Kırmızı Kitap'ın çizimleri kime ait?

Picasso, Keman ve Üzüm, 1912
Picasso, Keman ve Üzüm, 1912

Jung da birçok psikanalist gibi, sanata ilgi duymuş ve diğerlerinden farklı olarak bir yıla yakın sanat eğitimi alarak bu süreci deneyimlerine katmıştır. Analitik psikolojinin vazgeçilmez sembolik unsurlarını ve Jung’un kendi analizinde öne çıkan sembolleri, yine Jung’un çizimleri ve renkleriyle bu kitapta görmek mümkün. Kırmızı Kitap’ı farklı kılan bu kitabın resimleri, çizimleri tarz olarak Doğu, Uzak Doğu minyatürlerine ve Batı fresklerine benzer özellikleriyle ilgi çekicidir.

Eline kalemini aldı.

Kaleminin ucu, çantasından çıkarırken kırılmış olmalıydı.

Bu kırık ucu açtı bıçağıyla.

Sonra bir nokta koydu kâğıdın ortasına.

Burası bir merkezdi.

Dünyanın merkezi miydi, benliğinin merkezi mi? Kalemiyle o merkezden güç alarak dışarıya doğru kavisler çizdi. Eğriler büğrüler… ama hep ilk noktaya doğru çekim sürmekteydi. Ne merkezden ayrı ne merkeze bitişik.. Bir süre sonra iç dünyasındaki yolculuktan dışarıya yöneldi. Bâtından zâhire… Sayfanın kenarına dayanmıştı çizgileri. Kırmızı kitabın bir tuhaf sayfasını daha bitirmişti. Dağılan bir şeyler vardı ve bu çizgilerle onları toplamaya mı çalışıyordu zihni…

Dünyanın merkezi miydi, benliğinin merkezi mi? Kalemiyle o merkezden güç alarak dışarıya doğru kavisler çizdi.


Batı sanatı birçok dönemi geride bırakarak kübizmle soyut ve kavramsal sanata geçiş yapmıştır. Nesneler tek bir açıdan, bir yönleriyle değil her yönden ve aynı zamanda da “ne”likleri de sorgulanarak sanata konu olmaya başlamıştır. Picasso’nun öncülük ettiği bu akım yüzyılı aşkın süre etkili olduktan sonra daha soyut kompozisyonlara yerini bırakmıştır. Nesnelerin bu boyutsal görüntülerinin nonfigüratif tarzda yansıtılması, Doğu sanatının stilize tarzının Batı versiyonu arayışları olarak tanımlanabilir mi yoksa bu parçalanma insan benliğinin parçalarına yeni yeni bakma çabası mıdır?

“Aslında her somut nesne, maddenin gerçek doğasını anlayamadığımız için, bize zaten daima tam bilinir olmaktan uzaktır. Ayrıca belirli olgular vardır ki, bilinçle hiç algılanamazlar. Bunlar bilinçlilik eşiğinin altında kalmışlardır. Bunları daha sonra anlık bir sezgi ile ya da yoğun düşü nerek fark edebiliriz. Ama normal olarak, bizim için hayati anlamı olan her oluş düşlerimizde, rasyonel düşünceyle olmasa da sembolik bir resim olarak çözümlenir.”(İnsan ve Sembolleri, C. G. Jung)

Her oluş düşlerimizde, rasyonel düşünceyle olmasa da sembolik bir resim olarak çözümlenir.
Her oluş düşlerimizde, rasyonel düşünceyle olmasa da sembolik bir resim olarak çözümlenir.

Arabesk olarak da nitelenmiş olan Doğu süsleme sanatlarındaki stilize tasvirler, tek bir noktadan başlayıp çoğalan dairesel ve helezonik, kavisli, esnek çizgilerden oluşur. Bu tasvirlerde sert köşeli hareketler olmayıp hep bir süreğenlik ve geçişlilik söz konusudur.

  • Sanatı ruhun terbiyesi olarak da gören bu anlayışın, dünyaya ait formlardan ve nesnelerden bağımsızlaştıkça kendiliğe doğru olan yolculuğun belirginleştiğini, birleşik kompozisyonların da dağılmayı değil bütünleşmeyi hedeflediği görülür.

