Sosyal medyaya Yahudiler neden hâkim?

Kişiler ile devletlerin sırları arasında fark yoktur. Devletlerin sırları ifşa olursa, ya zora girer yâhut devlet elden gider. Ailelerin sırları da devletin başına gelen gibidir. Şahısların sırları ise kişiyi insan içine çıkamaz hâle getirir. Lâkin mesele bu kadarla kalmaz. Düşmanınıza, rakibinize sırlarınızı vererek geleceğinizi kaybedersiniz. Aslolan yerli veya yabancı hiçbir kuruluşa, uygulamaya ve hatta devlete sırlarınızı emanet etmemektir.
Kişiler ile devletlerin sırları arasında fark yoktur. Devletlerin sırları ifşa olursa, ya zora girer yâhut devlet elden gider. Ailelerin sırları da devletin başına gelen gibidir. Şahısların sırları ise kişiyi insan içine çıkamaz hâle getirir. Lâkin mesele bu kadarla kalmaz. Düşmanınıza, rakibinize sırlarınızı vererek geleceğinizi kaybedersiniz. Aslolan yerli veya yabancı hiçbir kuruluşa, uygulamaya ve hatta devlete sırlarınızı emanet etmemektir.

Nasıl ki, korona süreci insanları toprakla, tabiatla önemli ölçüde barıştırmış ise WhatsApp’ın yeni kararı da insanları mahremiyet gerçeği ile yüzleştirdi. İşte bu zorlu göç döneminde ortaya çıkan gerçek ise mahremiyet. Meğer o da önemliymiş. Gerçi doğumundan ölümüne hatta gerdeğine dek her şeyini zembereğinden boşanan yay gibi görgüsüzce Facebook’a bırakan teşhirciler için mahremiyet olsa olsa bir kelimeden ibaret gereksiz bir şey. Bu ülkede size ait bir belgeyi kolay kolay alamazsınız. Lâkin her türlü bilginizi, bir banka veya noter çalışanı kolaylıkla görebilir.

Facebook, Instagram ve WhatsApp’ın patronu Yahudi Mark Elliot Zuckerberg’e, Amerikalı senatör 2018’de şöyle soruyor:

  • - Dün gece kaldığınız oteli bizimle paylaşmak ister misiniz?
  • Yahudi Kardeşliği örgütü “Alpha Epsilon Pi Fraternity”’in üyesi Mark şöyle cevap veriyor:
  • - Ahhh ahh hayır!
  • - Bu hafta kimlerle mesajlaştınız, onları paylaşmak ister misin?
  • - Hayır. Herkese açık olarak burada söylemek istemiyorum!
  • Senatör: Sanırım bu mesele bundan ibaret! Gizlilik hakkınızdır.

CNN’de yayınlanan bu konuşmadaki mimikler ve Yahudi Zuckerberg’in zor anları görülmeye değer.

Son günlerde pek çok kimsenin “kavimler göçü”ne benzettiği, WhatsApp’tan sözde rakip uygulamalara taşınma sürüyor.

Bu uygulamaların atası, ‘seni arıyorum’ cümlesinin İngilizcesinin kısaltılması olan ICQ ile başlamıştır süreç. Aslında o da ilk değildi ve ondan evvel de IRC vardı. Ancak (m)IRC eş zamanlı olmadığı için süreç genellikle ICQ ile başlatılır.

CNN’de yayınlanan bu konuşmadaki mimikler ve Yahudi Zuckerberg’in zor anları görülmeye değer.
CNN’de yayınlanan bu konuşmadaki mimikler ve Yahudi Zuckerberg’in zor anları görülmeye değer.

ICQ 1996’da İsrailli Mirabilis şirketince geliştirilmiş, daha sonra Amerikalı bir Yahudi’ye, 2010’da ise hem İsrail, hem de Rusya Vatandaşı Yahudi Yuri Borisovich’in sahibi olduğu Mail.Ru’ya geçmiş. Hâlâ faaliyette ve on milyonlarca kullanıcısı var.

Telegram kimin Truva atı?

Türkiye’de ise Rus lâkin Putin’ci olmadığı iddia edilen Telegram’a yönelik bir akın var.

Telegram, Pavel (Valerievich) Durov ve Nikolai (Valerievich) Durov adlı iki kardeşinmiş. ‘Kim bu kardeşler’ deyince, basit bir incelemede tesadüfe bakın ki, yine Yahudi çocukları çıkıyor karşımıza.

