Mezopotamya ile Akdeniz arasında bir gastronomi başkenti: Gaziantep

Gaziantep.
Gaziantep.

Gaziantep, kahramanlık öyküleri kadar zengin yemek kültürü ve yüzlerce yıllık tarihi yapılarıyla da mutlaka ziyaret edilmesi gereken bir şehir. Dillere destan mutfağı son olarak UNESCO tarafından da tescil edilen, Gaziantep dünyanın en iyi yemek yenecek ilk 10 şehrinden biri seçildi. Gaziantep bizim için de, “Bir sofradan kalkıp bir diğerine oturduk, daha da her şeyi tatma imkânımız olmadı.” dediğimiz leziz bir kent. Pek tabii Gaziantep’in zenginliklerini mutfağa indirgemek haksızlık olur. Zira Gaziantep; uygarlıkların doğduğu Mezopotamya ile Akdeniz arasında yer alan, Anadolu’nun ilk yerleşim alanlarından biri. Bunu “Çingene Kızı”nın derin bakışlarında, İpek Yolu’ndan kalma han ve çarşıların dokusunda da görmek mümkün.

Eski Şehir

 Bakırcılar Çarsısı.
Bakırcılar Çarsısı.

Gaziantep, tarihi İpek Yolu güzergâhında bulunan bir kent ve o dönemden kalma pek çok han ve kervansarayı içinde barındırıyor. Eğer siz de Gaziantep’i birkaç gün içinde hakkıyla gezmek istiyorsanız iyi bir rota belirlemek oldukça mühim. Biz, gezimizin başlangıç noktası olarak “Eski Şehri” yani Şehitkamil Mahallesi’ni belirledik. Konaklamak için ise yine bu bölgede bulunan ve şimdi otel olarak kullanılan tarihi bir hanı tercih ettik. Kapalı Çarşı, Bakırcılar Çarşısı ve Tarihi Tahmis Kahvecisi hemen bu semtte yer alıyor. İlk olarak 1635 yılında Sancakbeyi Mustafa Ağa bin Yusuf tarafından yaptırılan Tahmis Kahvesi’ne gidiyoruz. Baklava ve kahve keyfimize canlı müzik eşlik ediyor. Ayrıca yöreye has türkülerle de gezimize oldukça enerjik başlamış oluyoruz. Daha sonra çarşıya dalıyoruz ve dükkânları önünde bakır döven ustalarla yöreye has yemenilerin (Gaziantep’e has renkli deriden yapılan ayakkabı) nasıl dikildiğini görüyoruz. Çarşı boyunca gördüğümüz envaı çeşit patlıcan kurusu, baharat, kuruyemiş, salça ve daha pek çok ürün yöreye has lezzetler önümüze seriliyor.

Gaziantep Kalesi

Gaziantep Kalesi.
Gaziantep Kalesi.

Şehrin merkezindeki bir tepe üzerinde kurulu olan Gaziantep Kalesi sonraki durağımız. Kalenin tam olarak ne zaman ve hangi amaçla yaptırıldığı bilinmese de, 6000 yıllık geçmişi olduğu iddia ediliyor. Bu noktada geziye ara verip ufak bir hatırlatma yapmak istiyorum. Bildiğiniz gibi 6 Şubat depreminden etkilenen illerimizden biri de Gaziantep. Ana yıkım Nurdağı ve İslâhiye’de yaşandığından ötürü deprem Gaziantep’te günlük hayat ve turizmi fazla etkilenmemiş. Fakat tarihi “Antep Kalesi” depremde etkilenen yapılardan biri ve günümüzde hâlâ restorasyonu devam ediyor. Depremden önce ise kalenin içerisi “Kurtuluş Savaşı Müzesi” olarak faaliyet gösteriyordu. Çok yakında yeniden hizmete gireceğini umduğumuz müzede Antep’e “Gazi” unvanını kazandıran Fransız İşgali ve kahramanlık öykülerimizi dinlemek mümkündü. Kalenin hemen yakınında bulunan “Panorama 25 Aralık Müzesi” ise bizleri 100 yıl öncesine götürerek destansı Antep savunmasını devasa tablolar ile gözler önüne seriyor. Müzede aynı zamanda şehit ve gazi yakınlarının bağışladığı eserler de sergileniyor.

Zeugma

Çingene Kızı.
Çingene Kızı.

