İşittik, üzerinde düşünüp taşınıyoruz!

Aslında kaybettiğimiz şey hidayet üzere oluşumuz ve dinimizdir.
Aslında kaybettiğimiz şey hidayet üzere oluşumuz ve dinimizdir.

Müptelası olduğumuz şeyin adına ister dünyevileşme ister Batı modernizmi diyelim, insan olarak ihtiyaçlarımızın ne olduğundan nasıl temin edileceğine kadar hayatımızı onun üzerine bina ederek yaşadığımız değer ve bağlanma sisteminde esaslı bir kayma olduğunu kabul etmek zorundayız. Değer- bağlanma dediğimiz şeyin bizim mahalledeki adı itikat ve iman oluyor…

Moda tabirle söylersek, Müslüman oluşumuzla ilgili algımızda eksen kayması durumu var. Mekkî surelere ilişkin çalışma yapanların üzerinde ittifak ettikleri hususu dört ana başlıkta toplamak mümkün: Tevhit inancı, ahiret gününe iman, meleklere/kitaplara/peygamberlere iman ve ahlâklı olma vurgusu.

Mekkî surelere ilişkin çalışma yapanların üzerinde ittifak ettikleri hususu dört ana başlıkta toplamak mümkün: Tevhit inancı, ahiret gününe iman, meleklere/kitaplara/peygamberlere iman ve ahlâklı olma vurgusu.

Helâl, haramlar ve emirlere riayetle görünür kılınacak olan Müslümanlığın zeminini oluşturan bu süreç göz ardı edildiğinde, elde kalacak olanın kıymeti üzerine biraz düşünmek lazım. Kırk sene önceki üniversite İslamcılığının Mekke dönemi - Medine dönemi tartışmalarını eşelemek değil maksadım. Kandil gecelerinin Müslüman olarak dine tutunmakla alâkalı bir işlevi yerine getirmek üzere yeniden inşa edildiğini müşahede ettiğimiz bir seneyi daha geride bıraktık.

Sabahtan akşama yapıp ettiklerimizden uzak tutmaya çalıştığımız İslam’ı, mübarek gecelere has bir kavrayışla menkıbelere ve standartlaşmış dualara hapsetmiş olmamızın, derdimizi ifade etmeye yarayan emsal bir yanı var. Zamanımızın eli kalem tutan ilahiyatçılarının yazdıklarından İslam Ansiklopedisi’ne kadar birçok yerde kandil geceleri ile alâkalı zikredilenlerin sıhhatine dair önemli itirazlar olmasına rağmen yine de bu gecelerin dinin aslından sayılmasını göz ardı etmemek gerekiyor.

  • İdrakimizdeki İslam hızla tevhit, hesap günü, iman ve ahlâk eksenli bir davet olmaktan çıkıp modern hayatın kutsal kitap âyinlerine dönüşüyor. Bir dine bağlı olarak yaşamanın modern hayat karşısında gerilemesine dair kullanılan dünyevileşme kavramı üzerinden yol almak, durumu anlatmak bakımından yararlı olabilir.

Dünyevileşme ile anlatılanın, din ve dünya hayatının ayrılığı konusunu merkeze aldığını söylemek yanlış olmaz. Hacı Önen, “Kuran’da Dünya Kavramı ve Dünyevileşme” adlı Yüksek Lisans Tezinde (2004); “Dünyevileşme süreciyle birlikte din, özel hayatta yaşanan inançlar ve ritüeller mecmuu olmaktadır.” der. Devamında, Ejder Okumuş’tan: (Meşruiyet Ekseninde Din ve Devlet kitabı), “Dünyevileşmenin sosyolojik bir süreç olarak hayata geçirilmesi özellikle modern sınai kültürlerde dinin sosyal hayatın çeşitli kesimlerin üzerindeki etkilerinin giderek azalması, başka bir ifade ile toplumun dini kurum ve sembollerin egemenliğinden çıkarılması, gerçekliğin dini tanımından farklı olarak ve yeniden tanımlanması, hatta dinin kendisinin de bu yeni tanımlamanın içerisine sokulması, kısacası toplumun hayatının cisimleştirilmesi, beşere ve dünyaya uygun hâle getirilmesidir.” cümlesini iktibas ediyor.

