Delikanlı bir ablaaaa: Yıldız Tilbe

Yıldız Tilbe
Yıldız Tilbe

1950’lerde geçim derdi sebebiyle bir aile İzmir’e göç eder. Tuncelili anne bakkalda çalışarak, Ağrılı baba ise mevsimlik işçi olarak aileyi geçindirir. Zamanla ailenin altıncı çocuğu olur. Adını Yıldız koyarlar. Yıldız 1,5 yaşındayken üzerine kaynayan bir kazan devrilir. Bu, onun hayatta acıya karşı verdiği ilk ciddi sınavıdır.

O yıllarda 25 yaşında bir abla. Sene 1991. Basmane’de bir arkadaşıyla birlikte Pırlanta Pavyonunun önünden geçerken deli dolu haliyle arka­daşına: “Kız gel girelim buraya” der. O da “N’apıcan” diye sorar.

Cevap oldukça nettir: “Şarkı söyliycem. Burda çalışıcam”. “Aaa deli misin, kocan bırakır mı?” der. Cevap yine deli doludur: “Ben onu razı ederim, sen gel.”

İçeri girer girmez “Kim buranın sahibi?” diye sorar. Kibariye ve Ber­gen’i meşhur eden Cengiz Özşeker gelir:

- “Buyur”

-“Benim sesim güzel. Burada şarkı söylemek istiyorum”.

-“Söyle bakiyim.”

Artık, genç kadın, “Gülen Yıldız” adıyla sahnelerdeki yerini almıştır. Kısa sürede namı hızla yayılır. Tabii kocası ile de arası artık bozulmuş, bu nedenle evliliklerini bitirmeye karar vermişlerdir.


Genç abla “Ayaz Geceler” şarkısını söyler ve Özşeker’in iş teklifini alır. Kocasından allem eder kallem eder, pavyonda çalışmak için iznini alır. Artık, genç kadın, “Gülen Yıldız” adıyla sahnelerdeki yerini almıştır. Kısa sürede namı hızla yayılır. Tabii kocası ile de arası artık bozulmuş, bu nedenle evliliklerini bitirmeye karar vermişlerdir.

Hal böyleyken şarkı söylediği yere Sezen Aksu’nun geldiğini görür ve sahneden iner. Tuvalete giderken de sanatçının önüne geçer ve “Dinle beni.” der. Ardından patronun da ricasıyla yeniden sahneye çıkar ve sesinin güzelliğini Aksu’ya kanıtlar. Aksu, ondan vokalisti olmasını ister. 9 ay Sezen Aksu’ya vokalistlik yaptıktan sonrası malumdur; ama hikâyenin öncesi de vardır…

1950’lerde geçim derdi sebebiyle bir aile İzmir’e göç eder. Tuncelili anne bakkalda çalışarak, Ağrılı baba ise mevsimlik işçi olarak aileyi ge­çindirir. Zamanla ailenin altıncı çocuğu olur. Adını Yıldız koyarlar. Yıldız 1,5 yaşındayken üzerine kaynayan bir kazan devrilir. Bu, onun hayatta acıya karşı verdiği ilk ciddi sınavıdır.

Evlerine daha elektrik gelmediğinden geceleri, gaz lambası yakan bir aileydi onunkisi. Bazı geceler, sokağın sonundaki komşusunun camına dayanıp televizyonlarından istifade ederdi. Gece 12 oldu mu da eve he­mencecik dönüverirdi. Ama dönüş yolu karanlık olduğu için ve karanlık korkusunu yenebilmek için yol boyunca bağıra çağıra şarkı söylerdi. Komşular “Ne oluyor, yine mi Yıldız bu?” diye camları açarken, babası kapıya çıkar “Gel, gel bağırma” diyip onu içeriye alırdı.

Genç abla “Ayaz Geceler” şarkısını söyler ve Özşeker’in iş teklifini alır.
Genç abla “Ayaz Geceler” şarkısını söyler ve Özşeker’in iş teklifini alır.

Okumaya pek niyeti yoktu Yıldız’ın. Dolayısıyla ortaokul birinci sınıftan terk etti okulu. Bu, mahalle ortamlarının oldukça neşeli olduğu zaman­lardı. Açık hava düğünlerinde, sesinin güzel olduğunu bilen mahalleli­ler düğünlere onu çağırır, şarkılarını dinlerdi. Her gidişinde ise babası uzaktan onun sesini duyar, gidip saçından tutarak döve döve onu eve getirirdi. Çünkü babası onun öyle şarkı söylemesini istemiyordu. Bu sebeple bir süre tezgâhtarlık, sekreterlik, çocuk bakıcılığı ve pazarla­macılık gibi işler yaptı. Ama baba baskısı ve geçim sıkıntısının verdiği sınırlamalar yüzünden rahata kavuşmak istiyordu. Bu sebeple daha 15 gün önce tanıştığı bir dericiyle henüz 18’inde evleniverdi. Ama evliliği­nin üzerinden 15 gün geçmişti ki kocası da askere gitti. Döndüğünde ise kızları 1.5 yaşına gelmişti.

