Dostluk üzerine değil

Dostluk cömertliktir, evet bence anahtar kelime cömertliktir. Zamanı, mekânı, duyguyu, imkânı ve eşyayı çekinmeden paylaşabilmektir.
Dostluk cömertliktir, evet bence anahtar kelime cömertliktir. Zamanı, mekânı, duyguyu, imkânı ve eşyayı çekinmeden paylaşabilmektir.

Uzun yolculuklarda yanınızdaki yabancıyla saatlerce konuşmaya açıksanız, sizde dostluğun "akça mayası" var demektir. Sizi günün veya gecenin bir vaktinde arayan arkadaşınızla konuşup telefonu kapattığınızda bir iki saatten fazla zaman geçtiyse yine sizde o maya vardır. Beraber oturduğunuzda karşı tarafın sıkılmaması için daldan dala atlayarak sürekli bir şeyler anlatma ihtiyacı hissetmiyorsanız yine sizde o maya vardır.

  • ben hiç sevilmedim.
  • aranmadım dillerin koyulaştığı saatler yokluğum sezilmedi hiç.
  • çıplak bir ruh gibi dolandım içinde kalabalıkların.
  • üstüme geçirecek bir beden bulamadım;
  • ruh kaldım...
Dostluk rahatça borçlanmaktır, rahatça küfretmektir, rahatça ayağını uzatmaktır, rahatça sigara istemektir, kısacası bütün maskelerden arınmaktır ve evet rahatlıktır

Dostluk bir sanattır, ben ise hiç sanattan anlamam. Dostluk bir işçiliktir aynı zamanda ve emektir ve evet İlyas'ı ben de sevmedim. En çok da İlyas olmasını sevmedim, Tanju olabilirdi mesela, Oktay olabilirdi, o zaman çok daha rahat sevmezdim. Dostluk zordur ve değerlidir, zor olduğu için değerlidir. Başöğretmen, "o philoi, oudeis philos" aforizmasıyla dostluğun yokluğunu değil, değerinden ötürü zorluğuna işaret eder. Buna olan imanını "amicus omnibus, amicus nemini" de tazeler. Arkadaş canlısı insanların bayağı ve ahmak olduğunu söyleyen Alman'a gelince, karamsarlığın ona bir deri gibi yapıştığını hepimiz biliyoruz. Dostluk, canının istediği bir vakit, ki bu karlı bir gece vakti de olabilir, birini uyandırmaktır ve bu büyük ırmaklardan bile heyecanlıdır ve evet "İsmet Özel, İsmet Özel'e rağmen İsmet Özel'dir" . Dostluk rahatça borçlanmaktır, rahatça küfretmektir, rahatça ayağını uzatmaktır, rahatça sigara istemektir, kısacası bütün maskelerden arınmaktır ve evet rahatlıktır; "gece üçte havaalanına ineceğim, arabayla beni alırsın" rahatlığıdır.

Dostluk hiç kıskanmamaktır ya da en azından az kıskanmaktır. Arkadaşlarının başarı ve mutlulukları karşısında jest ve mimikleri serbest bırakmak demektir, rahatça ve korkusuzca. Uzun yolculuklarda yanınızdaki yabancıyla saatlerce konuşmaya açıksanız, sizde dostluğun "akça mayası" var demektir. Sizi günün veya gecenin bir vaktinde arayan arkadaşınızla konuşup telefonu kapattığınızda bir iki saatten fazla zaman geçtiyse yine sizde o maya vardır. Beraber oturduğunuzda karşı tarafın sıkılmaması için daldan dala atlayarak sürekli bir şeyler anlatma ihtiyacı hissetmiyorsanız yine sizde o maya vardır. Hoşunuza gitmeyen bir durum olduğunda, yanlış bir söz işittiğinizde mesela, çılgınca öfkelenip, masadan kalkabiliyorsanız ve günlerce, aylarca, belki yıllarca küs kalabiliyorsanız, "akça mayanız" oldukça sağlamdır. Dünyanın en değerli hediyelerini aldığınız veya verdiğiniz, en büyük iyilikleri gördüğünüz veya yaptığınız durumlarda zerre minnet duymuyor veya beklemiyorsanız dostluğunuz sağlamdır. Romalı Hatip'in dediği gibi kendinle konuşur gibi her şeyi konuşmayı göze alabiliyorsan dostun var demektir.

Dostluk hiç kıskanmamaktır ya da en azından az kıskanmaktır. Arkadaşlarının başarı ve mutlulukları karşısında jest ve mimikleri serbest bırakmak demektir, rahatça ve korkusuzca.
Dostluk hiç kıskanmamaktır ya da en azından az kıskanmaktır. Arkadaşlarının başarı ve mutlulukları karşısında jest ve mimikleri serbest bırakmak demektir, rahatça ve korkusuzca.

Dostluk cömertliktir, evet bence anahtar kelime cömertliktir. Zamanı, mekânı, duyguyu, imkânı ve eşyayı çekinmeden paylaşabilmektir. Sanırım ben bunu yapamadım. Sahil kenarında, İstiklal'de yağmur altında tek başına yürümek, tek başına sinemaya gitmek bana hep daha keyifli geldi. Uzun yolculuklarda hiç ses çıkarmadan oturdum ve daha çok uyudum. Yolculukları sevmemem de bunda etkili olmuş olabilir. Bir gün, evet tam yirmi dört saat süren İstanbul'a yolculuklarım sürekli yanımda tuttuğum ve otobüs kokan siyah poşetler ve mide bulantılarıyla geçti. Limon kolonyasına karşı mesafeli oluşum da bu yolculuklardan kalmadır. Limon kolonyası kokusunu her aldığımda kendimi bir otobüsteymişim gibi hissediyorum. Lakin geçmişim, yolculuklarımın konfor içinde geçmesi durumunda ehl-i muhabbet olacağım konusunu hâlâ şüpheli kılıyor. Yalnızlığın insanın kapalı ya da kibirli olmasıyla yakından ilgili olduğunu düşünüyorum. Kapalılık ve kibirlilik aynı anda da var olabilir tabii. Bence bu durum dostluk çemberini oldukça daraltıyor.

  • Cemil Meriç'in "yeterince sevilmediği duygusu"nu egosunun yüksekliğine, kendisini fazla sevmesine bağladığı ve "Sen kendini seviyorsun, başkası neden sevsin?" dediği söylenir.

Kibirli olmak için pek bir sebep göremiyorum, neticede "kuru ekmek yiyen bir kadının oğluyum"; ne maddi ne de beşeri bir sermayem var. Buna rağmen itiraf etmekte, kendime bile, zorlandığım bir ego ile malûlsem, bu da apaçık bir zavallılık demektir. Beni "kapalılık" kelimesinin daha iyi açıkladığını düşünüyorum.

İddialı konuşmak cesaret gerektirir, ben korkak bir adamım ama şunu da söylemeden geçemeyeceğim, bu kapalı olma durumu için safra kesenizden bir operasyon geçirmeniz gerekebilir. Ne diyordum, dostluk sevmek ve sevilmektir ve aranmaktır, öldükten sonra bile, çünkü "Ölü dostlar bile canlı sayılır." "ve tabi efdalül a'mali ba'de'l-imani bi'llahi te'ala et-teveddüdü ile'n-nas."