Suudi hanedanının istisna kralı: Kral Faysal bin Abdülaziz

Suudi hanedanının istisna kralı Kral Faysal.
Suudi hanedanının istisna kralı Kral Faysal.

“Kardeşlerim neyi bekliyorsunuz uluslararası vicdan denen şeyi mi bekliyorsunuz? Hani neredeymiş o!? Mescid-i Aksâ sizleri çağırıyor. Mescid-i Aksâ sizleri çağırıyor, Aksâ’nın çığlıkları sizden gelmesi beklenen yardımlar içindir kardeşim. İçinde bulunduğu zorluklardan ve çilelerden kurtarmanız için sizleri çağırıyor. Peki neden korkuyoruz, bizi durduran nedir? Ölümden mi korkuyoruz, Allah yolunda cihad ederken ölmekten daha güzel ve izzetli olan bir ölüm var mıdır? Ey benim Müslüman kardeşlerim! Bizler bir dirilişi arzuluyoruz… Onun adı İslâm ne ayrılıkçı kavmiyetçi ne de mezhepçi bir diriliş. Adı cihad olan Allah yolunda bir davanın dirilişi ! Dinimizin ve imanımızın izzeti için, mukaddes beldemizi korumak için ve Rabbime beni O’nun yolunda şehid olanlardan kılması için yalvarıyorum. Duygusallığımdan dolayı beni bağışlayınız ama ne zaman Mescid-i Aksâ’nın, o mukaddes beldemizin Allah’ın dinine küfredenler, onun iffetine leke düşürmek isteyenler tarafından ırzına geçilmiş, küçük düşürülmüş ve incinmiş olduğunu görsem… Rabbime el açıyorum: Eğer bana mukaddes beldemizin uğrunda cihadı nasip etmeyecek ve onun hürriyetini göstermeyecek ise bir an daha yaşamama müsaade etmesin.”

Suudi Arabistan Kralı Faysal bin Abdülaziz, Mescid-i Aksâ'nın 1969'da Avustralyalı bir Hristiyan-Siyonist tarafından ateşe verilmesinin ardından, duygularını böyle dile getirmişti. Onun bu cümlelerle özetlenen düşünce dünyası, âkıbetinin de belirleyicisi olacaktı...


Abdülaziz Âl-i Suûd, Suudi Arabistan Krallığı'nın kurucusu ve ilk kralıdır.
Abdülaziz Âl-i Suûd, Suudi Arabistan Krallığı'nın kurucusu ve ilk kralıdır.

1906 senesinin Kasım ayında Riyad’da dünyaya gelen Faysal, Suûd kabilesinin lideri olan babası Abdülaziz Âl-i Suûd’un, Hicaz bölgesinde cereyan eden kabileler arası mücadelelere iştirak etmesi sebebiyle eğitimini annesi ve dedesinin yanında aldı. Küçük yaşta hafızlığını bitirdi ve ilmî tedrisatını yine dedesiyle yaptı.

1919 senesinde, henüz 13 yaşındayken babası tarafından I. Dünya Savaşı’nın galibi İngilizleri tebrik etmek üzere Britanya’ya gönderildi. Burada bir süre kalan Faysal; İngiltere, İrlanda ve Fransa’yı yine bu ziyaret esnasında gözlemlemiş oldu.

13 yaşındaki küçük Faysal, 1919 senesinde babası tarafından I. Dünya Savaşı’nın galibi İngilizleri tebrik etmek üzere Britanya’ya gönderildi.
13 yaşındaki küçük Faysal, 1919 senesinde babası tarafından I. Dünya Savaşı’nın galibi İngilizleri tebrik etmek üzere Britanya’ya gönderildi.

