10 adımda muhafazakâr romantik kitap yazma kılavuzu

​10 adımda muhafazakâr romantik kitap yazma kılavuzu
​10 adımda muhafazakâr romantik kitap yazma kılavuzu

Bundan kırk yıl öncesine gidip dönemin yazarlarından birisine, yazarlığın kırk yıl sonra popüler bir meslek olacağını, dahası “bazı yazarların” yalnızca “kitap yazarak” -amiyane tabirle- “köşeyi döneceğini” söyleyebilsek, zannediyorum ki bahsi geçen yazarlar hangi çağın ütopyasından çıkıp geldiğimizi sual ederlerdi. Oysa bugün onların hayallerinden farklı olarak bir distopyayı yaşıyor gibiyiz. Zira, Wattpad uygulaması ile “edebiyatsız edebiyatın”, “ergen romantizminin” popüler olmasına, henüz reşit olmayan gençlerin yazdıkları “kitabımsı”ların yok satmasına, dahası bu kitabımsıların dizilere, filmlere uyarlanmasına ve buna bağlı olarak, daha çok “yazarımsı”nın türeyişine şahit oluyoru

Bugün bir tüketim nesnesi hâline gelen kitap, kendi piyasasında olan talebe göre arzını da gerçekleştiriyor. Yani her kesim kendi yazarını kurguluyor. “Kimi yazarlar” da Wattpad’le birlikte yükselişe geçen “ergen romantizmi”nin muhafazakâr kesimdeki boşluğunu doldurmak için birbirleriyle yarışıyorlar. Sosyal medyada paylaşacak romantik sözler ve romantik fotoğraflar için “kaynak” niteliğinde olan bu “kitaplar”, içlerine sonradan eklenmiş gibi görünen muhafazakâr sözcükler ile eklektik bir hâl alıyorlar.

Yazılı alanda ilk örneklerini bayram, kandil ve cuma mesajlarıyla gördüğümüz “muhafazakâr romantizm” akımı bugün toplumsal alanda da karşılığını bulmuş vaziyette. Kitapçıların çok satanlar listesinden düşmeyen, art arda yeni baskı yapan, ikinci ve üçüncü ciltleri ile seri oluşturan bu kitapların yazarları aynı zamanda sosyal medyada da fenomenler. Bir nevi kanaat önderi olarak görülen bu fenomen yazarların attıkları “felsefi derinlikli” her tweet binlerce “like” alıyor.

Olur ya, bu “edebiyat”a ilgi duyuyorsanız fakat işe nereden başlanacağını merak ediyorsanız, sizler için muhafazakâr romantizm akımını inceledim, buyrun, belirlediğim yol haritası:

1. İbadet eder gibi sevmek

Muhafazakâr bir kitleye hitap ediyoruz dolayısıyla bahsettiğimiz aşkın sınırları olmak zorunda. Bunu sergilemenin en kolay yolu ise, sık sık ibadetlerimizden bahsetmek olacak.
Muhafazakâr bir kitleye hitap ediyoruz dolayısıyla bahsettiğimiz aşkın sınırları olmak zorunda. Bunu sergilemenin en kolay yolu ise, sık sık ibadetlerimizden bahsetmek olacak.

Muhafazakâr bir kitleye hitap ediyoruz dolayısıyla bahsettiğimiz aşkın sınırları olmak zorunda. Bunu sergilemenin en kolay yolu ise, sık sık ibadetlerimizden bahsetmek olacak. Yani kıbleye dönük seccademiz, seccademizin üzerindeki kehribar tespihimiz, abdestimiz, beş vakit kıldığımız namazımız, ettiğimiz duamız, sık sık ilişkimizin arasında belirivermeli. Bunu öyle ustalıkla yapmalıyız ki, kullandığımız bu kelimeleri çıkardığımızda da cümlelerimizin, şey yani aşkımızın, anlamı değişmesin. Demem o ki öylece araya serpiştirilmiş kelimelerden ibaret olsun ibadetlerimiz. Bunun için de önce asıl cümlemizi yazmalı sonra bahsi geçen kelimeleri aralara sıkıştırmalıyız. İsterseniz birlikte deneyelim:

Oysa ben seninle karanlık çöktüğünde ıssız sokaklarda dolaşmayı seviyordum ey sevgili. Kalbime ağırlık veren o cümlelerin üzerime yağmadan evvel…”

Şimdi ibadetlerimizi usulca cümlemizin içine serpiştirelim:

