Deyr Yâsin’i yeniden düşünmek...

Deyr Yâsin Katliamı.
Deyr Yâsin Katliamı.

Şüphesiz ki İsrail devleti kurulmadan önce Filistin ile aralarında pek çok kanlı savaş vuku bulmuştu. Ama içlerinden 9 Nisan 1948'de gerçekleşen Deyr Yâsin Katliamı sadece Yahudilerin bölgedeki politikasını ortaya koymamış, aynı zamanda İsrail devletinin temelinin de atıldığı bir katliam olmuştu. Ölenlerin tamamına yakını kadın, çocuk ve yaşlılardan oluşan en az 100 Arabın katledildiği kıyımın üzerinden 76 yıl geçmesine rağmen katliamının acısı Filistinlilerin hafızasında tazeliğini koruyor.


Kudüs’ün en önemli ailelerinden birine mensup olan Abdulkadir el-Huseynî, 1910’da Kudüs’te dünyaya gelmişti. Kahire Üniversitesi’nde kimya okuduktan sonra Kudüs’e dönen Abdulkadir, 1936-39 olayları sırasında liderlik yeteneğini ispatlamıştı. İkinci Dünya Savaşı yıllarında Ortadoğu’da sürekli yer değiştirerek yaşayan Abdulkadir -oğlu Faysal, 1940’ta Bağdat’ta dünyaya gelmişti-, Filistin’in paylaştırılması tasarısı BM’de kabul edildiğinde Kahire’deydi. Etrafındaki gençlerden biri, 18 yaşındaki Muhammed Abdurrahman el Kudve, ileride “Yaser Arafat” adıyla şöhret bulacaktı. Abdulkadir’in altı yaşındaki oğlu Faysal, o sırada kendisine ağabeylik yapan Muhammed’in karşısına, yıllar sonra siyasî rakip olarak çıkacaktı.

Filistinlilerin kahramanı Şehit Abdulkadir el-Huseynî.
Filistinlilerin kahramanı Şehit Abdulkadir el-Huseynî.

(Babası Abdulkadir el-Huseynî’ye duyulan saygı ve hayranlıktan ötürü Filistinliler tarafından çok sevilen Faysal el Huseynî, 31 Mayıs 2001’de hayatını kaybetti. Cenazesi, on binlerce kişinin katıldığı bir törenle, Mescid-i Aksâ’da, dedesi Mûsâ Kâzım Paşa el-Huseynî ve babası Abdulkâdir el-Huseynî’nin yanına defnedildi. Faysal el-Huseynî, 1967’deki işgalden sonra Mescid-i Aksâ’ya defnedilmesine İsrail tarafından izin verilen ilk ve tek Filistinlidir.)

Filistin Müftüsü Hacı Emîn el-Hüseynî tarafından atandığı Cihâd-ı Mukaddes Ordusu’nun komutanı sıfatıyla, 1948’in başında Filistin’e dönen Abdulkadir, emrindeki az sayıda askerle birlikte Siyonistlere yönelik tedhiş hareketlerine girişti. 22 Şubat 1948’de Kudüs’ün batı kesimindeki Ben Yehuda Caddesi’nde düzenlenen bombalı saldırıda 54 kişi hayatını kaybetti. Yaklaşık üç hafta sonra, patlayıcı yüklü bir araç Yahudi Ajansı’nın bahçesinde 12 kişinin ölümüne yol açtı. Abdulkadir, bu saldırıları izah sadedinde, Semiramis Otel’in bombalanmasına işaret ederek, Yahudilerin kullandıkları metotları kendilerinin de örnek aldığını söyleyecekti.

6 Ocak 1948'de, Kudüs'teki Semiramis Hotel, Hagana örgütüne mensup Siyonist teröristlerin saldırısına uğradı. Müslüman ve Hristiyan 26 kişinin öldüğü saldırının kurbanları arasında İspanya’nın Kudüs Viskonsülü Manuel Allende Salazar da vardı.
6 Ocak 1948'de, Kudüs'teki Semiramis Hotel, Hagana örgütüne mensup Siyonist teröristlerin saldırısına uğradı. Müslüman ve Hristiyan 26 kişinin öldüğü saldırının kurbanları arasında İspanya’nın Kudüs Viskonsülü Manuel Allende Salazar da vardı.

Siyonistlere karşı kısa süreli başarıların ardından, Hagana birlikleri Araplara daha organize biçimde saldırmaya başladı. Mart ayı sonunda, Abdulkâdir, silah ve mühimmat desteği sağlamak için Şam’a gittiği sırada, Kudüs’ün batısındaki Kastel köyü Hagana tarafından ele geçirildi. 6 Nisan’da Kudüs’e dönen Abdulkâdir, adamlarıyla birlikte Kastel’i geri almanın hazırlıklarını yaparken, 8 Nisan gecesi, sisli bir havada, sabaha karşı Siyonistler tarafından vurularak öldürüldü.

Uzun aramalardan sonra Abdulkâdir’in cesedini bulan adamları, öfke ve üzüntüyle Kastel’e bir huruç harekâtı düzenleyerek, köyü Siyonistlerden geri almayı başardılar.

Ne var ki, ertesi sabah, Abdulkâdir’in Mescid-i Aksâ’da düzenlenen cenaze törenine katılmak üzere mevzilerini terk ettiklerinde, Siyonistler Kastel’i tekrar ele geçirecekti.

