Çocukluğumuza açılan kapı: Horoz şekerinin hikayesi

Osmanlı mutfağından miras horoz şekeri.
Osmanlı mutfağından miras horoz şekeri.

Çocukluk; hayat maceramızın en güzel anlarına, anılarına sahip olduğumuz ömür içinde geçip gitmiş eşsiz bir zaman dilimi. Kimi zaman tanıdık bir lezzette, kimi zaman iyi bildiğimiz bir şarkıda, kimi zaman tesadüfen televizyonda rast geldiğimiz bir çizgi filmde ama genellikle içimizde oldukça sırt rastladığımız bu zamanlara dönmek keşke mümkün olsa diyenlerdeniz.

Çocukluk anılarına döndüğümüz anlarda geçmişe şöyle bir baktığımızda tüm özel anların tadının damağımızdan ve dimağımızdan asla silinmediğini görürüz. Bu silinmeyen anılardan biri de horoz şekerinin çocukluğumuza dair damaklarımızdan tadı hiç silinmeyen lezzeti.

Hepimiz için benzer anlamlar ifade ettiğine emin olduğumuz horoz şekerinin hikayesini hiç merak ettiniz mi? Ya da şöylesi daha doğru olacak ‘horoz şekerinin hikayesini hiç merak etmeyeniniz oldu mu?’ Bu yazımızda geçmişe dönüş bileti olarak ele aldığımız horoz şekeriyle şöyle bir tarihin sayfalarında gezinelim istedik. Buyrun yolculuğumuza eşlik etmeye.

Horoz şekerinin hikayesi

Orhan Veli’nin Bayram şiirinde kargalara teklif ettiği rüşvet, Cahit Sıtkı’nın Çocukluk şiirinde hiç bitmesini istemediği o lezzet; horoz şekeri. Lezzeti kadar görüntüsüyle çocukluğumuza damga vurmuş bir şekerlemeden söz ediyoruz. Horoz şekerinin sıklıkla adını aldığı horoz görünümüyle şekillendirilmiş hallerini tüketsek de başka başka şekillerde de mutlak suretle en azından bir defa olsun yemişliğimiz vardır çünkü kalp ve çiçek motifleriyle şekillendirilmiş horoz şekerleri de bir dönem oldukça popülerdi.

Düdüklü horoz şekerlerini yerken düdükleri öttüren, cıvıl cıvıl çocuklar her mahallenin neşesiydi bir zamanlar. Oldukça zengin bir mutfak kültürüne sahip oluşumuzu yaşadığımız coğrafyanın tarih boyunca birbirinden farklı ve güçlü imparatorluklara ev sahipliği yapmasına ve hepsinden bir iz taşıyor oluşuna borçluyuz. Horoz şekeri de günümüzde Türk mutfağının büyük bir kısmını şekillendirmiş olan Osmanlı mutfağından bizlere yadigar. Horoz şekerinin ne denli eskiye dayandığını sizlere şöyle anlatalım.

Fatih Sultan Mehmed döneminin en önemli divan şairlerinden biri kabul edilen Latifi 1525 yılında kaleme aldığı bir yazısında İstanbul sokaklarını tasvir ederken fil, at, horoz, keklik gibi farklı farklı şekillerde satılan horoz şekerlerinden ve bu şekerlemeleri satan şekercilerden söz ediyor. Orijinalinde kargı bitkisinin sert saplarından yapılan sapları ve toz şekerden yapılan vişne suyu, böğürtlen suyu gibi malzemelerle renklendirilen katkısız şekeri ile oldukça emek isteyen ve lezzetli olan bu efsane zamanla saplarını kebap çöplerine lezzetini gıda boyalarına ve katkı maddelerine bırakan tatlardan biri ne yazık ki. Çocukluğumuza ve tadı damağımızda kalan tüm tatlara ‘özlemle’

Affan Dede’ye para saydım, Sattı bana çocukluğumu.

Artık ne yaşım var, ne adım; Bilmiyorum kim olduğumu.

Hiçbir şey sorulmasın benden; Haberim yok olan bitenden.

Bu bahar havası, bu bahçe; Havuzda su şırıl şırıldır.

Uçurtmam bulutlardan yüce, Zıpzıplarım pırıl pırıldır.

Ne güzel dönüyor çemberim; Hiç bitmese horoz şekerim!

Cahit Sıtkı Tarancı