Oysa ben seninle karanlık çöktüğünde ıssız sokaklarda dolaşmayı seviyordum ey sevgili. Ama seninle en çok namaz kılmayı seviyordum. İki abdest arası seviyordum seni. Kalbime ağırlık veren o cümlelerin üzerime yağmadan evvel… Sonra kalbimi seccade gibi katlayıp namazlıkların arasına kaldırdım…

2. Ah o sevgilinin…

Kitabımızı yazarken yapmamız gereken ikinci şey, sevdiceğimize has fiziksel özellikleri tasvir etmek olmalı… Öyle bir özellik seçmeliyiz ki, okuyucularımız kendi sevdiceklerinin de o özellikte olduğunu düşünebilsinler. Fakat aynı zamanda öyle bir özellik olmalı ki bu, kimsecikler bizim muhafazakâr sevdamızdan şüpheye düşmesin…

Yani bu özellik herkesin görebileceği bir şey olmalı. Mesela, badem gözleri, gamzeleri, yay kaşları, ok gibi kirpikleri gibi. Evet evet, muhafazakâr romantizm akımında divan edebiyatının bir temsilcisi gibi hissedebiliriz kendimizi. Fakat bizim metaforlarımız daima dinî sözcüklerle bezenmiş olmalı.

Mesela:

Uykusuz bir gece daha ey sevgili… Sırtımda binlerce uykusuz gecenin ağırlığını hissediyorum… Göz kapaklarımın hemen ardında senin abdest suyuyla ıslanmış o uzun kirpiklerini görüyorum. Kirpiklerinin her kıvrımında geciktirdiğim namazlarım var, biliyorum.. Sonra ezan okunuyor… Sabah…

3. İlahi aşk

Değil midir ki beşerî aşktan ilahi aşka yükselen Mecnun çölde Leyla’sını tanıyamamıştır, biz de bazı cümlelerde bu ilahi aşka yükselişimizden parçalar sunmalıyız okuyuculara. Bunu öyle bir ustalıkla yapmalıyız ki, okuyucularımız zaman zaman bizim beşerî aşktan mı yoksa ilahi aşktan mı bahsettiğimizi anlayamasınlar.
Değil midir ki beşerî aşktan ilahi aşka yükselen Mecnun çölde Leyla’sını tanıyamamıştır, biz de bazı cümlelerde bu ilahi aşka yükselişimizden parçalar sunmalıyız okuyuculara. Bunu öyle bir ustalıkla yapmalıyız ki, okuyucularımız zaman zaman bizim beşerî aşktan mı yoksa ilahi aşktan mı bahsettiğimizi anlayamasınlar.

Evet, bunca cümle kurduk hep beşerî aşktan bahsettik, oysa biliyoruz ki, beşerî aşk bizi ilahi aşka ulaştırırsa gerçek hüviyetini bulmuş olur.

Değil midir ki beşerî aşktan ilahi aşka yükselen Mecnun çölde Leyla’sını tanıyamamıştır, biz de bazı cümlelerde bu ilahi aşka yükselişimizden parçalar sunmalıyız okuyuculara. Bunu öyle bir ustalıkla yapmalıyız ki, okuyucularımız zaman zaman bizim beşerî aşktan mı yoksa ilahi aşktan mı bahsettiğimizi anlayamasınlar. Hatta öyle bir hâle gelmeli ki, her okur kitabı kendince yorumlayabilsin. Kimileri başından beri ilahi aşktan bahsettiğimizi düşünürken, kimileri de beşerî aşktan bir an olsun ayrılmadığımızı düşünebilsinler… Haydi deneyelim…

  • “Fecir vakti gibi sevmeli insan… Hem fecir vaktini sevmeli… Tüm yalnızlıkları, sessizlikleri barındırmalı içinde… Toprağından henüz ayrılmış tazecik bir fesleğen gibi. İnsanın Rabbine en yakın olduğu an fecir vakti değil midir hem? Kalbimize dokunan sesleri o zaman duymaz mıyız? Aşkın elinde o zaman doğmaz mıyız? Seccademizden henüz doğrulduğumuz o an…”