Belkıs Harabeleri olarak da bilinen Zeugma Antik Kenti, Roma İmparatorluğu’nun Fırat Nehri boyunca kurduğu ihtişamlı bir yaşam alanıymış. Bugün Dünya’nın ikinci büyük mozaik müzesi olma unvanına sahip olan Zeugma Mozaik Müzesi’nde sergilenen eserler ise antik kentin kalıntıları. Dönemin sanat ve estetik algısını gözler önüne seren devasa ve ihtişamlı mozaikler, villaların taban işlemesi olarak kullanılıyormuş. Şimdi büyük bir müzede sergilenen bu mozaik tabloları gezerken hayret etmekten kendimizi alamıyoruz. Zira her bir mozaik inanılmaz bir işçilik, sanat ve aynı zamanda dönemin sosyo-ekonomik hayatı üzerine bir gösterge mahiyetinde. Müzenin en önemli eseri olarak bilinen “Mars Heykeli” zeminde, diğer katlardan görülebilecek şekilde tasarlanmış. Bizce müzenin en etkileyici eseriyse Çingene Kızı mozaiği oluyor. Hâlihazırda Gaziantep’in de sembolü hâline gelmiş Çingene Kızı, bakışlarındaki derinlik ile içimize işliyor. Bu arada tabloya kızın saç örgüsünden dolayı halk tarafından bu ismin verildiği bilgisini de sizlerle paylaşarak bir sonraki durağımıza doğru yol alıyoruz.

Kurtuluş Cami

Kurtuluş Cami.
Kurtuluş Cami.

Şimdiki durağımız mimarisi ile en çok dikkatimi çeken “Kurtuluş Cami” oluyor. Günümüzde Gaziantep’in en büyük camilerinden biri olsa da, Sultan Abdülhamit zamanında, saray mimarı Sarkis Balyan tarafından Ermeni Kilisesi olarak inşa edilmiş. Aradan geçen zamanda karakol olarak kullanılmış, ardından uzun yıllar atıl bir şekilde kalmış. Nihayetinde 1980’lerde camiye çevrilerek ibadete açılmış. Dikdörtgen şeklinde olan yapı, dış cephesindeki siyah beyaz taş oymacılığı ile İslam mimarisinde yeni bir açılım yapmışa benziyor. Bunun yanı sıra caminin bulunduğu mahalle dönemin Ermeni mahallelerinden biri. Biz de şehrin renklerini hissedebilmek için adeta ara sokaklarda kayboluyoruz. Bey Mahallesi’nde gezerken Papirus Kafe’ye rastlıyoruz. Burası Kurtuluş Savaşı’nda terk edilmiş eski bir konak. Şimdi Gaziantepli bir aile tarafından kafe olarak işletiliyor. Yeşil rengin hâkim olduğu üst katlar, özellikle de tavan ve duvarlardaki işlemeler şahane. Mekân sahibi de çok hoş sohbet bir bey. Bu bey, bizlere zahter çayı ikram edip birkaç da alışveriş tüyosu verdikten sonra sıcak bir biçimde uğurluyor bizi.

Bir lezzet başkenti

“Ülkemizin bir gastronomi başkenti olsaydı hiç şüphesiz Gaziantep olurdu.”
“Ülkemizin bir gastronomi başkenti olsaydı hiç şüphesiz Gaziantep olurdu.”

“Ülkemizin bir gastronomi başkenti olsaydı hiç şüphesiz Gaziantep olurdu.” diyerek gezimizin gastro- turizm boyutundan bahsetmek istiyorum. Yemek konusunda internette rahatlıkla bulabileceğiniz popüler mekânlar, bir de yerli halkın tercih ettiği ve daha mahalle arasında konumlanmış lokantalar bulunuyor. Biz, her iki tür mekânı da deneme şansı bulduk. Konuyu “Antepliler işini biliyor.” diyerek toparlamak istiyorum. Bu arada tek tek mekân adları zikretmemin doğru olmayacağını düşünerek onun yerine mutlaka tadılması gerekenler listesi yapıyorum. Bir kere Gaziantep’te kalıp da bir sabaha “beyran çorbası” diğer sabaha ise “katmer” ile başlamamak olmaz. Zaten bu kadar bol kalorili bir kahvaltıdan sonra gezmek size hiç ağır gelmeyecek. Kuru dolma, yuvalama ve nohut dürüm mutlaka ama mutlaka tatmanız gereken lezzetler. Baklava ve kebaptan bahsetmiyorum bile, zira Antep’te yiyebileceğiniz kötü bir baklava bulunmuyor.