Kurgu hikâyeyi öykü yapan, ‘şeytani’ bir şey midir acaba?

Mustafa Aplay: "Öyküde en dikkat ettiğim nokta dili akıcı bir şekilde kullanmak."
Mustafa Aplay: "Öyküde en dikkat ettiğim nokta dili akıcı bir şekilde kullanmak."

Postmodernizm hakikat diye bir şeyin olmadığını söylüyor, bense hakikatin varolduğuna inanıyorum. “Hikaye”yi anlatırken işime yarayan bazı metodların postmodernizme mal edilmesi dışında bu kavramla elbette bir bağım yok.

Merhaba Mustafa. Öykü üzerine sık sık düşünüyor musun?

Merhaba Onurhan. Memduh Şevket Esendal’a sorulmuştu sanırım, “Hikaye nedir?” diye. O da “ben bilmem, anlamam.” minvalinde bir cevap vermiş. Dolayısıyla öykücüler olarak öykü üzerine düşünmek zorunda değiliz desek sanıyorum yanlış olmaz. Ama ben öykü üzerine düşünüyorum. Sanırım neden öykü okumayı seviyorum, neden yazıyorum soruları beni buna itiyor. Bunu bir görev bilinciyle değil, canım istediği için yapıyorum.

Düşünme süreci soruların sorular çıkarmasıyla ilerlediğine göre, en azından şu sıralar öykü türüne hangi soruları yöneltiyorsun?

En son Yücel Balku’nun söyleşilerini okurken “hikaye saf ve masumane bir şeydir” gibi bir ifadeye rastladım. Devamında da kurgunun şeytani bir yanı olduğunu ve bu şeytani oyun sayesinde hikayenin öyküye dönüştüğünü söylüyordu. Birkaç gündür bunun üzerine düşünüyorum. Kurgu hikayeyi öykü yapan “şeytani” bir şey midir acaba?

Hikayelerin de, hikaye kahramanının ya da karşısındaki engellerin birtakım kurguları sonucu ortaya çıkması durumu var ama. Gerçek hayattaki birçok şey geleceğe dair kurgu ve planlarla işliyor ve hikayelere dönüşüyor. Öyleyse öyküdeki şeytanilik kurgudan çok kurgunun dil ile var olmasında mı yatıyor acaba?

Bu soruya birkaç dakika yetmez. Benim bir ek on beş saniyem vardı.


Ama mesela madem dile geldi onu da sorayım. Öykülerinde bilinç akışını sık sık kullanıyorsun. Haliyle dili oldukça esnek kullanma fırsatın oluyor. Dikkatimi çeken, bunu yüksek bir mizahla kullanıyorsun. Uzun bilinç akışlarında meseleden kopma ihtimali oluyor fakat senin öykülerinde bunu yaşamadım hiç, ya da gülmekten fırsat bulamadım. Bu tercihinin bir sebebi var mı?

Öyküde en dikkat ettiğim nokta dili akıcı bir şekilde kullanmak. Okur bir engelle karşılaşmasın, hızlıca ve keyifle okusun diye özellikle uğraşıyorum. Öyküde mizah kullanımı ise bana keyif veren bir şey. Okur olarak özellikle acıyı ironik bir dille anlatan metinler okumayı seviyorum. Ve her öykücü gibi ben de okumak isteyeceğim türden öyküler yazıyorum.

O zaman, Yücel Balku’yu ve Memduh Şevket’i anmışken, sevdiğin, etkilendiğin birkaç yazardan ve kitaptan bahsedebilir misin?

Buzzati’yi seviyorum. Tanrı’yı Gören Köpek tekrar tekrar okuduğum bir kitap. Birkaç öykümü de o kitaptan etkilenerek yazdım. Bir de madem Yücel Balku’dan bahsettik, Sükut Ayyuka Çıkar’ı da söylemiş olayım. “Şeytani bir şey” diye tanımladıığı kurguda hakikaten çok başarılı.

Son sorum, postmodernizme inanıyor musun?

Vallahi bu soruya sanıyorum ancak “Elhamdülillah Müslümanım” diye cevap verebilirim. Postmodernizm hakikat diye bir şeyin olmadığını söylüyor, bense hakikatin varolduğuna inanıyorum. “Hikaye”yi anlatırken işime yarayan bazı metodların postmodernizme mal edilmesi dışında bu kavramla elbette bir bağım yok.