Dünyadaki en ünlü kağızmanlı muhalif: Bob Dylan

Amerikan Halk Ozanı Bob Dylan, İsveç Nobel Akademisi tarafından Amerikan müzik geleneğinde yeni şiirsel anlatımlar yarattığı için 2016 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.
Amerikan Halk Ozanı Bob Dylan, İsveç Nobel Akademisi tarafından Amerikan müzik geleneğinde yeni şiirsel anlatımlar yarattığı için 2016 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.

Gitarıyla dünyaya meydan okuyor Dylan. Kapitalizmle, derin Amerika’yla, savaşınefendileriyle ve Beyaz Saray’la uyumlu ama. Risk almadan aziz olmanın kitabınıda yazıyor, güneş gözlüğü takarak bilge kalmanın şiirini de. Amerikan şarkıgeleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı da getiriyor, savaşın efendilerine can suyuda taşıyor. Çektirdiği her fotoğrafta en muhalif pozu vermeyi başarıyor yani.


  • "Onu esir eden tüm imparatorluklar geçip gitti Mısır,
  • Roma ve hatta koca Babil bitti
  • Çölün ortasında cennet yarattı
  • Kimseden emir, yardım almadı Mahalle kabadayısı"
  • Neighbourhood Bully şarkısı

1964’te Nobel’e layık görülen Jean Paul Sartre’ın yazarlığına bahşedilen ödülü kabul etmeme gerekçesinin müesseseleştirilmeyi reddetmek olması, yazarın/sanatçının dünya üzerindeki yolculuğu açısından oldukça açıklayıcıydı aslında.
1964’te Nobel’e layık görülen Jean Paul Sartre’ın yazarlığına bahşedilen ödülü kabul etmeme gerekçesinin müesseseleştirilmeyi reddetmek olması, yazarın/sanatçının dünya üzerindeki yolculuğu açısından oldukça açıklayıcıydı aslında.


Hikâye malum. Kapitalizm, ihtiyar devrimcilerden intikam almak için ya onların sözlerini sık kullanılanlara ekleyerek paketler ya da afili kurumlar eliyle ‘şahsiyetlerine’ büyük ödüller verir. Şık salonlarda yakalarına sisteme dâhil olduklarını gösteren birer nişane takarak yapar genelde bunu. Onore edilmenin dayanılmaz hazzına yaslanarak son yumruğunu çakar. Süslü bir intikam şekli. Öldürmüyor ama süründürüyor. Bir türlü ‘kahraman’ olmana izin vermiyor yani. 1964’te Nobel’e layık görülen Jean Paul Sartre’ın yazarlığına bahşedilen ödülü kabul etmeme gerekçesinin müesseseleştirilmeyi reddetmek olması, yazarın/sanatçının dünya üzerindeki yolculuğu açısından oldukça açıklayıcıydı aslında.

Kurumsal kimlikler dünyasında müesseseleştirilmeyi reddedebilme becerisi. Sanatçının icra ettikleri üzerinden biricik duruşu ve kültürün kendisinin bir endüstri, kültür ürünlerinin de tüketilmeye hazır metalar haline geldiği iddiası yan yana pek güzel duruyor. Frankfurt Okulu’nun kavramsallaştırmasıyla ‘kültür endüstrisi’ meselesinin küresel ölçekli, çok boyutlu ve aşırı acıklı hikâyesi. Yol için, aşağıdaki vadiye bir fincan kahve istemek de buna dahil.

Amerikan Halk Ozanı Bob Dylan, İsveç Nobel Akademisi tarafından ‘Amerikan müzik geleneğinde yeni şiirsel anlatımlar yarattığı’ için 2016 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü. Murakami’nin Japon olmayı başaramadığı için alacağı ödül ise yine başka bahara kaldı. (Son bir bitirici hamle olarak çekik gözlerini ameliyatla düzelttirebilir belki ya da hemen bir gitar kursuna başlayabilir.) Nobel Ödülü Dylan’ın müzisyenliğine değil, 8 kitaplı (Deneysel romanı Tarantula, şiirlerinden oluşan “Lyrics” serisi ve üç ciltlik otobiyografik eseri Chronicles) bir yazar olarak onun tartışmaya pek açık durmayan edebi kimliğine verildi. Akademinin ödül tercihi sansasyon yaratsa da son yıllarda ‘edebiyat’ başlığı altında gazeteci, kısa hikayeci gibi farklı alanlara/ isimlere açılan jürinin aklını bir müzisyenin çelmesi gayet doğal kabul edilebilir. Amerikan müzik geleneğine katkı yapmış bir müzisyen üstelik bu. Klasik roman yazarları bir süreliğine stand-by konumuna alınmış olabilir. Doğulu İsyankâr/Batılı Uslu Çocuk (ya da uslandırılmak istenen çocuk) denklemi ömrünü tamamlamış da olabilir ayrıca. Ödüle ilişkin resmi açıklamayı yapan İsveç Nobel Akademisi Daimi Sekreteri Sara Danius’un sözlerini not edelim; “Bob Dylan, İngiliz yazın geleneğinin büyük bir ozanı. 54 yıldır sürekli kendini yenileyerek, bugüne kadar çok sayıda orijinal eser ortaya koydu. Örneğin eğer 1966 tarihli “Blonde on Blonde” albümünü dinlemeye başlarsanız, çok parlak bir kafiye özgünlüğü görürsünüz. Eğer edebiyat tarihinde geçmişe geri dönersek, 2500 yıl önce Homeros ve Safo’nun da dinlenmek ve enstrümanlarla sahnelenmek üzere ebedi eserler ortaya koyduğunu görürüz. Bugün hala Homeros ve Safo’yu okuyoruz ve dinliyoruz. Bob Dylan’da olduğu gibi’’.

Amerikan kültürü için koyu bir Bob Dylan imgesi mevcut.
Amerikan kültürü için koyu bir Bob Dylan imgesi mevcut.

Tartışma yaratan ödül sonrası İskoç yazar Irvine Welsh “Ben bir Dylan hayranıyım ama bu, yaşlı hippileri mutlu etmek için verilen bir ödül” diye yazdı twitter’da. Vietnam Savaşı’na karşı, Siyah Özgürlük Hareketine dahil bir Dylan’ın 60 yaş üstü için ifade ettiği anlamlar elbette başka rüyalara açılıyor. Amerikan kültürü için koyu bir Bob Dylan imgesi mevcut. Güçlü, hareketli ve atak bir imge. Dylan 1960’lar Amerika’sının, politik çalkantıların, 68 hareketine doğru giden yolun, çiçek çocuklarının ve diğer muhalif hareketlenmelerin en can alıcı döneminin de simgesiydi bir bakıma. Onun 60’lı yıllarla birlikte ortaya çıkışını, yaptığı müziğe bir karşılık bulması açısından oldukça önemli bir şans olarak okuyabiliriz. Şarkılarını cephanelik gibi kullanarak yaşadığı dönemdeki tüm sosyo-politik meselelere karşı gösterdiği ‘muhalif’ tavrın geniş kitlelerce benimsenmesi, dünyaca ünlü bir folk yıldızı olabilmesinin önünü açtığı da yadsınamaz bir gerçek. Ama Dylan’in hikâyesi bunlarla sınırlı değil.

Esen rüzgârlara göre Dylan ve Yahudi muhalif kontenjanı

Kendi adıyla yayınladığı ilk albümünden sonra gelen derin sessizliğe aldırmadan devam ettiği müzikal yaşantısında ikinci albümü “The Freewheelin” ile fırtınalar koparmayı başaran Dylan’ın, bir ozan olarak müziğe nasıl devam edeceğinin ipucunu da verecekti bu albüm; “Bir insanın kaç kulağı olmalı / İnsanların ağlamalarını duymak için / Ve kaç ölüm olmalı, anlaması için / Ne kadar çok insanın öldüğünü... / Bir insan kaç kez çevirebilir başını / Görmüyor gibi yapmak için... Cevaplar dostum, esen rüzgârda saklı...”