Babasının, savaş sonrasında Şerif Hüseyin’i yenerek Hicaz topraklarını hâkimiyet altına alması ve 1932 senesinde Suudi Arabistan Krallığı’nı kurması, bölgedeki dengeleri ciddi anlamda değiştirmişti. Babasının Hicaz’daki hâkimiyeti sonrası ülkesine geri dönen Faysal, sırasıyla Hicaz Emirliği ve Dışişleri Bakanlığı vazifelerini üstlendi. Suudi Arabistan Krallığı’nın resmî olarak kurulmasının ardından Başbakanlık görevine getirildi. Çok dakik ve disiplin sahibi bir şahsiyeti olan Faysal, kısa sürede devlet nezdinde yetenekleri ile öne çıkan bir hanedan mensubu olmayı başarmıştı.

Şerif Hüseyin’i mağlup ederek Hicaz topraklarının hâkimiyet altına alınması, bölgedeki dengeleri ciddi anlamda değiştirmişti.
Şerif Hüseyin’i mağlup ederek Hicaz topraklarının hâkimiyet altına alınması, bölgedeki dengeleri ciddi anlamda değiştirmişti.
Birkaç yıl sonra ise Suudi Arabistan Krallığı’nın tarihî dönüşümüne sebep olacak çok önemli bir olay yaşandı. 1938 senesinde Suûd Krallığı topraklarının, dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olduğu keşfedildi.
1938 senesinde Suûd Krallığı topraklarının, dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olduğu keşfedildi.
1938 senesinde Suûd Krallığı topraklarının, dünyanın en büyük petrol rezervlerinden birine sahip olduğu keşfedildi.

O tarihe kadar verimsiz çöl toprakları ve uzun yıllar süren savaşlar sebebiyle fakir halde bulunan Krallık, petrolün çıkarılmasıyla bir anda zenginleşmeye başladı. İngilizler, I. Dünya Savaşı’nda bu verimsiz çöl topraklarını Arap kabilelere bırakırken bölgede bulunan petrol rezervlerinden haberdar değildi. Her ne kadar büyük petrol şirketleri aracılığıyla Suudi Arabistan topraklarındaki petrolünü çıkarmak isteseler de Faysal’ın babası Kral Abdülaziz Âl-i Suûd, anlaşmayı Amerikalılarla yapacaktı.

Kral'la Başkan baş başa...

14 Şubat 1945’de ileride önemi çok daha iyi anlaşılacak olan bir görüşme gerçekleşti. Amerikan Başkanı Franklin Delano Roosevelt, Suudi Arabistan Kralı Abdülaziz ile Süveyş Kanalı üzerinde bulunan Acı Göl’de demirlemiş ‘USS Quincy’ destroyerinde bir araya geldi.

14 Şubat 1945'te, Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz ve ABD Başkanı F.D. Roosevelt'in buluşması, Ortadoğu tarihinde yeni bir dönemi başlattı.
14 Şubat 1945'te, Suudi Arabistan Kralı Abdulaziz ve ABD Başkanı F.D. Roosevelt'in buluşması, Ortadoğu tarihinde yeni bir dönemi başlattı.

İkili ilişkiler ve dünya siyasetinin konuşulduğu görüşmede Roosevelt, Kral’a petrolü Amerikan şirketlerinin çıkarmasına müsaade ettiği için teşekkürlerini iletti. Karşılıklı samimiyet ve güven üzerinde ilerleyen görüşmede Kral Abdülaziz, Roosevelt’e Filistin’de artan Yahudi nüfusundan ve bu nüfusun oluşturduğu tehditten bahsetti.

Kral Abdülaziz, ABD Başkanı Roosvelt’ten devam eden Yahudi göçünü durdurmasını ve Filistin topraklarında muhtemel bir Yahudi devletinin kurulmasına engel olmasını istemiş, o da bu teklifi kabul etmişti.
Kral Abdülaziz, ABD Başkanı Roosvelt’ten devam eden Yahudi göçünü durdurmasını ve Filistin topraklarında muhtemel bir Yahudi devletinin kurulmasına engel olmasını istemiş, o da bu teklifi kabul etmişti.
Başkan’dan devam eden Yahudi göçünü durdurmasını ve Filistin topraklarında muhtemel bir Yahudi devletinin kurulmasına engel olmasını istedi. Roosvelt bu teklifi kabul etti ve elinden geldiğince Filistin bölgesinde bir Yahudi devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğini belirtti, karşılığında ise Abdülaziz’den, Suûd hanedanının petrolü uluslararası siyasette bir silah olarak kullanmayacağına dair teminat aldı.

Hâlâ tartışmaların merkezinde bulunan Amerika-Suudi Arabistan ilişkilerinin başlangıcı sayılabilecek bu görüşme, bölge tarihi için göz ardı edilemez bir öneme sahipti. Ne tuhaftır ki tarih, akıllara her zaman çeşitli rastlantılar ve soru işaretleri getirir. Kral Abdülaziz ile görüşmesinde Amerika Birleşik Devletleri adına, Filistin sınırları içerisinde bir Yahudi devletinin kurulmayacağının teminatını veren Franklin D. Roosevelt, görüşmeden yalnızca 2 ay sonra, 12 Nisan 1945 tarihinde baş ağrısı şikayetiyle rahatsızlandı ve aniden hayatını kaybetti. Eşi Eleanor Roosevelt ise kocasının naaşına otopsi yapılmasına müsaade etmedi ve cenaze defnedildi.

ABD Başkanı Roosevelt, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğini söz verdiği görüşmeden yalnızca 2 ay sonra aniden vefat etti.
ABD Başkanı Roosevelt, Filistin’de bir Yahudi devletinin kurulmasına müsaade etmeyeceğini söz verdiği görüşmeden yalnızca 2 ay sonra aniden vefat etti.
  • Roosevelt’in vefatından tam 3 sene sonra David-Ben Gurion öncülüğündeki Yahudi Millî Konseyi, İsrail Devleti’nin resmî olarak kurulduğunu ilan etti ve Amerika Birleşik Devletleri de kuruluş ilânınından yalnızca 11 dakika sonra, İsrail’i tanıyan ilk ülke oldu.

Ağabeyle kavga ve taht

Suud bin Abdülaziz el-Suud.
Suud bin Abdülaziz el-Suud.

1953 senesinde Kral Abdülaziz’in ölümüyle tahta oğlu Prens Suûd geçti. Kendisini bir anda petrolün ülkeye getirdiği refah ve artan zenginliğin merkezinde bulan yeni Kral Suûd, babası kadar başarılı bir yönetici değildi. Kraliyet harcamaları bir anda katbekat arttı. Ülkenin dört bir yanına yapılan saraylar ve israf, halk arasında çoktan yeni kral hakkındaki dedikoduların yayılmasına sebep olmuştu. En nihayetinde sonu gelmeyen lüks tüketim ve gereksiz harcamalardan rahatsız olan ulema ile kraliyet ailesi, bu duruma bir son vermek istedi. Suûd, ülke gelirlerini israf etmekten ötürü sessiz bir darbeyle görevden alındı ve yerine Veliaht Prens Faysal getirildi. Suudi Arabistan tarihi boyunca yaptığı israf sebebiyle görevden alınan tek hükümdar, Kral Suûd oldu.

  • Suudi hanedanının “istisna kralı” Kral Faysal, 1964 senesinde kardeşi Suûd’un görevden alınmasıyla tahta oturdu. İç ve dış ilişkileri bilen, komşu ülkeler ile Suudi Arabistan’ın bağlarını güçlendiren Faysal; yaptığı yatırımlar ile çok kısa süre içerisinde ülkesinin prestijini yükseltti.

Harem-i Şerîf'in sınırları içerisinde bulunması sebebiyle diğer Müslüman ülkeler nezdinde ‘ağabey’ statüsünde bulunan Suudi Arabistan, yeni kral sayesinde uluslararası arenada da itibarını iyiden iyiye artırmıştı.

Büyük bir adım: İslâm Konferansı Örgütü

1969 senesinde Mescid-i Aksâ’da gerçekleşen elim verici hadise, bu ağabeyliğe güzel bir örnek teşkil edecekti. 21 Ağustos günü Avustralya asıllı fanatik Michael Dennis Rohan kuşluk vakti Mescid-i Aksâ içerisindeki Kıble Mescidi’ni ateşe verdi. Yangını fark eden Müslümanlar ellerindeki malzemelerle Aksâ’yı alevlerden kurtarmaya çalıştılar. Ne var ki yangının çoktan büyümüş olması Mescid’in ciddi anlamda zarar görmesine sebep oldu.