4. Basit cümlelerin sıra dışı felsefesi

Kitabımızın, türünün diğer kitaplarından ayrılmaması için (evet doğru söyledim, akımımız orijinalliği kaldırmaz) uymamız gereken temel kural, sosyal medyada, dizilerde, filmlerde, gündelik hayatta duyduğumuz veya duyabileceğimiz türden basit cümleleri sanki ilk kez bizden duyulacakmış gibi kurup, aslında bu cümlelerin alt metninin felsefi derinlikli olduğu izlenimini vermek olacak. Bunu yapmak için de sıklıkla üç noktadan istifade edebilir veyahut soru cümleleri kurabiliriz. Şöyle mesela:

  • “Zamanla geçer denilen hiçbir şey geçmiyor… Zaman geçiyor… Kuşlar uzak diyarlara uçuyor, dilimde bir yalnızlık şarkısı… Hiçbir şey geçmiyor, hiçbir acı azalmıyor… Biz mi daha yalnızız yoksa gölgelerimiz mi? Ah benim sevdiğim… Senin gölgen benim gölgemle ne zaman buluşacak?”

5. Oyun oyun içinde, o da sözün içinde

Sosyal medya fenomenleri, en çok satan kitapların yazarları, televizyon yıldızları, büyük bütçeli yarışma programlarına katılan yarışmacılar, oyuncular, şarkıcılar, sanatçılar… Biraz incelediğinizde hemen hemen hepsinin iletişim kurarken kullandıkları ve kitleler nezdinde etkili olan söz oyunlarını fark edeceksiniz. Büyük çoğunluğu kamyon arkası yazılardan mülhem olan bu söz oyunlarını, bizim de muhafazakâr romantizm akımının yeni temsilcisi yazarlar olarak kullanmamız, piyasaya olumlu yankılar bırakacaktır.

  • “Hiçbir gidiş, kalpten yitiş değildir. Fakat her kalpten yitiş, bir yerden gidiştir. Ölmek her zaman sevmek olmasa da, her sevmek biraz daha ölmektir.”

6. Adımla seslendi, nasıl ağrıma gitti

Şayet kitabımızın okuyucuda bir karşılık bulmasını istiyorsak hem okuyucumuza hem de kitabımızın öznesi olan sevdiceğizimize has, mümkünse ilk kez bizim kullanacağımız bir hitap şekli seçmeliyiz. Bu sayede hem sevdiğimizle aramızdaki bağın ne denli kuvvetli olduğunu okuyucuya göstermiş hem de okuyucumuz ile yakınlık kurmuş oluruz. Bulduğunuz hitap sözcüğünün akabinde okuyucularla kurgusal bir sohbetin içine dahi girebiliriz.

Ah benim ıhlamurum… Bir bakışı bile gönlüme şifa olanım… Seni beklemek kalbime ömür boyu yas tutturmaktır… Ey bu satırları okuyan hâldaşım, sahi sen de bekledin mi hiç gelmeyecek olanı? Bir bakışına ömrünü vereceğin ıhlamur kokulu bir yârin oldu mu? Kıldığın tüm namazların sonunda adını andığın biri oldu mu? Biliyorum, başını sallıyorsun. Biliyorum, her secdeden kalkışında kavuşmak için dua ettiğin biri var… Ama yalnız değilsin hâldaşım. Ben buradayım. Allah bizi bu kitapta karşılaştırdı. Artık güneş hâldaşının varlığını bilerek doğacak üzerine…

7. Alabildiğince, bayabildiğince

Ne dersiniz kitabımız kabaca şekillendi gibi değil mi? Fakat bazı parçalar hâlâ tam olarak yerine oturmadı. Muhafazakâr kitleyi kalbinden vuracak metaforları hâlâ kullanmadık… Helal haram, hayır şer, günah sevap, mahrem namahrem, cennet cehennem, nimet külfet gibi zıt anlamlı kelimelerin yanı sıra, çığlık, sükût, rızık, farz, emanet, sabır, umut, şükür ve nur kelimelerine de atıfta bulunabilirsek kitabımızın edebî değeri ikiye katlanacak. Hadi aldığı kadar kullanalım…

  • “Haram sevdalara karışmadık, anamızın ak sütü gibi helaldi bizim sevdamız. Gözlerimizi günahtan sakındık. Oysa seni sevmek yaptığım en büyük sevaptı ıhlamurum. Mahrem olanı da namahrem olanı da seni severken anladım ben. Cehennemin kapısından sürgün yedim, cennetin kapısına yaklaştım seni severken. Fakat biliyordum ki her nimetin bir külfeti de vardı. Kalbimde bir türlü bastıramadığım sessiz çığlıklarım vardı mesela benim… Gözlerimin kapaklarına yerleşen sükûtlarım… Ama biliyordum ki senin sevdan Rabbimin bana gönderdiği bir rızık gibiydi. ‘Farz namazlarıma şükür namazları da ekle ey Rabbim’ diye dua ettim. Bana emanet ettiğin bu sevdayı şükür sebebim kıl Allahım. Umut ediyorum hâldaşım… Sen de umut et… Sabır en çok… ‘Onun’ nurlu yüzüne bir kez daha bakabilmek için…”

8. Meteoroloji mühim

Unutmayın ki kitabımızı bir “anın” içinden yazıyoruz bu sebeple o ana dair detaylar vermek kitabımızı daha inanılır kılacaktır. Bunun yanı sıra biliyoruz ki ülkemizde romantizm sıklıkla hava durumu üzerinden kurgulanır bu sebeple, buna atıfta bulunmak bizim için küçük fakat romantizm açısından büyük bir adım olacaktır.

Yağmur yağıyor… Oysa dün hava ne kadar sıcaktı… Benim kalbim de böyle değil mi ey sevdiğim. Dün güneşli idi seninle, bugün yağmurlu… Cama düşen her bir yağmur tanesinde adını sayıklıyorum. Rüzgâr ıhlamur kokunu getiriyor hafif aralı penceremden içeri… Odam ıhlamur kokuyor… Ben seninle ne yağmurda ne güneşli havalarda yürümeyi biliyorum. Ben yalnızca seninle diz boyu karları adımlamayı biliyorum sevdiğim… Hayatımızın üzerine gelip konan karları küremeyi. Buzları çözülsün diye kalbimizin, bir avuç tuz serpmeyi…

9. Fiziksel reaksiyonlar

Yazdığımız, pardon yaşadığımız öyle bir sevda ki, öyle bir sevda ki… Ne dağlar ne denizler kaldırabilir bu sevdanın yükünü. Bu yüzden bizde de bazı fiziksel reaksiyonların baş göstermesi normal olacaktır. O hâlde sevdamızın büyüklüğünü tasvir edebilmek için sıklıkla bu reaksiyonlardan bahsetmeliyiz.

  • “O son gidişin, o son sözlerin kalbime sapladığın bir bıçaktı sevdiğim… Kalbime saplı bıçakla yaşıyorum artık ben. Uzun yol yürümüşüm gibi ayaklarım sancıyor, tonlarca yük taşımışım gibi omuzlarım ağrıyor bu sevdanın acısından… Yönümü bulamıyorum… Ağlıyorum… Bazen herkes hastayım sanıyor, çünkü günlerce yatağımdan çıkmıyorum… Böyle mi olacaktı diyorum, biz onunla birbirimizi yaralarımızdan tanımıştık… Yaralarımızı göstermiştik birbirimize. Nereden bilecektim ki yaralarımı gösterdiğim kişinin beni en çok yaralayan olacağını…”

10. Kar karıştır

Çok kıymetli muhafazakâr romantik yazar adayımız kitabın yarısını birlikte tamamladık. “Nasıl yarısı ya hu?” dediğinizi duyar gibiyim. Fakat unutuyorsunuz ki kitabımızın bir sayfası görsel, yarım sayfası yazı olacak. Şekil şartımız bu. Zira diğer türlü sırf yazıların olduğu, sıkış tepiş kitaplar okuyucuyu bunaltıyor. E, çağımız sunum çağı… Piyasa bunu bekliyor bizden. Instagram’da kahve yanına yakışacak kitaplar yazmalıyız.

O hâlde siz de evinizde, benim şu an yaptığım gibi bir kafede veya kütüphanede, vb. yerlerde buraya kadar birlikte yaptığımız gibi yazmayı deneyebilir, kitabı nihayete erdirebilirsiniz. “E, bağlam nerede bağlam, hani bütünlük nerede?” diyor olabilirsiniz fakat yanılıyorsunuz, bizim kitabımız bağlamsız bağlam, bütünlük olmadan bütünlük akımının bir taşıyıcısı olacak. Bu sebeple değil sayfalar, cümleler arasında dahi bir bütünlük olmak zorunda değil.

Bir cümlede Leyla aşkından bahsederken, bir cümlede Mevla aşkından, diğer cümlede hava durumundan, sonrasında çaydan, ibadetten bahsedebiliriz. Sınır biziz, sizsiniz…