Kandilli Pastanesi’nde her şey incelikli bir düzenin parçası gibi. Masa sayısı sınırlı ama her biri özel. Mekân küçük olabilir ama hissiyatı büyük: Sanki şehirde gizlenmiş bir mücevher kutusu gibi. Gereksiz kalabalıklardan uzak, kendine ait bir ritmi olan, sessiz ama karakterli bir yer. Burası hızlıca gelip geçilecek bir yer değil; zarafetle ağırlanacağınız bir tatlı durağı.

Tabağınıza Şıklık Eşlik Ediyor

Kandilli Pastanesi’nde sunulan her şey önce göze, sonra damağa hitap ediyor. Her biri neredeyse bir sanat eseri gibi görünüyor. Sunumda kullanılan tabaklar ve servis detayları bile başka bir dünya yaratıyor. Burada bir cheesecake sadece bir tatlı değil; bir bütünün parçası. Ayrıca tabak, çatal ve bardakları her pastanede bulabileceğiniz sıradan servislerden değil. Her biri bu lüks kavramının altını dolduran gerçekten lüks parçalar. Bu sebeple servis edilen her şey adeta “kendine iyi davran” mesajı veriyor.

Çay saatleri ise ayrı bir ritüel. Klasik porselen fincanlar, incecik dilimlenmiş tatlılar ve pastel tonlarda detaylarla bezeli masalar… Burada insana kendini özel hissettiren bir sadelik var.

Güne lüks bir başlangıç yapmak isteyenler için 14:00’e kadar servis edilen Royal Breakfast menüsü de dikkat çekici. Sadece doymak için değil, tadını çıkarmak için hazırlanmış bir kahvaltı. Peynir çeşitlerinden el yapımı reçellere kadar her detayda kalite hissediliyor. Kahvaltının kendisi kadar sunumu da büyüleyici. “Sade ama ihtişamlı” hissi, burada çok net yaşanıyor.

Kandilli Pastanesi’nin beni en çok etkileyen yanı, kendine has kurduğu dünya. Ne bir zincirin parçası, ne de bir sosyal medya trendinin peşinde. Kendi ritmi, kendi tarzı, kendi kitlesi var. Kandilli semtinin nostaljik dokusuna da çok yakışıyor bu pastane. Modern ama köklerine sadık. Şık ama gösterişsiz. Lüks ama mesafeli değil. “Butik” kelimesinin içini tam anlamıyla dolduruyor. Eğer siz de bu kendinizi biraz şımartmak isterseniz mutlaka rezervasyon yaparak gidin çünkü yer bulabilmek zor.