İnsanın çok boyutluluğunun sanata yansımaları olarak değerlendirebileceğimiz bu stilizasyon ve figürden uzaklaşma eğilimi, aslında bilinmeyen iç dünyanın arayış macerasından izler taşır. Tam bir tanımı yapılamaz ancak var olduğuna dair bilgi de hemen yanı başımızda, oracıkta durur.

Kırmızı Kitap’ı farklı kılan bu kitabın resimleri, çizimleri tarz olarak Doğu, Uzak Doğu minyatürlerine ve Batı fresklerine benzer özellikleriyle ilgi çekicidir.
Kırmızı Kitap’ı farklı kılan bu kitabın resimleri, çizimleri tarz olarak Doğu, Uzak Doğu minyatürlerine ve Batı fresklerine benzer özellikleriyle ilgi çekicidir.

Psikolojinin önemli figürlerinden biri olan Jung’un çizimlerini ilk gördüğümde Türk sanatına ilgi duyan bir öğrencinin ilk çizimleri mi acaba diye düşündüm.

Çizimlerdeki acemilik aslında iç dünya gezgininin seyrindeki acemiliktir. Acemiliğin bittiği yerde, dışarıdan bakılınca, tercih edenler için bir alışkanlık ve sanatçı olmaya bir geçiş imkânı bulunur. Ama aslolan ise kendiliğe dair bilgiye yakınlaşmadır. Bahsi geçen çizimler Jung’un Kırmızı Kitap için yaptığı çizim çalışmalarıdır. Ölümünden sonra basılan kitap hakkında ancak bizzat okuyucu kendi okumasıyla bir bilgi sahibi olabilir.

Bir başka dilden anlatım, anlatıcının bakışının yansıması olabilir bir muhtevadadır. Jung da birçok psikanalist gibi sanata ilgi duymuş ve diğerlerinden farklı olarak bir yıla yakın sanat eğitimi alarak bu süreci deneyimlerine katmıştır. Analitik psikolojinin vazgeçilmez sembolik unsurlarını ve Jung’un kendi analizinde öne çıkan sembolleri yine Jung’un çizimleri ve renkleriyle bu kitapta görmek mümkün. Kırmızı Kitap’ı farklı kılan bu kitabın resimleri, çizimleri tarz olarak Doğu, Uzak Doğu minyatürlerine ve Batı fresklerine benzer özellikleriyle ilgi çekicidir.


Her sanat sembollerin diliyle konuşur. Çünkü insanın iç dünyasından dışarıya doğrudan taşmasını/konuşmasını sağlayan bir dil yoktur.

Her insan kendi dilini var eder; kendi süreciyle. Bu sebeple her insan biricik ve her insanın kendilik arayışı da biriciktir. ‘Kendilik’ kendi olmaya dair üst bilişle donanmış olmanın bir bilgisi, bir güçlü hissiyatıdır. Kimi zaman semboller kullanılarak bu bilgi paylaşıma açılır, kimi zaman da sanki bu bilgi fazla aşikârdır da daha da soyutlanarak gizlenmeye ve bu gizin içinde kendiliğin izleri bulunmaya çalışılır.

Klasik psikanalizin savunduğu bastırılmış dürtülerin ürkütücü sembolik çözümlemelerinin aksine, “sanat”ın sunduğu imkân ve dil, sanat çalışmasının oluşumunun paralelinde kendiliğe dair tüm süreçlerin, çizgilerin saklandığı bir eskiz kâğıdı gibidir. Ve her an o eskiz üstünden çalışma/eser, yenilenir ve düzenlenebilir. Bu dinamik yapı insana sunulmuş bir bağıştır.

Benliğindeki yeni bir “ben”i keşfe kadar kalemini tekrar çantasındaki yerine kaldırdı. Notlarını ve çizimlerini saklayan deri cildi kapattı. Kahvesi soğumuştu. Yenisi için odasından ayrıldı...