Abdulkadir el-Huseynî’nin 37 yaşındaki zamansız ölümü, Filistinliler için gerçek bir şok olmuştu. Hayranlıkla bağlandıkları ve doğal bir lider olarak gördükleri karizmatik komutan, yaklaşan felâketler silsilesine karşı hepsini korumasız ve savunmasız halde bırakıp gitmişti. Kudüs’ün Arap kesiminin üzerine öylesine ağır bir hava çökmüştü ki, Abdulkadir’in muhalifleri bile kederden paylarına düşeni almıştı. Yahudilere duyulan ağır nefretin gölgelediği bir kederdi bu. Ancak, ne ilk ne de son olacaktı.

Tel Aviv’den Kudüs’e giden yolu gözleyen en yüksek tepe olan Kastel Tepesi’nde Siyonistlerce öldürülen Filistinli Komutan Abdulkâdir el-Huseynî'nin Mescid-i Aksâ'daki cenaze töreni, 9 Nisan 1948.
Tel Aviv’den Kudüs’e giden yolu gözleyen en yüksek tepe olan Kastel Tepesi’nde Siyonistlerce öldürülen Filistinli Komutan Abdulkâdir el-Huseynî'nin Mescid-i Aksâ'daki cenaze töreni, 9 Nisan 1948.

9 Nisan 1948 Cuma günü, Mescid-i Aksâ’da kılınan cenaze namazının ardından Abdulkadir’in naaşı defnedildikten hemen sonra gelen bir haber, Filistinlilerin üzüntü ve öfkesini ikiye katladı:

Kudüs’ün beş kilometre kadar batısında yer alan yaklaşık 600 nüfuslu Müslüman Arap köyü Deyr Yâsin'e, sabaha karşı 132 Siyonist terörist -72’si Irgun, 60’ı Lehi üyesi- tarafından baskın yapılmıştı. Öğlen saatlerine kadar süren çatışmalar sonucu en az 100 Arap hayatını kaybederken -ölenlerin tamamına yakını kadın, çocuk ve yaşlılardı-, esir alınan 150 civarında sivil, “zafer kutlaması” adına Yahudi mahallelerinde teşhir edilmişti.

Tel Aviv-Kudüs arasındaki kritik konumundan ötürü Deyr Yâsin’i hedef seçen Siyonistler, katliam sırasında kendi aralarından dört kişiyi de kaybetmişti. Deyr Yâsîn halkı, komşu Yahudi yerleşkesi Giv’at Şaul’le “tarafsızlık” anlaşması imzaladıkları için Siyonistler saldırılardan korunabileceklerini düşünmüş, ancak feci biçimde yanılmıştı.

Deyr Yâsin Katliamı'nda ölü sayılarının abartılarak aktarılması sonucu hayatlarından korkan binlerce Filistinli, tek bir Siyonist kurşunu atılmadan evlerini terk etti
Deyr Yâsin Katliamı'nda ölü sayılarının abartılarak aktarılması sonucu hayatlarından korkan binlerce Filistinli, tek bir Siyonist kurşunu atılmadan evlerini terk etti

Hagana’nın onay verdiği, Irgun ve Lehi’nin de bizzat gerçekleştirdiği katliamın haberi, hem insanların anlatımları hem de basın-yayın yoluyla hızlı bir şekilde yayılmıştı. Söz konusu rivayetlere eklenen gerçek dışı unsurlar (örneğin, ölü sayısı iki katından fazlaya çıkarılıyor, kadınlara da tecavüz edildiği söyleniyordu) ise, Arapların umduğunun aksine uluslararası arenada Siyonistlere yönelik tepkiyi körüklemek ve İslâm dünyasının dikkatini Filistin’de yaşananlara çekmek yerine, Kudüs ve çevresinde onlarca Arap köyünün birkaç gün içinde tamamen boşalmasına yol açtı.

  • İnsanlar, Deyr Yâsin’de yaşanan katliamın benzerlerine kurban gitmemek için evlerini terk etmişti. Siyonistler bu sayede birçok köye tek kurşun atmadan girip Araplarına evlerine ve geride bıraktıkları eşyalara el koydular.

ABD’de yayımlanan New York Times gazetesinin 13 Nisan 1948 tarihli nüshasında, Deyr Yâsin’de öldürülenlerin sayısı 254 olarak veriliyor, Siyonistlerin Arap kadınlara tecavüz ettiği belirtiliyordu. Bu, Arapların abartılı anlatımlarına dayanılarak hazırlanmış bir haberdi. Aynı şekilde Avrupa basını da katliamı benzer verilerle duyurmuştu. Arap kaynakların Deyr Yâsin’de yaşananları abartarak aktarma eğilimine karşın, Siyonistler de yaşananları yok saymayı tercih etmiştir. Günümüzde de birçok Siyonist kaynak ve İsrail resmî tarih tezini içeren kitaplar, Deyr Yâsin Katliamı’nı görmezden gelmeyi sürdürmektedir. Ortaya çıkan kanıtlar, tanıklıklar ve tarafsız soruşturmaların ardından, Deyr Yâsin’de öldürülenlerin sayısının 105-107 civarında olduğu üzerinde görüş birliği oluşmuştur.

Deyr Yâsîn Katliamı’nı İngiliz yayın kuruluşu BBC kanalıyla dünyaya duyuran isim, Filistinli Hâzim Nuseybe (d. 1922) idi. Uzun yaşamı boyunca Ürdün Krallığı’nda diplomatlık ve dışişleri bakanlığı görevlerinde bulunan Nuseybe, katliamın ayrıntılarının abartılarak haberleştirilmesini, “ölümcül bir hata” şeklinde tanımlayacaktı.