Hindistan'da bir din projesi: Din-i İlahi

Bâbür İmparatoru Ekber Şah'ın ve veziri Ebu'l Fazl'ın hana Ekbername adlı eserini sunarken tasvir edilen minyatürleri.
Bâbür İmparatoru Ekber Şah'ın ve veziri Ebu'l Fazl'ın hana Ekbername adlı eserini sunarken tasvir edilen minyatürleri.

Hindistan tarihinin en ilginç dönemlerinden biri olarak kabul edilen Ekber Şah Devri'nde (1556-1604) kurulan Din-i İlahi, bu dönemin en çok göze çarpan ve araştırılan konusu olarak biliniyor. Hindistan tarihinde derin izler bırakan Din-i İlahi, Hindistan toplumunu ayrıştıran köklü farklılıkları ortadan kaldırma amacıyla doğarken dinlerin sentezi biçimine bürünmüştür. Din-i İlahi, her millet için ortak noktalar içeren ve ana noktaları kendisinde toplayan bir anlayıştı. Müslüman ve Hinduları birbirlerine yaklaştırma maksadıyla kurulan bu din, dönemin Müslüman âlimleri tarafından kabul edilmemiş, sert şekilde eleştirilmiştir. Bu dinin taraftarları son derece sınırlı olmuş, uygulamada başarılı olamamıştır.

Hindistan tarihinin en ilginç dönemlerinden biri olarak kabul edilen Ekber Şah Devri (1556-1604), Müslüman-Türk İmparatorluğu olan Bâbürler’in büyük fetih hareketlerine giriştiği bir zaman dilimidir.

Bâbür İmparatoru Celâleddîn Muhammed Ekber Şâh.
Bâbür İmparatoru Celâleddîn Muhammed Ekber Şâh.

13 yaşında tahta geçen Ekber Şah, kısa sürede yönetimi elinde toplarken devletinin sınırlarını ve kapasitesini arttırmıştır. Ekber Şah’ın izniyle kurulan Din-i İlahi bu dönemin en çok göze çarpan ve araştırılan konusu olarak biliniyor.

Hindistan tarihinde derin izler bırakan Din-i İlahi, Hindistan toplumunu ayrıştıran köklü farklılıkları ortadan kaldırma amacıyla doğarken dinlerin sentezi biçimine bürünmüştür. Sentetik bir din olan Din-i İlahi, Ekber Şah’ın herkesle barış ve herkesin inancına saygı gösterme politikasının sonucuydu. Çoğu araştırmacı Ekber Şah’ın dinler arasında ortak noktalar bulmak için çabaladığını belirtir. Özellikle dinî tartışmalara büyük önem veren Ekber Şah, dinleri uzlaştırma amacı gütmüştür.

  • Din-i İlahi, her millet için ortak noktalar içeren ve ana noktaları kendisinde toplayan bir anlayıştı. Müslüman ve Hinduları birbirlerine yaklaştırma maksadıyla kurulan bu din, dönemin Müslüman âlimleri tarafından kabul edilmemiş, sert şekilde eleştirilmiştir.

Din-i İlahi ile dinler harmonize edilmiş, her dinden birtakım özellikler yeni kurulan bu dinin içine katılmıştır.

Din-i İlahi ile faiz, içki, kumar serbest bırakılmış, güneşe tapma ayinleri düzenlenmiş, ortak bayramlar oluşturulmuş ve eğitim sistemi değiştirilmiştir.

Bu dinin taraftarları ise son derece sınırlı olmuş, uygulamada başarılı olamamıştır.

Şah Ekber'in kabul törenlerinden birini temsil eden bir minyatür.
Şah Ekber'in kabul törenlerinden birini temsil eden bir minyatür.

Din-i İlahi ile İslamiyet, Hinduizm, Hristiyanlık, Zerdüştlük ve Budizm bir araya getirilmiştir. Din-i İlahi farklı inançları birleştirerek hepsini bir potada toplamıştır. Çok dinli ve kültürlü Hint toplumunda Müslüman, Hindu, Hristiyan ve diğer din mensupları arasındaki kavga ve çekişmeler bu yolla sona erdirilmek istenmiştir. Ekber Şah, Din-i İlahi’nin maddi ve manevi önderi sayılırken kendisini aynı zamanda halife ilan etmiştir.

Din-i İlahi hakkında sapık, batıni ve mesihi karakterli bir öğreti ve İslam dininin yerini alması amacıyla kurulmuş bir sistem olduğu değerlendirmeleri yapılmıştır. Ancak Din-i İlahi’nin Ekber Şah’ın yakın çevresiyle sınırlı kaldığı biliniyor. Bu noktada en büyük destekçisi veziri Ebu-l Fazl’dı.

Dönemin önemli âlimlerinden İmam-ı Rabbani, Din-i İlahi hareketine karşı en sert tepkiyi koyan isimdi.
Ekber'in toplantılarını yapmak için inşa ettirdiği "İbadethane" adlı yapıdaki meclisi tasvir eden bir resim.
Ekber'in toplantılarını yapmak için inşa ettirdiği "İbadethane" adlı yapıdaki meclisi tasvir eden bir resim.

Din-i İlahi pek çok nedenden ötürü uzun sürmemiştir. Halk Ekber Şah’ın düşünce yapısını tam olarak anlamamış ve bu dine girmeye sıcak bakmamıştır. Ekber'in oğlu Cihangir'in saltanatı bu yeni oluşumu tamamen ortadan kaldırmıştır. 1602'de Din-i İlahi, en önemli temsilcisi ve teorisyeni olan Ebu-l Fazl'ın öldürülmesiyle önemini yitirmiş, Ekber Şah’ın vefatından sonra ise tamamen sona ermiştir.