Hacı Abdullah Lokantası 130 yıldır aynı lezzetle misafir ağırlıyor

​Hacı Abdullah Lokantası 130 yıldır aynı lezzetle misafir ağırlıyor
​Hacı Abdullah Lokantası 130 yıldır aynı lezzetle misafir ağırlıyor

İstanbul gibi kadim bir şehirde “en eski” unvanını taşımak kolay değil. Yüzyılları aşan camiler, hanlar, köprüler arasında zamana direnen bir lokanta düşünün. Hacı Abdullah Lokantası, sadece Beyoğlu’nun değil, İstanbul’un da belleğinde yer etmiş, gerçek bir lezzet durağı. Hadi gelin İstanbul’un tarihine, kültürüne ve sofralarına tanıklık etmek için Hacı Abdullah Loknatası'nın kapısından içeri girelim

Hacı Abdullah Lokantası’nın hikâyesi öyle sıradan değil. Burası bir şirket mirası ya da babadan oğula aktarılan bir aile işletmesi değil. Burada esas olan, elin lezzetiyle yüreğin emeğinin ustadan çırağa aktarılması. Tam da geleneksel Ahilik anlayışının ete kemiğe bürünmüş hali.

1888 yılında Karaköy Rıhtımı’nda “Abdullah Efendi” adıyla açılan bu lokanta, Sultan II. Abdülhamit’in izniyle kurulmuş. Dile kolay… O yıllarda İstanbul’a gelen yabancı heyetler, bu sofralarda ağırlanmış. Sonrasında, değişen zamanla birlikte lokanta da yer değiştirmiş ama özü hep aynı kalmış. Karaköy’den Beyoğlu’na, oradan Sadri Alışık Sokağı’na, en sonunda ise bugünkü yerine, Ağa Camii’nin hemen yanına taşınmış. Her taşınmada da miras, ustadan çırağa teslim edilmiş.

Zaman geçtikçe şehir değişti, lezzetler çeşitlendi, alışkanlıklar evrildi. Ama Hacı Abdullah Lokantası’nda tabaklara konan ruh hiç değişmedi. Zeytinyağlılar özenle hazırlandı, et yemekleri usulüne uygun pişirildi, kompostolar vitrine dizildi, dualar eksik olmadı. Bir bakıma İstanbul değişirken bile, burası sabit kaldı.

Menüdeki her yemek, Osmanlı-Türk mutfağının özü. Hünkar beğendi, elbasan tava, vişneli yaprak sarma, ayva tatlısı… Ama mesele yalnızca lezzet değil. Bu sofrada geçmişin bir damlası, kültürün bir kırıntısı da servis edilir. Her tabakta biraz İstanbul, biraz tarih, biraz da ustalık vardır.

Hacı Abdullah Lokantası, bugün hâlâ “Ahilik Teşkilatı” ruhunu yaşatan nadir yerlerden biridir. Ustalık burada sadece iş öğrenmek değil; görgü, sabır, edep ve hizmet ahlakıyla birlikte gelir. Belki de bu yüzden lokanta, resmi prosedürler nedeniyle değişen ismine rağmen, ruhunu ve misyonunu hiç kaybetmemiştir. Şeref defterine yıllar önce yazılan duygularla bugünkü cümleler arasında fark yok; çünkü lezzet de, sadakat de hiç eksilmemiş.

Bir gün yolunuz Beyoğlu’na düşerse, kalabalığın içinde usulca köşeye çekilmiş bu lokantayı görünce içeri girin. Masanıza sadece yemek değil; yüzyıllık bir gelenek, bir ustalığın mirası ve geçmişin izleri de gelir.

Hacı Abdullah Lokantası, İstanbul’un en eski restoranı olabilir. Ama aynı zamanda belki de en samimisi, en özü, en gerçek olanıdır.

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım