Bir Dünya Kupası Hikayesi: Bern Mucizesi

Bir Dünya Kupas Hikayesi: Bern Mucizesi​
Bir Dünya Kupas Hikayesi: Bern Mucizesi​

İsviçre’de düzenlenen 1954 Dünya Kupası’na 2.Dünya Savaşı’ndan yenik çıkan umutsuz Alman halkını temsil etmek için giden Almanya Ulusal Takımı’nın, kendilerine hiç şans verilmemesine rağmen kupayı mucizevi bir şekilde kazanmalarının hikâyesi...

Almanya Ulusal Takımı 1954 Dünya Kupası'na, İkinci Dünya Savaşı sonrası sefil ve bitkin olan Alman halkını temsil etmeye gidiyordu. Şampiyonluk favorileri arasında yer almayan bu takımın bir destan yazacağından tüm dünya habersizdi..

Şüphesiz; 2.Dünya Savaşı, Dünya Tarihi’ni en çok etkileyen ve insanlık üzerinde derin yaralar bırakan bir savaştır. Askerlerle birlikte birçok sivil insan da ölmüş, şehirler yakılıp yıkılmıştır.

Savaşın sonunda Almanya yenilmiş ve tabii ki kazananlar masa başında Almanya’yı paylaşmışlardır. Doğu Avrupa topraklarından kovulan Almanlar vatanlarına dönmüşlerdir. Ancak Almanya’nın her yerinde galip devletlerin askerleri nöbetteydi. Kendi vatanlarında çadırlarda yaşayan Almanlar aç, sefil ve umutsuz haldeydi.

1954 Dünya Kupası, 2.Dünya Savaşı bittikten sonra kıta Avrupası’nda yapılacak ilk turnuvaydı ve Almanya Ulusal Takımı bu turnuvaya kuşkusuz, umutsuz olan Alman Halkını temsil etmeye gidiyordu.

Almanya’nın grubunda zayıf Güney Kore, Türkiye ve şüphesiz o zamanların en büyük futbol ülkelerinden biri olan Macaristan vardı.

Orta Avrupa Şampiyonası’nın ve Olimpiyatlar’ın şampiyonu olan Macarların kadrosunda, Altın Kafa Sandor Kocsis ve FİFA’nın her yıl Dünya’da en güzel gole verdiği ödüle de ismini veren Futbol Tarihi’nin efsane forvetlerinden Ferenc Puskas vardı.

Almanlar kupaya çok iyi başladılar. İlk maçta Türkiye’yi hiç zorlanmadan 4-1 yendiler. Grubun diğer maçında Güney Kore’yi 9-0 gibi inanılmaz bir skorla yenen Macarlar adeta güç gösterisi yapıyorlardı.

Almanlar ikinci maçta Macarlarla oynayacaklardı. Almanya Teknik Direktörü Sepp Herberger’in bir planı vardı; takımını sahaya yedek ağırlıklı bir kadroyla çıkaracak ve Macarların Almanya’nın gerçek gücünü görmesini engelleyecekti. Nitekim öyle de oldu ve maç Macaristan’ın 8-3 üstünlüğüyle bitti.

Grup maçlarının sonunda Macaristan lider olarak gruptan çıkmıştı. Almanya ve Türkiye ise, 1’er galibiyetleri olduğu için aralarında play-off maçı oynadılar ve Türkiye ağlarına tam 7 gol bırakan Almanya gruptan çıkan ikinci takım oldu.

Almanlar artık çeyrek finaldeydi ve rakip Yugoslavya idi. Horvath ve Rahn’ın golleriyle sahadan 2-0 galip ayrılan Almanlar yarı finale yükseliyordu.

Yarı finalde rakip, 2.Dünya Savaşı’ndan önce futbolun önemli ülkelerinden olan komşu Avusturya idi. Maç, Basel’de 58 bin kişilik St. Jakob’s stadında oynanacaktı. Artık Alman Halkı’nın takımlarına olan inancı hat safhadaydı ve maçı seyretmek için on binlerce Alman akın akın Basel’e geliyordu.

