Orient Express Restaurant, İstanbul’da zamanda yolculuk sunuyor

​Orient Express Restaurant, İstanbul’da zamanda yolculuk sunuyor
​Orient Express Restaurant, İstanbul’da zamanda yolculuk sunuyor

Bir restoran düşünün; sadece yemekleriyle değil, duvarlarındaki hikâyelerle, tavanındaki işlemelerle ve atmosferiyle sizi bambaşka bir zamana götürüyor. Sirkeci Garı’nın içinde, adeta bir müze gibi duran Orient Express Restaurant, 1890 tam da böyle bir yer. İstanbul’un göbeğinde, geçmişi bugüne taşıyan bu eşsiz mekânı ziyaret ettiğinizde sadece damağınız değil, tüm duyularınız bir yolculuğa çıkıyor.

Orient Express adı bile tek başına bir çağrışım yumağı. Agatha Christie romanlarından tanıdığımız o efsanevi trenin İstanbul'daki son durağı, Sirkeci Garı. 1888 yılında temelleri atılan Sirkeci Garı, 1890 yılında ilk yolcularını almaya başladı. O tarihten itibaren sadece trenleri değil, hayatları, kültürleri, hayalleri de taşıdı. Avrupa demiryolu ağının en doğudaki noktası olan bu yapı, Batı’dan gelenler için “Doğu’nun kapısı”, Osmanlılar için ise “Avrupa’ya açılan kapı”ydı.

Bu görkemli gar, Prusyalı mimar August Carl Friedrich Jasmund tarafından oryantalist bir üslupla tasarlandı. Jasmund’un İstanbul’a gelişi sadece Sirkeci Garı’yla sınırlı kalmadı; Tarabya’dan Caddebostan’a kadar pek çok mimari iz bıraktı. Ama onun en çok bilinen eseri, hiç kuşkusuz Orient Express trenine ev sahipliği yapan bu görkemli gar oldu. İşte bu garın içinde, 1890’ların zarafetini hâlâ taşıyan bir restoran var. Sanki Orient Ekspresi az önce gara yanaşmış, trenin içinden frak giymiş yolcular inmiş gibi... İçeri girdiğinizde sadece bir restorana değil, başka bir döneme adım atmış gibi oluyorsunuz.

Orient Express Restaurant kökeni, 1950-60’lı yıllarda Gar Lokantası adıyla açıldığı döneme uzanıyor. O yıllarda İstanbul’un entelektüel hayatının uğrak noktasıydı.1982’de işletme el değiştirdi, 1994’te ise bugünkü adıyla Orient Express Restaurant doğdu. Geçmişini inkâr etmeden, adını efsanevi bir trenin zarafetinden alarak bugüne taşındı.

Menüsünde sadece yemek değil geçmiş de var!

Orient Express Restaurant’ın menüsünde Osmanlı yemekleri ağırlıklı olsa da Avrupa mutfak kültüründen de izler taşıyor. Bu da şaşırtıcı değil aslında, çünkü Orient Express’in kendisi de Batı ile Doğu arasında bir köprüydü. Restoranın mutfağında da aynı felsefe var.

Kuzu tandır, beğendili kebap, pilaki… Her biri farklı bir coğrafyanın ruhunu yansıtıyor ama hepsi bir araya geldiğinde İstanbul’un çok katmanlı kimliğini oluşturuyor.

Tatlılarda ise geleneksel Türk lezzetlerinin modern sunumları öne çıkıyor. Kabak tatlısı, fırın sütlaç ya da dondurmalı elma tatlısı... Sadece tatlı yemek değil, çocukluğa yapılan küçük bir yolculuk gibi hissettiriyor.

Buradaki hizmet anlayışı da zamanın ruhunu yansıtıyor. Aceleci değil, abartılı değil… Her şey ölçülü, nazik ve özenli. Sanki garsonlar sadece yemek değil, bir hikâye de servis ediyor. Sessiz bir nezaketle sofranıza gelen her tabakta bir dönem filminin sahnesi gizli.

Orient Express Restaurant, süslemeleriyle de tarihe selam duruyor. Yüksek tavanlar, pirinç avizeler, koyu ahşap detaylar ve kadife koltuklar... Burası, geçmişi sadece anlatmakla kalmıyor, yaşatıyor. O yüzden fotoğraf çekmek için değil, hissetmek için ideal bir yer.

Zaman geçse de Orient Express Restaurant, 1890’ın ruhu değişmiyor. Belki tren artık eskisi gibi çalışmıyor ama o yolculukların ruhu hâlâ masaların etrafında dolaşıyor. Yeni yolcular eski ruhlara karışıyor ve her gelen bir iz bırakıyor, tıpkı bir gar defterine atılan imza gibi...

Bu yazının başlığı yazardan bağımsız editoryal olarak hazırlanmıştır.

Yorumunuzu yazın, tartışmaya katılın!

YORUMLAR
Sırala :

Bu içerik ile ilgili yorum yok, ilk yorumu siz yazın, tartışalım