Rock müziğin Rimbaud’u, protest idol Bob Dylan’ın 12 kez kazandığı Grammy Ödülü’nün yanında 2000 yılında “Wonder Boys” filmi için bestelediği “Things Have Changed” şarkısıyla “En İyi Şarkı” dalında aldığı bir Oscar ödülü de mevcut. Bernhard Shaw’dan sonra bu iki endüstri payesini (Oscar-Nobel) kazanan ikinci isim oldu Dylan. Kafayı Bob Dylan’a takmış durumdaki meşhur İngiliz Edebiyat Profesörü Gordon Ball’n 20 yıllık hayali de gerçekleşti böylece. (Erkin Koray ya da Orhan Gencebay’ı Nobel Edebiyat Ödülü’ne aday gösterecek edebiyat profesörleri aranıyor)

Şahsen Bob Dylan’ı severek dinlerim. Kusurlu, çatallı ve hafif paslı o zımpara sesi tam kulağıma göredir. Müzisyenliği, az bilinen derlemeciliği, söz yazarlığı, akustik gitarı, edebi kimliği, cool havası, hayat hikâyesi ve şiirselliğiyle hayranlık uyandırıcı bir ikonik figürdür. Efsane Desire albümü yıllardır başucumda durur. Filmin ilk perdesi böyle. Protest dil ve ‘muhaliflik’ meselesi konuşulacaksa eğer, kaçak güreşmek ya da mış gibi yapmak zorunda değiliz. ‘İyi müzisyen’ parantezinde kalacak her şey için iyi ki varsın Bob Dylan! Ama parantezi açacak olursak; yani mesele müziği aşacak ve ‘duruş’a gelecekse, hiçbir politik iddiası/kimliği olmayan Tom Waits kadar bile dik duramadığını, esen rüzgârların adamı olduğunu, sol/protest PR’la ilerlediğini, derin Amerika’nın sesi olduğunu, piyasalara ram olduğunu, ama bütün bunlara rağmen çektirdiği her fotoğrafta en iyi muhalif pozu verdiğini hatırlamamız gerekecek. Çünkü hakkında çıkan Nobel merkezli yazılarda özellikle ‘söylenmeyenler’in de biyografisine dâhil olduğunun farkındayız. Yahudi Kültür Endüstrisi yokmuş gibi de davranabiliriz ayrıca, siz bilirsiniz.

Top gülleleri ve kuğular

İsrail, Gazze’ye, sivil yerleşim alanlarına ve hatta temel gıda malzemelerini taşıyan yardım gemilerine bile saldırırken, Dylan’ın Tel-Aviv treninden inmeyerek profesyonel katillere moral destek konserlerine devam etmesi hatta bunu kendisine bir görev bilmesi mesela?

‘Çölün ortasında bir cennet yaratan mahalle kabadayısı’ İsrail, Gazze’ye, sivil yerleşim alanlarına ve hatta temel gıda malzemelerini taşıyan yardım gemilerine bile saldırırken, Dylan’ın Tel-Aviv treninden inmeyerek profesyonel katillere moral destek konserlerine devam etmesi hatta bunu kendisine bir görev bilmesi mesela? Mavi Marmara sonrası bir 31 Mayıs gecesi verdiği İstanbul konserinde katledilen masum siviller için sessiz kalması ya da. Bu kısımları çabucak geçebiliriz, kültürel pop fırtına buna izin veriyor. Dylan’ın Vatikan A.Ş’nin patronu Papa’ya diz çöküp gitar çalarken aklına gelmeyenler yalnızca bunlardan ibaret midir dersiniz? İsterseniz aynı zeminde devam edebiliriz. Ama papyonuyla gittiği Beyaz Saray’da milyonlarca cesedin üzerine çekilmiş kara bir örtü olan Obama’nın elinden aldığı ‘Özgürlük Madalyası’nın yüzüne yansıttığı o gururun, Şimon Peres’in de aynı ödüle layık görülmesiyle ilgili olmadığını kim söyleyebilir ki?

Muhaliflik gayet kullanışlı bir zırh. Muhalif tamam ama kime ve neye karşı? Farkındaysanız, bazı sorular soruldukça güzelleşiyorlar. Muhaliflik, kimin patron olduğunu gayet iyi bilen Bob Dylan için -özellikle- soğuk savaş yıllarında bir poz olarak üzerinde gayet şık duran bir şeydi. Bu konuda anlaşalım. 60’lar Dylan’ı politik olarak besleyecek oldukça güçlü bir atmosfere sahipti ve politik içerikle örülü şarkılarının benimsenmesi bu sebeple kolay oldu. Sistemle gayet uyumlu, sistemi rahatsız eder gibi yapan ve bu ‘gibi’leri çok iyi pazarlayan, aşağıdaki vadiye ısrarla bir fincan kahve daha isteyen gitarlı cool bir adamın resmi. Amerikan duvarlarına işte o adamın resmi asılı. 8 dönemdir Beyaz Saray’ın duvarlarına da öyle.

Dylan’ı 2007 yılında tozlu çöl otoyolunda çekilen bir reklam filminde tüm ‘duruşuyla’ Cadillac Escalade sürerken gördüğüm anda hissettiğim şey, Erkin Koray’ın eşek ve tavuklarla düet yaptığı Garanti Bankası reklam şarkısı kadar anlamlıydı en fazla. Meşhur siyah şapkası çöl yollarında ruhunu fena terletse de, doğa dostu Cadillac Escalade ile imajını parlatmaya devam ediyordu Dylan. 2014’te oynadığı Chrysler reklamında ise bu kez ‘kapitalizm iyidir’i satmakla meşguldü. Meşguliyetleri liberal bir popçu için bir hayli tedirgin edici ve derindi. Love Sick şarkısı eşliğinde Victoria’s Secret reklamlarında bile oynamayı kabul ederek dünyaya karşı cool ‘duruşunu’ bir kez daha hatırlatmasına rağmen, mazinin ve adının hatrı için ‘dertli rockçı’ kontenjanının ona her daim açık tutulması anlamlı. Bob Dylan dinleyerek büyüyen bir bad boy olan Tom Waits’in üç dev firmayı (fast-food, jean, otomotiv) şarkılarını reklamlarında kullandıkları için büyük tazminatlara mahkûm ettirdikten sonra yaptığı ironik açıklamasını hatırlayalım derim. Muhaliflik pozu kesmeden duruş sahibi olmanın çiçeği; "Bu acı verici ve aşağılayıcı bir şey. Ben onların ürettikleri otomobilleri çalsam, üzerine adımı yazıp, satsam beni hapse attırırlar. Ama onlar ‘hayır’ dememe rağmen beni kullanmaya devam ediyorlar."

Amerikan Halk Ozanı Bob Dylan, İsveç Nobel Akademisi tarafından 2016 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.n
Amerikan Halk Ozanı Bob Dylan, İsveç Nobel Akademisi tarafından 2016 Nobel Edebiyat Ödülü’ne layık görüldü.n

Şarkılarında ‘savaşın efendileri’ne kılıç çeken Dylan’ın aynı efendilerden sürekli alkış, madalya, tebrik, reklam teklifi, takdir, ödül ve aferin almasını yadırgamamak da pop muhalifliğin ilk kuralı olsun. Başında kipasıyla Havah Negillah söylerken de görebilirsiniz Dylan’ı, beat kuşağına mensupmuş gibi yaparken de. Amerikanizmle hiçbir derdi yoktur Dylan’ın ve elbette modern dünyanın ürettiği sahici trajedilerle de. Evangelistlere, Clintonlara, Peres’e, Obama’ya ve dahi tüm merkez odaklara göz kırptığı için hep genç kalmıştır. Pink Floyd’un kurucusu Roger Waters ‘yaşlanmakta olan bir yıldız’, Bob Dylan ise her daim gençtir bu yüzden. Serinin birinci adamı ve protest folk’un babası Woody Guthrie 1967 yılında 55 yaşındayken hayata veda etmeseydi, yine de manevi öğrencisi Bob Dylan kadar ‘genç’ kalamazdı herhalde. O gençlik iksiri bir başka kapıda asılı duruyor çünkü.