Hacı Önen, “Kuran’da Dünya Kavramı ve Dünyevileşme” adlı Yüksek Lisans Tezinde (2004); “Dünyevileşme süreciyle birlikte din, özel hayatta yaşanan inançlar ve ritüeller mecmuu olmaktadır.” der.
Hacı Önen, “Kuran’da Dünya Kavramı ve Dünyevileşme” adlı Yüksek Lisans Tezinde (2004); “Dünyevileşme süreciyle birlikte din, özel hayatta yaşanan inançlar ve ritüeller mecmuu olmaktadır.” der.

Dünyevileşme kavramı etrafında dönen tartışmalar adeta Mars gezegenine yerleşecek olan insan kolonisine ait bir durumu anlatıyormuşçasına üstümüze alınmadığımız bir husus. Dünyevileşme ifadesini İslam’ın kendi kavram dünyasından bir karşılığı üzerinden okumanın da faydası olmayacak gibi gözüküyor. Sosyal medyada “trend topic” olamayan ibadetlerin ifa edilmesinin sevabından şüphe eder olduk. Tevhit, iman esasları ve ahlâkı içermeyen bir dinimizin olmasından endişe etmemekle birlikte bunun İslam olarak adlandırılmasında da son derece hassasız. Allah’ın (Azze ve Celle) razı olduğu İslam ile mensubu olduğumuzu söylediğimiz dinin arasındaki mesafe her geçen gün açılmakta. Muhafazakâr neslin evlatlarının deist olmasına yönelik bir şikâyetname yazmak değil muradım. Bizim neslin içerisinde bulunduğu durumu anlatmaya çalışıyorum.

  • Mehmet Paçacı,Çağdaş dönemde Kur’an’a ve Tefsire Ne Oldu adlı kitabında içinde bulunduğumuz durumla alâka kurabileceğimiz şu ifadeleri kullanmış: “Hz. Peygamber’in öğrettiği, eğittiği ve oluşturduğu ilk cemaatin yaşantısı İslam için bir kaynaktır. Bu cemaat, Müslümanlığın dünya tarihindeki ilk yaşanabilir örneğini oluşturmuştur. Daha sonraki Müslüman nesiller, bu örnek cemaat üzerinden Müslümanlığın kitap ve sünnet adlı kaynaklarına ulaşabildikleri gibi, Müslümanlığın yaşanabilirliğini de onlardan öğrenmişlerdir.

Bu yüzden kitap ve sünnetin varlığına ve kaynaklığına (…) onların icmaıyla ulaşılır. Kıyas ise önce sayılan asılları esas alan yetkin bir Müslüman kişinin, bu asılın sağladığı öncüllerle yönlendirilmiş olarak sonraki Müslümanların yeni durumlarının çözümü için akıl yürütmesidir. Bu öncüller sadece Müslümanlığın asıllarından üretilmeli ve tanımlanmalıdır. Başka bir deyişle, yapılan yorumun malzemesi İslamiyet’in asılları olan kitap ve sünnet olsa bile, yorumun öncülleri Müslümanlığın bu asıllarından üretilmemişse, bu yorum Müslümanlığa ait bir yorum olmaz.”

Müptelası olduğumuz şeyin adına ister dünyevileşme ister Batı modernizmi diyelim, insan olarak ihtiyaçlarımızın ne olduğundan nasıl temin edileceğine kadar hayatımızı onun üzerine bina ederek yaşadığımız değer ve bağlanma sisteminde esaslı bir kayma olduğunu kabul etmek zorundayız. Değer- bağlanma dediğimiz şeyin bizim mahalledeki adı itikat ve iman oluyor. Ayakkabı ile çantamızın renk uyumunu sağlamak için gösterdiğimiz alâka veya çabayı Allah’ın (Azze ve Celle) bize hayat veren davetine icabet etme hususunda göstermiyoruz.

