimiz dolu. Sonra köyün büyüğü şöyle güzel bir kelam ile bitirdi sözünü: İnsan çok mutlu olduğunda çok konuşmamalı çünkü hatalı sözler söyleyebilir. Sonra 75 kişi ile birlikte köyün kralı yüksek sesle kelime-i şehadet getirerek Müslüman oldu. O köye su kuyusu açtıran sen nasıl bir niyetle gönderdin ki o yardımı, bir ırmak gibi gönüllere doldu.

  • Köyü sevince boğan o su damlaları kurumuş dudaklara neler fısıldıyor şimdi? Nice zamandır kupkuru olan kuyuda bir Yusuf gibi kurtarıcılarını bekleyen o insanlar senin güzel niyetin, kanında akan o akıncı beyi dileriz ki bu insanları zengin, imanlı ve huzurlu sabahlara taşır.

Bilal

Uzaklardan gelmiş Afrikalı misafirlere bir konuşma yaptım. Konuşma sonunda sorulardan biri şöyleydi: “Araplarla Türkler arasında çok fark var. Araplardan biri bizi görünce derimize dokunur acaba altından bir şey çıkar mı diye bakar. Bizi çok hoş görmezler. Ama Türkler çok seviyor bizi neden, çocuklarınız bile başka bakıyor bize? Ben çok az Türkiye’de bulundum. Bu sevgiyi derinlemesine yaşadım. Dedim ki bu muhabbet bize ecdattan yadigâr. Mazlumun yanında olmak. Bizler zamanında Yahudilere bile kucak açmışız. Allah’ın Türk’e bir ihsanı bu. Türkiye’de Afrika’yı bilen biri sofraya oturduğunda acaba şimdi onlar ne yiyor, bir şeyler bulabiliyorlar mı diye düşünür, elini lokmalara öyle uzatır.

Sonra Türkler bir siyahî gördüğünde hemen Bilal-i Habeşî’yi hatırlarlar. Hepinizi Bilal olarak görürler. Bilal, peygamberimize en çok muhabbet edenlerden biriydi. O vefat edince Şam’a gitti. Medine’de duramadı. Hiç ezan okumadı ondan sonra. Bir kez çok istediler, denedi, yarısına gelmeden ağladı tamamlayamadı. Küfre boyun eğmedi. Dinden vazgeçirmek istediler. O, “Allah bir” dedi. Vücuduna taş koydular. “Allah bir” dedi. Türkler sizleri de batının bütün bu zulümleri karşısında direnen, dinlerine sahip çıkan Bilaller olarak görüyorlar, öyle muhabbet besliyorlar dedim. İyi dedim.