Muhalif rockçılıktan, liberal popçuluğa uzanan bir yol

İsveçli beş bilim adamının emekli olana kadar çeşitli dergilerde yayınlanan bilimsel makalelerinde kimin daha çok Bob Dylan’dan alıntı yapacağına dair bahse girdiklerini öğrendiğimden beri ‘piyasa’ ve ‘popüler kültür’ kavramlarını akademi-medya-pr üçgeninde yeniden düşünüyorum. Dünya gerçekten yalnızca dalında güzel. 75 yaşındaki 70 albümlü Bob Dylan, üretken ve cool. Protest idol değil ama ezberlenmiş bir pop ikon. Akademi ve medya, burası mühim. Gitarıyla dünyaya meydan okuyor Dylan. Kapitalizmle, derin Amerika’yla, savaşın efendileriyle ve Beyaz Saray’la uyumlu ama. Risk almadan aziz olmanın kitabını da yazıyor, güneş gözlüğü takarak bilge kalmanın şiirini de. Amerikan şarkı geleneğine yeni ve şiirsel bir ifade tarzı da getiriyor, savaşın efendilerine can suyu da taşıyor. Çektirdiği her fotoğrafta en muhalif pozu vermeyi başarıyor yani.

Bob Dylan’ın şarkıları ve imajı yarım asırdır tüm dünyayı dolaşıyor.
Bob Dylan’ın şarkıları ve imajı yarım asırdır tüm dünyayı dolaşıyor.

Bob Dylan’ın şarkıları ve imajı yarım asırdır tüm dünyayı dolaşıyor. Bir müzisyen için oldukça önemli bir başarı bu. “Blowin in the Wind”i Türkçe söylüyor mesela Ruhi Su ve dünya 60’ların dünyası değil. Soğuk savaş çoktan bitti. Bob Dylan’ın iradi olarak tercih ettiği müzmin muhaliflikten liberal popçuluğa uzanan yol’u yaklaşık olarak bu tip şeylerle dolu. Tatsız ve can sıkıcı. Evet, şahane şarkılar söyleyen gitarlı yorgun bir adam. Bu kısma bir itiraz yok. Mızıkası da çok havalı. Az konuşması falan. Kurbağaları ürküttüğüne hiç şahit olmasak da ezilenlere umut verdi attığı tüm taşlar ve şarkılar. Şeker kamışı tarlalarında yoksulluk içinde çalışan Afro-Amerikalılar, okuldan atılan öğrenciler, evine hep geç giden işçiler, asker kaçakları, yağmur kaçakları ve dünya kaçakları Dylan’ın şarkılarına tutundular. Desire ve diğerleri. Yine de folk müzikte derin anlam ve felsefi arka plan arayanların Amerika’ya kadar gitmelerine gerek olmadığı kanısındayım. Halk ozanlarını öneririm ısrarla. Bilgelik ve ahengin sızdığı dizelerinde hey gibi koca dünya’nın sırları saklıdır. Anadolu coğrafyasındaki müzikal kültürel hazine henüz tam anlamıyla keşfedilmedi çünkü.

Jean Paul Sartre’ın yazarlığına bahşedilen ödülü kabul etmeme gerekçesinin müesseseleştirilmeyi reddetmek olmasına yeniden dönecek olursak, kurumsal kimlikler dünyasında müesseseleştirilmeyi reddetmek ‘sahne’ye çıkanlar için neredeyse imkânsızdır artık. Tek çare ‘sahne’den inmek, buna da kimsenin ne cesareti ne de niyeti var. Liberal popçuları muhalif rockçılar zannetmeye bir ara verelim derim bu yüzden. Dinlemeye ara vermeye gerek yok. Başta söylediğimiz gibi bazı sorular soruldukça güzelleşiyorlar. Gitar devrimci bir alet değildir. Nobel Edebiyat Ödülü Dylan’a yakıştı. Nobel komitesinin selam çaktığı sarı saçlı mavi gözlü, pek yakında dünyanın canına okumaya gelir nasılsa. Bob Dylan da yine madalyası için sırasını bekler. Dünya dalında güzel.