Kahvenin büyülü dünyasına yolculuk; kahve hakkında bilmemiz gerekenler

Kahve hakkında bilinmesi gerekenler: Kahvenin büyülü dünyasına yolculuğa hazır mısınız?
Kahve hakkında bilinmesi gerekenler: Kahvenin büyülü dünyasına yolculuğa hazır mısınız?

‘Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır.’ İşte bu atasözüyle büyüklerimizin vefa ile ilişkilendirdiği kahve, kültürümüzde kahvenin yalnızca bir içecekten çok daha fazlası olduğunun en somut ispatlarından biri. Dost meclislerinde sohbetlere, kız isteme merasimlerinde en mutlu anlarımıza, kimi zaman acısıyla kederimize eşlik eden kahvenin büyülü dünyasına yolculuğa hazır mısınız?

Şöyle bir düşündüğümüzde ilk olarak bizden kilometrelerce uzaklıkta Etiyopya’nın Kaffa bölgesinde bulunan kahvenin şimdi hayatımızın ve sofra kültürümüzün ayrılmaz bir parçası olması bile başlı başına ne büyük mucize. Uzun yollardan geçip, bizleri bulmuş olan bu ‘lezzet kültür mirası’ yıllar boyu önemini hiç yitirmemesiyle bu betimlemeyi çoktan hak etmiş durumda.

Sabah zihinsel olarak uyanamadığımızı hissettiğimiz anlarda, yetiştirmemiz gereken işler olduğunda bastıran uykuyu kovmamız gereken anlarda ama genellikle hayattan keyif aldığımız anlarda elimizde beliren kahve fincanları/bardakları hangi yollardan geçip hayatımıza girmiş, öğrenme vakti geldi!

Kahvenin hikayesi

Dünya kahve günü: Kahvenin hikayesi.
Dünya kahve günü: Kahvenin hikayesi.

Kahve yüzyıllar önce bizden kilometrelerce uzakta Etiyopya’nın Kaffa bölgesinde yetişen Arabika kahve ağaçlarından toplanmış ve işlendikten sonra ilk olarak bulunduğu bölgede yemek olarak kullanılmıştır. Nasıl bulunduğuna gelecek olursak rivayet odur ki; M.S. 850 yılında Kaldi adında Etiyopyalı bir çobanın güttüğü keçiler yol üstünde Kaldi’nin daha önce hiç farketmediği bir bitkiyi yedikten sonra bir anda daha canlı, daha iyi gözükmeye başlamışlar. Bunu farkeden Kaldi de bu bitkiyi denemiş ve yedikten sonra bünyesinde hissettiği zindelik sayesinde bu bitkiyi yanında götürmüş. Bu bitkiyi keşişlere ikram etmiş lakin keşişler kendilerine çok acı gelen bu bitkiyi sinirlenip ateşe atmışlar. Bir süre sonra burunlarına gelen keskin ama güzel koku keşişleri o kadar meraklandırmış ki ateşte kavrulan bu bitkiden bir içecek demlemeye karar vermişler. Ve ortaya çıkan bu içeceğin lezzeti kısa sürede bölgede o kadar ünlenmiş ki M.S. 1000 yıllarında kahve Yemen’de de üretilmeye başlanmış. Bizim de kahveyle olan yarenliğimiz tam da bu noktada başlıyor çünkü Türk mutfağına kahve Yemen’den gelmiştir. Nasıl mı? İşte cevabı.

Bu konuda sıklıkla kabul gören bir görüş vardı ki o da şu; ‘15. yüzyılda Yavuz Sultan Selim döneminde Yemen Valisi olan Özdemir Paşa, Yemen'de içtiği ve çok sevdiği kahveyi İstanbul'a getirdi ve kahve burada bir anda ünlendi.’ Bu görüş ünlü bir Osmanlı tarihçisi olan İbrahim Peçevi’nin “1554 yılına gelinceye kadar başkent İstanbul’da ve kesinlikle bütün Rum-ili’nde (Anadolu) kahve ve kahvehane yok idi. 1554 yılının başlarında Halep’ten Hakem adlı bir esnaf ile Şam’dan Şems adlı kibar bir kişi gelip Tahtakale’de açtıkları birer büyük dükkanda kahve satmaya başladılar.” satırlarının ortaya çıkması ile birlikte bir nebze olsun sekteye uğradıysa da Kanuni Sultan Süleyman’dan önce babası Yavuz Sultan Selim’in Mısır’ı ve Arap ülkelerinin fethini hesaba kattığımız takdirde Osmanlı’nın kahveyle bu denli geç tanışmasının pek de mümkün olmadığından yaygın kabul gören ilk görüş sayesinde Türk mutfağına giren kahve yıllar yılı ilk gün ki popülerliğini koruyan belki de tek içecek.