  • Yıldız, daha 19 yaşında anne olmuştu. Kızına, hayranı olduğu Sezen Aksu’nun adını vermişti. Ama yoksulluk inmemişti yakasından. Ve derken… Yoksulluk ve yoksunluğun verdiği cesaretle içeri girdiği kapıdan şöhretle çıkıverdi.

Önce Pırlanta pavyonu sonra Sezen Aksu’nun vokalistliği… Elbette yıllarında verdiği yorgunlukla zamanla ikili arasında anlaşmazlıklar ortaya çıktı ve Tilbe, vokalistlikten ayrıldı. Bunun üzerine, önce İstanbul gece kulüplerinde daha sonra Cem Özer’in “Laf Lafı Açıyor” progra­mında şarkı söylemeye başladı. Bu programdan kazandığı ün ile albüm teklifleri alarak ilk albümü olan “Delikanlım (1994)”ı çıkardı ve milyon­lara şu sözlerle seslendi:

Kalbim duraksız haykırışlarda / Ne yapsan ayrılamam senden asla

Hafife alma, aşk vurur insana / Bu kadar kolay sanma, ah delikanlım

Bu şarkıyı ayrıldığı eşine yazmıştı. “Bu kadar kolay sanma, deliiiii kaa­aaanlım” dediği de aslında oydu... Muhtemelen mesaj yerine ulaşmıştı. Delikanlım albümünün satış rakamı, üç milyonu buldu. Bu, Türkiye müzik piyasasının gördüğü en iyi satış rakamlarından da birisiydi.

Delikanlım albümüyle başlayan albüm serüveni “Dillere Destan” (1995) ve “Aşkperest” (1996)’le devam etti. Söz konusu albümlerin en temel özelliği, şarkıların önemli bir kısmının kendisine ait olmasıydı. İlk iki albümünde sırasıyla Neşet Ertaş’ın “Zülüf Dökülmüş Yüze” ve “Mühür Gözlüm” türkülerini yorumladı. Bundan sonraki süreçte neredeyse istisnasız her albümünde Türk Halk Müziği’nden bir türkü okumaya özen gösterdi. Fakat Aşkperest albümüyle istediğini alamadı. Kısmi bir çöküş dönemi başladı. Daha çok İstanbul, Bursa ve Eskişehir’de çeşitli gece kulüplerinde çalışmaya devam etti.

Delikanlım albümüyle başlayan albüm serüveni “Dillere Destan” (1995) ve “Aşkperest” (1996)’le devam etti.
Delikanlım albümüyle başlayan albüm serüveni “Dillere Destan” (1995) ve “Aşkperest” (1996)’le devam etti.

Sezen Aksu’nun elinden tutmasıyla başlayan yükseliş, İbrahim Tatlı­ses’in uyuşturucu problemi yaşadığı ve tekrar pavyonlara döndüğü za­manlardan onu çekip çıkarmasıyla yeniden canlandı. Deyim yerindeyse İbrahim Tatlıses’in plak şirketi İdobay ile ikinci baharını yaşadı. Burada ilk olarak “Salla Gitsin Dertlerini” albümünü çıkardı. Bu albüm daha çok fantezi müzik türüne yakındı. İdobay ile başlayan süreç, “Gülüm” (2001) albümüyle son buldu.

2002’den itibaren tekrar pop müzik türünde şarkı söylemeye başladı. Albümlerinde daha çok kendi şarkılarını okuması geleneğini devam et­tirdi. Bu yüzden “Haberin Olsun” (2002) ve “Yürü Anca Gidersin” (2003) ile devam eden pop müzik serüveni “Yıldız’dan Türküler” (2004) adlı albümüyle Türk Halk müziği tarzında devam etti. Aynı yıl, “En İyi Türk Halk Müziği Kadın Sanatçısı” ödülüne layık görüldü. “Sevdiğime Hiç Pişman Olmadım” albümüyle çıtayı oldukça yükseltmeyi başardı.

Zira “Değerini Bilmek Gerekir Aşkın” isimli parçanın sözleri, Şilili yazar-şair Pablo Neruda’ya ait olup, bestesi Yıldız Tilbe tarafından yapılmıştı.

“Papatya Baharı (2005)”, “Tanıdım Seni (2006)”, “Güzel (2008)”, “Has­tayım Sana (2010)” albümlerini peş peşe çıkarmaya devam etti. Bir yıl sonraki, “Oynama (2011)” albümündeki “Oynama” adlı çıkış şarkısının müziği dünyaca ünlü bas-gitar sanatçısı Marcus Miller’e ait Blast melo­disiydi. Tilbe, bu müziğin üzerine sözler yazmıştı.