21 Ağustos 1969 sabahı, Avustralya asıllı fanatik Michael Dennis Rohan, Mescid-i Aksâ içerisindeki Kıble Mescidi’ni ateşe verdi. Yangın sonrası Kıble Mescidi'nin batı kanadındaki çatı çöktü ve içeride ağır hasar oluştu.
21 Ağustos 1969 sabahı, Avustralya asıllı fanatik Michael Dennis Rohan, Mescid-i Aksâ içerisindeki Kıble Mescidi’ni ateşe verdi. Yangın sonrası Kıble Mescidi'nin batı kanadındaki çatı çöktü ve içeride ağır hasar oluştu.
Çıkan yangında Nureddin Zengi’nin bir gün Haçlı işgali bittiğinde Mescid-i Aksâ’ya konmak üzere yaptırdığı ve Salahaddîn Eyyûbî’nin Kudüs’ü fethettikten sonra Kıble Mescidi’ne yerleştirdiği tarihî ahşap minber de kül oldu. Yangından sadece birkaç parçası kurtarılabilen minberin ve Kıble Mescidi’nin ciddi anlamda zarar görmesi İslâm dünyasını ayağa kaldırdı.

Müslüman ülkeler, İsrail ile yapılan savaşlarda art arda gelen yenilgiler ve yaşanan insanî kriz sebebiyle, Suudi Arabistan liderliğinde bir İslâm Konferansı Örgütü’nün -şimdiki adıyla İslâm İşbirliği Teşkilâtı- kurulmasına karar verdiler. Birliğin kurulmasına önderlik eden Kral Faysal, o dönem Arap ülkeleri içerisinde çokça yaygın olan Arap milliyetçiliği yerine Aksâ paydasında bir araya gelen Müslüman ülkelerden müteşekkil bir teşkilatın kurulmasına vesile olmuştu.

İslâm Konferansı Örgütü, 2. İslam Zirvesi Konferansı için Lahor’da, 1974. Ön safta birliğin kurulmasına öncülük eden Kral Faysal yer alıyor.
İslâm Konferansı Örgütü, 2. İslam Zirvesi Konferansı için Lahor’da, 1974. Ön safta birliğin kurulmasına öncülük eden Kral Faysal yer alıyor.
  • Müslüman halkların ortak acısı ve ortak umudu Mescid-i Aksâ idi. Onları yeniden bir araya getiren, İslâm coğrafyasının yeniden bir ümmet olmasına ön adım olan, acıların ve sorunların ortaklaşa çözülmeye çalışıldığı İslâm İşbirliği Teşkilâtı da yine Mescid-i Aksâ’nın bir gün kurtulması ümidiyle kurulmuş oldu.

Yom Kippur Savaşı ve 1973 Petrol Krizi

5 Haziran 1967 sabahında Cemal Abdunnâsır liderliğindeki Mısır, İsrail’in ani saldırılarıyla bir anda kendisini kanlı bir savaşın içerisinde buldu. Faysal yönetimindeki Suudi Arabistan’ın silah ve maddi destek sağlamasına rağmen yalnızca altı gün süren ve kesin bir İsrail zaferi ile sonuçlanan savaşta, Mısır ordusuna bağlı savaş uçakları henüz havalanamamışken İsrail uçakları tarafından yok edilmişti. Savaş sonunda İsrail; Mısır, Suriye ve Ürdün’ü büyük bir hezimete uğratmıştı. Topraklarını üç buçuk katına çıkarmış ve Mısır için büyük önem arz eden Sina Yarımadası ise ele geçirilmişti. Daha da önemlisi Arap dünyasında milliyetçiliğin en yüksek olduğu ve güçlü ordusu sayesinde uluslararası sahada etki alanı çok geniş olan Mısır’ın itibarı yerle bir olmuştu.

