Hesap kitap hatası

Muhasebenin sadece finansa ilişkin bir şey olarak anlaşılmasıyla başladı kaosumuz aslında.
Muhasebenin sadece finansa ilişkin bir şey olarak anlaşılmasıyla başladı kaosumuz aslında.

Çünkü itiraf etmesek de, bu dünyadaki asıl başarımızı kendimize karşı kazandık. Kendimizi yok etme pahasına… Hesaplaşmayı unuttuk. Bizi rahatsız eden her şeyi, önce yok saymayı sonra unutmayı tercih ettik.

Muhasebenin sadece finansa ilişkin bir şey olarak anlaşılmasıyla başladı kaosumuz aslında. Şimdi koşarak atladığımız o dipsiz kuyuda çıplak ellerimizi duvarlara çarpıp duruyoruz.

İtiraf etmesek de, bu dünyadaki asıl başarımızı kendimize karşı kazandık. Kendimizi yok etme pahasına… Hesaplaşmayı unuttuk.


Özeleştiriler, yakınmalar, kıyasıya sorgulamalar ve kavgalar hatta… Hiçbiri çare olmuyor ruhumuzda açılan o büyük gediğe.

Çünkü itiraf etmesek de, bu dünyadaki asıl başarımızı kendimize karşı kazandık. Kendimizi yok etme pahasına… Hesaplaşmayı unuttuk. Bizi rahatsız eden her şeyi, önce yok saymayı sonra unutmayı tercih ettik. Bütün modernliğimiz, kendi eliyle kendi kalbini eşeleyen mitolojik bir hayvan gölgesi ördü hafızamıza. Hesaplaşmayı unutmaya çabaladık… Ve başardık da… Artık muhasebe, finans tablolarında ve yukarı eğilimli faiz çizelgelerinde muhatap olduğumuz bir şey yalnızca…

Ne yazık ki bu dünyadaki asıl başarımızı, net bir şekilde kendi aleyhimize olarak kendimize karşı kazandık. Önce ve öncelikle kendimizle hesaplaşmamız gerekirken, bunu unuttuk.

  • Aşkın pornografiye, dostluğun çıkar ilişkilerine, dinin kullanışlı bir tüccarlığa indirgendiği bu cehennemin kapılarını kendimizle hesaplaşmayı unuttuğumuz gün açtık.

O yüzden dindar ya da değil, insanoğlunun işleyebileceği en rezil, en leş eylem olan faiz batağının içine doğru yürüyoruz hep birlikte. O melanetin içine düşüyoruz durmadan.

Gerçek anlamda muhasebenin olmadığı yerde o melanet, o melanetin olduğu her yerde olabilecek mümkün kötülüklerin tamamı olacak. Oluyor da…

***

Hikâye hiç değişmiyor aslında. Araçlar değişiyor, sahne düzeni değişiyor, zaman farklılaşıyor ama hikâye hep aynı kalıyor.

Her birimiz dekorun değiştiği ve zamanın hızla akıp gittiği bu dünyada aynı ilişkiler ağının cenderesinden geçiyoruz.

Âşık Gülistan Çobanoğlu.(1897-1972)
Âşık Gülistan Çobanoğlu.(1897-1972)

Her birimiz en az bir kez, padişahın kızı ile askerleri arasında kalıyoruz.

Her birimiz yaşadığımız süre boyunca en az bir kez kuyuya atılma tehlikesiyle karşılaşıyor, en az bir kez kuyudan çıkıyor, en az bir kez intikam fırsatını elde ediyoruz. Alıp almayacağımız bahs-i diğer.

Her birimiz en az bir kez “tufan olacak” uyarısını işitiyor, gemiye binmek ile dağa çıkmak arasında bir tercihte bulunuyoruz.

Her birimiz ömrümüz boyunca en az bir kez dost için o yatağa yatıp yatmama kararını vermekle yüzleşiyoruz. Ya bedenimizi ya da ruhumuzu sakınıyoruz.

Her birimize en az bir kez her şeyi geride bırakarak sevgiliyle o büyük yolculuğa çıkma teklifi sunuluyor. Biriktirdiklerimizi korumak ile mümkün bir “yarın” fikri için her şeyden vazgeçebilmeyi göze alıp almama karşısında kalıyoruz. Karar vereceğiz.

Her birimiz bir kez geçiyoruz bu dünyadan. Zengin ya da fakir, güçlü ya da zayıf, kadın ya da erkek… Her birimiz bir kez etimizle kemiğimizle geçiyoruz bu dünyadan.

Önce ve öncelikle kendisiyle hesaplaşan, başkasından çok kendi muhasebesini tutan bir anlam kırabilir bu cehennem duvarlarını.

Başka türlüsü mümkün değil.

Murat Çobanoğlu.
Murat Çobanoğlu.

İthaf

  • Neyine güveneyim yalan dünyanın? Kerem'i yandırıp kül etmedi mi?
  • Âşık Şenlik’in çıraklarından Gülistan Baba’nın oğluydu.

Herkesin her şeyden vazgeçtiği bir dünyada elinde sazıyla sözün değerini düşürmedi. Büyük geleneğimizin parlak halkalarından biri olarak hafızamızda yer edindiği gibi hafızamızın önemli bir kısmını da tek başına kurtardı. Bu ve buraya yazamadığımız her şey için bu sayımız ona.

Bir Fatiha vesilesi olsun diye Cins, bu sayısını Âşık Murat Çobanoğlu’na ithaf ediyor.

2005’in 26 Mart’ında güvenmediği dünyaya veda eden Çobanoğlu’na…