Fantezi müzik, Türk Halk Müziği ve pop ne söylerse söylesin onun sesi­ne yakışıyordu. Ve hiçbir şey, hiçbir ritim değişmiyordu. Zira kendisi hep aynıydı. Zaman hızla ilerliyor ve Müslüm Gürses’in hayatını kaybettiği dönemlere geliniyordu. “O, kimsenin beğenmediği arabeskin babasıy­dı. Bu ülke, arabesk sever… Diğer, başka türlü bir kitle varsa onları bilemem. Ama arabeskten beslenir, bunu önce kabul edelim. Müslüm, hep meşhurdu, hep stardı. Üstelik üç beş yıllık bir şöhretten bahset­miyorum. Müslüm’ü yeni keşfetti bu insanlar; anlamadım gitti. Onun hayranıyım, severdim.” açıklamasıyla arabeskin kralına olan vefasını da göstermişti. Bir sonraki albümünü de arabesk tarzda yapacağını söylüyordu. Sonra da şöyle ekliyordu: “Arabesk bir kadınım neticede”. Bu açıklamanın ardından Kamuran Akkor, Bergen, Esengül, Tüdanya, Hakkı Bulut ve Azer Bülbül gibi isimlerin söylediği 16 arabesk şarkısını eserinde yorumladı. Bu, tam anlamıyla onun söylediği arabesk tarzda bir albümdü. Bundan önce 2009’da “Aşk İnsanı Değiştirir” albümüyle bazı arabesk şarkılar söyleyerek bunun sinyallerini vermişti. Albümün çıkış şarkısı ise “Anma Arkadaş”tı ve satış rekorları kırmıştı.

Fantezi müzik, Türk Halk Müziği ve pop ne söylerse söylesin onun sesi­ne yakışıyordu.
Fantezi müzik, Türk Halk Müziği ve pop ne söylerse söylesin onun sesi­ne yakışıyordu.

Hüzün, aşk ve ayrılık konularını romantik ve duygulu bir şekilde ele alan Tilbe, güçlü bir dil kullanarak milyonların gönlüne girebilmeyi başarabilmişti. Pop ile başlayan müzik kariyeri, zamanla repertuarını genişletmesiyle, halk müziği, sanat müziği ve arabesk müzik formlarıy­la devam etti. Onun olayı basitti. Şarkısını yazıyor ve sonra mikrofonunu milyonlara uzatıp “ Allah’ım bak, toplu halde sana dua ediyoruz, kabul et nolur.” diyordu.

Beslendiği kaynak ise oldukça netti: Hayat, yaşamak ve aldığı nefes… Hepsi bu kadardı işte. Zamanında korkusunu yenmek için söylediği şarkılarını artık yalnızlık, sevgisizlik için yazıyor ve söylüyor.

  • Hatta ba­zen şöyle diyordu: “Bazı şarkılarımı acıdan, ben bile dinleyemiyorum.” Bazen daha ileri gidiyordu: “Çok şarkımın gençler intihar etmesin diye yırttım attım.”

Şarkılarla hayatımıza bu kadar dâhil olan sanatçının olaylara bakışı da pek çok yönüyle heyecan verici. Bir televizyon programında gönlünün ne kadar geniş olduğunu şu sözleriyle ifade ediyordu: “Türkiye Cumhuriye­ti sınırları içinde yaşayan herkes kardeştir, ister Türk, ister Kürt, ister Laz… Diyorum ki açığı da bizimdir, kapalısı da, Hristiyan’ı da. Açığın günahını kapalı yüklenemez, kapalının sevabını da açık alamaz. Bak kapalı kızlarımız, açık kızlarımız ne güzeller. Güzel kalalım, değil mi ya? Hayatının sırrı da burada değil miydi zaten, güzel kalmakta?” Yani, haki­katin olduğu yerde hep o vardı işte.

Yıldız Tilbe sadece bizleri ağlatan ve coşkulandıran bir kadın değil, aynı zamanda dünyadaki olaylara duyarsız kalmayan çok da delikanlı bir abla. Mesela İsrail, Gazze’yi bombalarken “Dünyada iki terörist var: Amerika ve İsrail. Diğer tüm teröristler bunların kardeşidir.” diyordu. Üstelik bununla da yetinmiyordu. “Mazlum Museviler, Yahudiler üzerine alınmasınlar İsrail zalim bir devlettir. Allah her milletin zalimlerini yok etsin, iyilerini korusun.” “Allah beni de bi bomba yapsa İsrail çoktan uçmuştu. Fakat Rabb’im sabırlı. Toptan tıkacak cehennemine hepsini, hem de tek tek perçemlerinden tutarak.”

Suriye’de yaşanan acılarda yine ağzını açıp gözünü yumuyordu: “Ne oldu? Amerika Irak’ta, İsrail Filistin’de İngiltere Afganistan’da? Sonra hep­si bir olup Suriye’de huzur mu bıraktılar, defolsunlar ülkelerine.” Halep’te ciddi bir insan dramı yaşanırken de söylediği sözler geriye hiçbir kelam bırakmıyor. “Halep’te ateşkes sağlanmış, bombalanacak yer kalmamıştır.” Bize de sadece “Sen çok yaşa be delikanlı ablaaa” demek düşüyor.