Enver Sedat, 6 Ekim 1973 günü tam da Yahudilerin bayramı olan Yom Kipur’da, Altı Gün Savaşı’nda kaybedilen toprakları geri almak amacıyla İsrail’e sürpriz bir harekat başlattı.
Enver Sedat, 6 Ekim 1973 günü tam da Yahudilerin bayramı olan Yom Kipur’da, Altı Gün Savaşı’nda kaybedilen toprakları geri almak amacıyla İsrail’e sürpriz bir harekat başlattı.

Mısır üzerindeki kuvvetli yönetimi ve kitleler karşısındaki karizmasıyla hafızalara kazınan Abdunnâsır, 28 Eylül 1970 günü katıldığı bir toplantı sonrası kalp krizi geçirerek hayatını kaybetti. Yaşanan yenilgiler, ağır sigara bağımlılığı ve Mısır’ın itibardan düşmesi Abdunnâsır’ın ölümünün başlıca sebepleri arasındaydı. Darbeyle gelen bir lider olarak arkasında siyasî, askerî ve ekonomik alanda sıkıntılarla boğuşan bir Mısır bıraktı. Yerine ise ilerleyen süreçte adından çokça söz ettirecek bir lider geldi: Enver Sedat…

  • Abdunnâsır, döneminde devlet başkanlığı yardımcılığı görevini yürüten bu zeki ve sessiz adam, selefinin ölümünün ardından anayasa gereği devlet başkanlığına getirildi. Mizacı gereği arka planda duran ve o döneme kadar rakiplerinin yönetim koltuğunda çok duramayacağını düşündüğü Sedat, akıllı bir adamdı. İktidara geldiğinde Filistin meselesinin, ülkesi için ne derece önemli olduğunu idrak etmişti.

Enver Sedat, Mısır’ın yeniden ayağa kalkabilmesi için ihtiyacı olan şeyin İsrail karşısında küçük de olsa bir zafer olduğunun farkındaydı. Kudüs’e kadar gidemeyeceğini biliyordu ama Sina’yı geri alabilmek bile ülkesinin itibarını kurtarmak ve tekrardan uluslararası siyasette muhatap alınması için yeterli olacaktı.

Enver Sedat, Mısır’ın yeniden ayağa kalkabilmesi için ihtiyacı olan şeyin İsrail karşısında küçük de olsa bir zafer olduğunun farkındaydı.
Enver Sedat, Mısır’ın yeniden ayağa kalkabilmesi için ihtiyacı olan şeyin İsrail karşısında küçük de olsa bir zafer olduğunun farkındaydı.
Sedat, 6 Ekim 1973 günü tam da Yahudilerin bayramı olan Yom Kipur’da, Altı Gün Savaşı’nda kaybedilen toprakları geri almak amacıyla İsrail’e sürpriz bir harekat başlattı.

Yaklaşık 3 hafta süren savaş, Sedat’ın arzu ettiği şekilde sonuçlanmıştı. Sina’da belli bir zafer kazanan Mısır ordusu, Amerika ve İsrail’den diplomatik çağrıların gelmesiyle harekatı durdurdu. Artık Amerika, Mısır’ı dikkate alıyor ve yok edildiği zannedilen Mısır ordusunun birkaç sene içerisinde yeniden ayağa kalktığını kabul ediyordu.

Kaçınılmaz son

Kral Faysal ise İsrail’in yok edilmesi için her şeyi yapabilecek bir adamdı. Yom Kippur Savaşı başlar başlamaz Mısır’ı askerî ve siyasî alanda destekleyeceğini ilân etmiş, Sedat’ın ise Tel Aviv’e kadar yürüyeceğini zannetmişti.

Faysal, o güne kadar yapılmamış bir şeyi yapmaya kafaya koymuştu.

Suudi hanedanının, dolayısıyla Kral Faysal'ın, petrol üreten ve ihraç eden ülkeler üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek seviyedeydi.
Suudi hanedanının, dolayısıyla Kral Faysal'ın, petrol üreten ve ihraç eden ülkeler üzerindeki etkisi göz ardı edilemeyecek seviyedeydi.

