Bismillahla okura bir mektup

cns
cns

Hâlin kalmadı. Kaçmak istiyorsun. Kaçmak ama ne modern bir kelime, gâvurca biraz…Reset kurtarmıyor artık format atman lazım kendine, öyle diyorsun, mekanikleştin çünkü.Biliyorum, ben de senin gibiyim.

Bugün öyle siyaset falan konuşmayacağım. Ne birilerine kızdım, ne birilerinin omurgasına sövüyorum, ne de kimsenin kafasını kırmak istiyorum. Sen de çok sıkıldın değil mi?

Ölümler, cesetler, akan kanlar, patlayan bombalar, trafi k kazaları, trafi ğin kendisi, bolca egzoz dumanı, motor sesleri, beton rengi, mesai saatleri, haber bültenleri, bağırışlar, okul, sınav… Çok sıkıldın değil mi sen de?

Herkes birbirine bağırıyor, herkes birbirine küfrediyor. Bunlar seni de çok yordu değil mi? Bunlardan yorulmaktan, bunları konuşmaktan, bunları eleştirmekten bile yoruldun. Hâlin kalmadı. Kaçmak istiyorsun. Kaçmak ama ne modern bir kelime, gâvurca biraz… Reset kurtarmıyor artık format atman lazım kendine, öyle diyorsun, mekanikleştin çünkü. Biliyorum, ben de senin gibiyim.

Herkes birbirine bağırıyor, herkes birbirine küfrediyor. Bunlar seni de çok yordu değil mi? Bunlardan yorulmaktan, bunları konuşmaktan, bunları eleştirmekten bile yoruldun.

Mekanikleştin çünkü ‘format atmam lazım kendime’ dediğin hep bundan. Hâlbuki format ne? İnsan format atılabilen değil, besmele ile yeniden başlayabilen varlık. İnsan, fıtratının dışına çıktığı an içine içine eriyen bir varlık. Elini topraktan, elini ağaçtan, elini çamurdan çıkardığı an yok olmaya başlayan varlık. Psikologların, psikiyatrların, anti-depresanların neden bu kadar revaçta olduğunu anlıyor musun şimdi?

Allah, Âdem aleyhisselâmı balçıktan yarattı ve cesedini, henüz ruhu üfl enmediği halde cennette bir yere yatırdı. Öylece uzanmıştı Âdem olacaklardan habersiz. Şeytan geldi ve Âdem’in ruhsuz cesedini bütün hırsıyla tekmeledi. İşte İblis’in o günkü tekmesi bugün yaşadıklarımızın bir işaretiydi. Bugün olanlar hep o tekmeyle başladı. O gün bugündür tekme yiyip duruyoruz. Hayır hayır, arabesk bir şeyden bahsetmiyorum, aksine baya bir gerçekten bahsediyorum. O gün, Âdem babamızın vücudu morardı mı bilmiyoruz ama bugün bizim her yanımız mosmor. ‘Her günah kalbe bir siyah bir leke bırakır, eğer tövbe ederse o leke silinir, etmezse o siyah nokta zamanla bütün kalbi karartır’ buyurmuş Allah Rasûlü. İşte şimdi vücudumuz o tekmeyle mosmor, kalbimiz o lekelerden simsiyah.

Eksik olan ne diye soruyoruz. Bir şey var evet, yarım bir şey. Eksik bir şey var demenin klişesine bile sığınamaz olduk. Kafka, Sartre, Camus falan okuyorsun, varoluşsal kaygılardasın, varlığının anlamını sorguluyorsun; neden varım, her şey çok saçma diyorsun. Hâlbuki Müslüman’ın varoluş kaygısı olur mu? Müslüman’ın saçma’sı nedir? Şairin dediği gibi “hayat saçma sapan” mıdır gerçekten? Bunu daha sonra bir yazıda açıklayacağım sana ama şimdi başka konuşalım.