Coşkulu taraftarının desteğini de arkasına alan Almanlar, komşusunu 6-1 gibi bir skorla üzüyor ve finale çıkıyordu.

Ve final… Rakip tabii ki Almanları grupta deyim yerindeyse sahadan silen muhteşem Macarlardı. Finale kadar Uruguay ve İngiltere gibi güçlü rakipleri eleyerek gelen Macarlarda Altın Kafa Kocsis 5 maçta 11 gole ulaşmıştı ve Ferenc Puskas da çok formdaydı.

Buna rağmen Almanlar kendilerine güveniyor ve Teknik Direktör Herberger oyuncularını ‘Der Ball ist rund und das Spiel dauert 90 minuten’ yani top yuvarlaktır ve maç 90 dakikadır diyerek motive ediyordu.

Bununla birlikte Alman Halkı da takımlarına inanıyor ve maçın oynanacağı Bern’e akın ediyorlardı. Alman ayakkabı üreticisi Adolf Dassler, Ulusal Takım için yeni bir krampon tasarlamıştı. Alman futbolcular, normal bir futbol ayakkabısına göre daha hafif olan ve hava şartlarına uyum sağlayabilen bu ayakkabıyı giyeceklerdi.

Sağanak yağmurlu bir günde, iki takım futbolcuları Wandkorf Stadı’nın çimlerine çıktıklarında saatler akşamüstü 5’i gösteriyordu. Almanların başı dikti, Macarlar ise kendilerinden emin bir şekilde, grupta farklı mağlup ettikleri Almanlar karşısında favori olduklarının farkındaydılar.

Beklenildiği gibi Macarlar maça çok baskılı başladılar ve henüz 8.dakikada 2-0 öne geçtiler. Tribünlerdeki Almanlar ümitsizliğe kapılmıştı. Ancak Alman takımının maçı bırakmaya hiç niyeti yoktu ve 18.dakikada 2-2’lik beraberliği buldular.

Nitekim ilk yarı da bu skorla bitti. İkinci yarıya Macarlar müthiş bir baskıyla başlıyor ve oyunun kontrolünü ele geçiriyorlardı. Almanlar direniyor, Macarlar saldırıyorlardı ta ki 86.dakikaya kadar.

O dakikada savunmadan seken topu kontrol edip çalımlarla ceza sahasına giren ve sol ayağıyla topu ağlara yollayan Helmut Rahn, Almanya’yı 3-2 öne geçiriyordu.

O dönem Almanya’da Dünya Kupası maçlarını anlatan ve çok meşhur olan spiker Herbert Zimmerman golü ‘Aus dem Hintergrund müsste Rahn schieben, Rahn schiebt – TOR, TOR, TOR, TOR!’( Rahn uzaktan vurabilir, Rahn vurdu, Gol Gol Gol Gol!) sözleriyle anlatıyordu.

Kalan dakikalarda Macarlar inanılmaz bir baskı kurmasına karşın gol bulamıyor ve Almanya Futbol Tarihi’nin en uzun yenilmezlik serilerinden birine sahip olan Macaristan’ı 3-2 yenerek Dünya Şampiyonu oluyordu. Bu şampiyonluk Almanların ilk Dünya Şampiyonluğu'ydu.

Maçtan sonra İkinci Dünya Savaşı’ndan beri Alman Ulusal Marşı ilk defa bir spor organizasyonunda çalınıyordu. Bu başarı sefil ve bitkin halde olan Alman halkına umut ve mutluluk getirmişti.

Savaşın yaralarını sarmaya çalışan Almanlar için Bern Mucizesi önemli bir sembol haline gelmişti. Bu mucize finalin 2003 yılında Alman yönetmen Sönke Wortmann tarafından Das Wunder von Bern (Bern Mucizesi) adıyla filmi çekildi ve Almanya’nın en çok ilgi çeken filmlerinden biri oldu.

2017; zaferin 63. yılı, ancak 63 yıl geçmesine rağmen Bern Mucizesi Almanlar için hâlen bir milattır.