Yıllar önce babasının “… Filistin sınırları içerisinde bir Yahudi devletine müsaade edilmemesi…” karşılığında Roosevelt’e verdiği sözü çiğnemeye karar verdi. Dünya petrol rezervinin büyük çoğunluğunun sahibi olan OPEC (Petrol İhraç Eden Ülkeler Örgütü) ülkelerini Amerika ve İsrail destekçisi ülkelere petrol ambargosu koymaya davet etti.

Neredeyse dünya genelinde petrolün vanası bir anda kapatıldı. Aniden fırlayan petrol fiyatları birçok borsanın çökmesine, özellikle sanayi ağırlıklı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin zarar görmesine sebep oldu.
Aniden fırlayan petrol fiyatları birçok borsanın çökmesine, özellikle sanayi ağırlıklı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin zarar görmesine sebep oldu.
Aniden fırlayan petrol fiyatları birçok borsanın çökmesine, özellikle sanayi ağırlıklı gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerin ekonomilerinin zarar görmesine sebep oldu.

Ambargo sürecinde karşılıklı restleşmeler ve ikili görüşmeler gerçekleşmişti. Bunlardan birinde dönemin Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal ile ambargoyu bitirmesi konusunda görüşmek için Suudi Arabistan’a gelmiş ve Kral ile yaşadığı görüşmeyi şu şekilde özetlemişti:

  • “Kral Faysal oldukça sinirli görünüyordu, aramızda bir diyalog başlayabilmesi ümidiyle esprili bir dille ona, uçağımın yakıtı bitti, uçağın deposunu doldurmak için emir verirseniz uluslararası fiyatından ücretini vermeye hazır olduğumuzu söyledim. Kral gülümsemedi ve kafasını yukarıya kaldırarak sert bir şekilde bana şunları söyledi:
  • "Ben yaşlı bir adamım, ölmeden önceki tek dileğim Mescid-i Aksâ’da iki rekat namaz kılmaktır! Sen bu konuda bana yardımcı olabilir misin?"

Görüşmenin devamında ikili arasında biraz daha sert ve cüretkar atışmalar olmuştu. Faysal: “İsrail’e destek olmaktan vazgeçerseniz, ambargo biter” dediğinde, Kissinger petrol kuyularını bombalama tehdidinde bulundu. Faysal ise Kissinger’a, tarihe geçecek şu cevabı verdi:

“Tabii ki petrol kuyularımızı bombalayabilirsiniz. Fakat unutmayınız ki, biz ve atalarımız hurma ve deve sütüyle yaşıyorduk, yine öyle yaşayabiliriz; ancak artık siz petrolsüz yaşayamazsınız.”

Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal ile ambargoyu bitirmesi konusunda görüşmek için Suudi Arabistan’a gelmişti.
Amerikan Dışişleri Bakanı Henry Kissinger, Kral Faysal ile ambargoyu bitirmesi konusunda görüşmek için Suudi Arabistan’a gelmişti.

İlerleyen aylarda OPEC ülkeleri yavaş yavaş ambargoyu bırakmaya ve ülke ekonomilerini ayakta tutan petrol satışına devam etmeye başlamışlardı.

Kral Faysal ise ambargonun başlangıcından sadece 2 sene sonra, 25 Mart 1975’de kendi sarayında resmî heyetleri kabul ettiği bir görüşme esnasında öldürüldü. Suikastın faili, Kral’ın uzun yıllardır Amerika’da yaşayan yeğeni Faysal bin Musâid’dı.

Kral Faysal suikastının faili, uzun yıllardır Amerika’da yaşayan yeğeni Faysal bin Musâid’dı.
Kral Faysal suikastının faili, uzun yıllardır Amerika’da yaşayan yeğeni Faysal bin Musâid’dı.
Kral Faysal'ın kendi öz yeğeni tarafından, kendi sarayında hâlâ üzerinden sis perdesi kaldırılamamış bir suikasta kurban gitmesi, petrol zengini ülkelerin yöneticilerine verilmiş bir gözdağıydı şüphesiz.