Siyaset konuşuyoruz olmuyor, ona buna saldırıyoruz, sövüyoruz, sayıyoruz olmuyor. Hiçbiri olmuyor ama bir şey var. Böyle bize nefes aldıracak bir şey var bilmiyoruz. Düşünsene eşref olarak yaratıldın, Allah’ın katında yaratılmışların en şerefl isin ama esfel olarak, yani sefi llerin en sefi li olarak ölme riskin çok yüksek. Bir yanda da havf u recâ. Umit ile korku arasında bir hayat… Hangisine yakın olsan rahmet. Hangisinden uzaklaşsan azab. İkinci tekil şahıs kullandığıma bakma, ben de senden farklı değilim.

Bugün, bu yazıyı okuduğun andan itibaren ne kalan ömrünün ilk anını yaşayacaksın. Kalan ömrünün ilk ânında sana Bişr-i Hâfî’yi anlatmak isterim.

  • Bişr, Merv şehrinin ulularından birinin oğluydu. Çocukluğu ve gençliğinde zenginlik ve refah içinde bir hayat sürdü. Bu sebeple de zengin bir ailenin şımarık oğlu olarak bolca eğlendi, yedi, içti, gezdi…

Babası öldü ve babasının bütün serveti kendisine kalınca günlerini meyhane köşelerinde geçirdi, bol bol içti. Bir ara tövbe etti ama kısa sürede ‘yüz bin kere tövbe eder gene şarap içeriz’ edasıyla eski hayatına döndü. Arkadaşları da parası için yanındaydı. Günlerden bir gün yine sarhoş olarak eve giderken yolda Allah lafzının yazılı olduğu bir kâğıt gördü, sanırım besmele vardı üstünde. Onu orada çamur içinde yerde bırakmaya içi elvermedi, yerden aldı, eve götürdü, temizledi, kokuladı ve duvara astı.

Sarhoş olarak eve giderken yolda Allah lafzının yazılı olduğu bir kâğıt gördü, sanırım besmele vardı üstünde.
Sarhoş olarak eve giderken yolda Allah lafzının yazılı olduğu bir kâğıt gördü, sanırım besmele vardı üstünde.

Aynı gece devrin ulemâsından biri bir rüya gördü, rüyada: “Bişr’e de ki; ismimi yerden alıp temizlediği gibi ben de onu temizlerim. İsmimi yüce gördüğü gibi ben de onu yüceltirim. Ona güzel kokular sürdüğü gibi ben de onu güzelleştiririm. İzzetime and olsun ki ismini hem dünya hem ahirette güzelleştiririm.” Rüyayı gören zât, Bişr’i aramaya koyuldu ve onu bir meyhanede buldu. Ona Allah’tan haber vereceğini söyleyince Bişr telaşlandı ve ağlamaya koyuldu. Adam rüyayı anlatınca oracıkta tövbe etti ve bir daha eski hayatına dönmedi. Rüyayı öğrendiği sırada ayakları yalın olduğu için o günden sonra bir daha ayakkabıyla gezmedi ve Hâfî (yalın ayak) lakabını aldı.

Soranlaraysa ‘tövbe ettiğim vakitte çıplak ayaktım, o zaman çıplak ayaklıyken şimdi giymeye hayâ ederim’ dedi ve Allah’ın velîlerinden bir velî oldu.

Bunu niye anlattım sanırım anladın. O eksik şey ne, onu da… Sarhoştan evliya çıkaran bir Allah’a aitiz. Bazıları âni bir durum karşısında korktuğu zaman şöyle bir tepki verir bilirsin: Bismillah tövbe! İşte tam ondan. Bişr, besmeleyi çamurdan kurtarınca Hâfî oldu. Besmele, her hayrın başıdır diyordu Bediüzzaman da… Anladın sen…

Dünyaya huzur bulmaya gelmedik, burası bir konfor yeri değil bizim için. Mü’mine zindan, kâfi re cennet kılınan dünyada, zindan içre zindan huzuru bizim için ama. Anneannem rahmetli hep söylerdi: “yımırtadan tavık çıkaran, gökleri direksiz yaratan Rabbim sen nelere kadîrsin.”