Evet, öyle. Dini Mübin’i, lütfedip alâka kurduğumuz birkaç mesele dışında hayatımızın içerisine dâhil etmemek üzere adı konulmamış (haşa) bir ahitleşmeye riayet ediyor gibiyiz. Zihinlerimize işlemiş olan Batı’nın modernleşme müptelalığı içerisindeyiz. Batı dediğimiz kavramı da coğrafi bir nitelemenin ötesinde İslam’ın dışında kalan her şey olarak kabul etmek zorundayız. Aslında dinimizi terk ediyoruz. Daha yakın zamana kadar Müslüman olmak hayatımızın esasını teşkil ediyorken; Allah’a (Azze ve Celle) iman etme ile birlikte anılmaya lâyık olmayan şeylerin tesiri altına girmeye başlayan idrakimizin peşinden koşarak herhangi bir şey olma durumuna geriledi. Dinin hayatımızın merkezinden geri çekilmesiyle ortaya çıkan devasa boşluk, İslam dışı değerleri ellerimizle yetiştirdiğimiz mümbit bir tarım alanına dönüştürdü.

Dinin hayatımızın merkezinden geri çekilmesiyle ortaya çıkan devasa boşluk, İslam dışı değerleri ellerimizle yetiştirdiğimiz mümbit bir tarım alanına dönüştürdü.

Müslüman insanın farkındalığının ayarları, modern çağdaşlığın oluşturduğu zihin ve mantık kalıbı tarafından değiştirilmiş ve Müslüman, gündelik hayatın akışı içindeki vaziyet alışlarla pekişen dünyevi bir hayatın mimarı oldu. Aslında kaybettiğimiz şey hidayet üzere oluşumuz ve dinimizdir. Bu süreç, eşya ile kurduğumuz ilişkinin mahiyetindeki bir değişiklikle başladı. Güncel olması bakımından zikretmekte fayda var; “rüyet-i hilal” meselesi de bu sebeple rasathane takvimi üzerinden gerçekleşen yönelişe verilen bir cevap olarak müdafaa edilmekteyken şimdilerde unutulmaya yüz tuttu. Bâtılın hayatımız üzerindeki tesirini işlemez hâle getirmenin yolları üzerinde gayret göstermeliyiz. Burada, dine sadakat meselesini gündemimize almamız gerekiyor. Meseleyi aşina olduğumuz kelimeler üzerinden konuşalım.

“İşittik ve iman ettik” yerine “İşittik ve üzerinde düşünüp taşınıyoruz işimize gelirse icabet edeceğiz,” kaydıyla irtibat kurduğumuz İslam’ın iman edenleri değil, sosyal medya takipçilerine dönüştük.

  • Beğeni ifadesiyle irtibatlandığımız İslam, Resulullah’a (sallallahu aleyhi ve sellem) vahyedilen İslam’dan başkalaşmış ve sosyal hayata ait değerler manzumelerinden birisi mesabesine dönüşmüştür.

Oysa Allah (Azze ve Celle) Kur’an’da dine sadakatle bağlı olmanın önemini ve nasılını, bu bağlılığın emaresi olan işleri ve mahiyetini açıklıkla zikretmiştir. Bir araba, cep telefonu, ev, gömlek veya çanta alırken bizi ona yönelten sebep de asla bunun dışında değil kardeşler.

Oysa Allah (Azze ve Celle) Kur’an’da dine sadakatle bağlı olmanın önemini ve nasılını, bu bağlılığın emaresi olan işleri ve mahiyetini açıklıkla zikretmiştir.
Oysa Allah (Azze ve Celle) Kur’an’da dine sadakatle bağlı olmanın önemini ve nasılını, bu bağlılığın emaresi olan işleri ve mahiyetini açıklıkla zikretmiştir.

“Şüphesiz Müslüman erkekler ve Müslüman kadınlar, mümin erkekler ve mümin kadınlar, gönülden (Allah’a) itaat eden erkekler ve gönülden (Allah’a) itaat eden kadınlar, sadık olan erkekler ve sadık olan kadınlar, sabreden erkekler ve sabreden kadınlar, saygıyla (Allah’tan) korkan erkekler ve saygıyla (Allah’tan) korkan kadınlar, sadaka veren erkekler ve sadaka veren kadınlar, oruç tutan erkekler ve oruç tutan kadınlar, ırzlarını koruyan erkekler ve (ırzlarını) koruyan kadınlar, Allah’ı çokça zikreden erkekler ve (Allah’ı çokça) zikreden kadınlar; (işte) bunlar için Allah bir bağışlanma ve büyük bir ecir hazırlamıştır.” (Ahzâb Suresi 35. Ayet Meali)