Telegram, Pavel (Valerievich) Durov ve Nikolai (Valerievich) Durov adlı iki kardeşinmiş
Telegram, Pavel (Valerievich) Durov ve Nikolai (Valerievich) Durov adlı iki kardeşinmiş

2017'de Dünya Ekonomik Forumu (WEF)’na davet edilen Yahudi Durov kardeşler, Kuzey ve Güney Amerika kıtalarının kesişim noktasındaki ve Britanya/İngiltere’ye bağlı Kittitian ada devletinin de vatandaşı. Yani Kraliçe’nin kullarından veya Putin’in küresel sistemi izleme oyununun bir parçası.

Rusya vatandaşı olan bu iki kardeş, Telegram’ın verilerini Rus istihbaratına açmadığı için Moskova yönetimince kullanımı yasaklanmış, iddiaya göre. Bunun mefhum-u muhalifinden mânâsı şudur: İzin verilenler verilerini paylaşıyor.

Türkiye’de ise Rus lâkin Putin’ci olmadığı iddia edilen Telegram’a yönelik bir akın var.
Türkiye’de ise Rus lâkin Putin’ci olmadığı iddia edilen Telegram’a yönelik bir akın var.

Bu durumda ya WhatsApp ve/veya Rusya’da kullanımına izin verilen uygulamaların tüm verilerini Rus devletine verdiğini kabul etmemiz gerekiyor. Yâhut da Telegram, Rusya’nın başta Batı olmak üzere dünyadaki Truva atı…

Zira şirket bir Alman şirketi.

İngiltere ve Amerika’da da şubeleri bulunuyor.

Telegram’da kimlerin çalıştığı, merkezlerinin neresi olduğu, hangi tüzel kişiliğe sahip oldukları Gizli tutuluyormuş(!)

Kendi iddialarına göre, ekiplerini gereksiz etki ve devletlerin kullanıcılara ait veri taleplerinden koruma için gizlilik kararı vermişler. Güya devletler de bunu yemiş… Devletler ve istihbarat örgütlerinden kaçabilecekleri iddiasını ileri sürerek, muhtemelen bütün insanlığa ahmak muamelesi çekiyorlar.

Rusya’yı terk etmişler ama Saint Petersburg'da çalışanları varmış, ana ekip ise demokrasinin beşiği Birleşik Arap Emirliklerindeymiş. Yani şu Arap coğrafyasının huzur ve barışından sorumlu, Türk ve Türkiye dostu(!) BAE’nde...

Başka bir karanlık nokta ise dolar milyarderi olan bu iki genç kardeşin Telegram hizmetinin ücretsiz oluşu... Bu durumda soru şu: Bu değirmenin suyu nereden geliyor? Bu serveti nereden ve nasıl kazandılar?

Rus, İngiliz, Alman, Amerikan, BAE ve İsrail ortak ağına benzeyen ve hepsi ile illiyet bağı bulunan bu firmanın gerçek sahibi kim veya kimler?

İnsanlar nereye akın ettiklerini bilselerdi keşke, ama o kadar çok bilenin olduğu bir dünyada gerçeğe ulaşmak pek kolay olmasa gerek.

Signal de Yahudi

Son günlerin iltica kabul eden uygulamalarından biri de Signal. Sahipleri de, hikâyeleri de ilginç. Apple, Yahoo ve Adobe gibi firmalarda çalışan yazılım mühendisi Brian Acton, işyerinden ayrılıp Facebook’a iş müracaatında bulunur. Ancak kabul edilmez.

Son günlerin iltica kabul eden uygulamalarından biri de Signal
Son günlerin iltica kabul eden uygulamalarından biri de Signal

Bu süreçte Jan Koum ile tanışır ve birlikte WhatsApp’ı kurmaya karar verirler. 7 yıl sonra hiçbir geliri olmayan WhatsApp’ı, kendisini işe almayan Facebook’a 20 milyar dolara satarlar. Daha sonra ayrılıp bunca servete rağmen, yanlarına WhatsApp, Facebook Messenger ve Skype’ın kullandığı protokolü yazan, ayrıca Twitter'ın eski güvenlik yöneticilerinden Moxie Marlinspike’i de alarak Signal Vakfını kurarlar. Yani Signal de (bu vakfa ait) bir Amerikan Yahudi uygulaması.

İşin ilginçliğine bakın ki, bir diğer adı da Matthew Rosenfeld olan Moxie Marlinspike’de bir Yahudi.

Yine Jan Koum da Ukrayna kökenli bir Yahudi. Üstelik İsrail’e en çok bağış yapan Yahudilerden biri olarak gösteriliyor. Peki ya 3. ortak Brian Acton? İşe bakın ki, onun da ailesinin bir tarafı Yahudi.

Japon hattı

Şu an dünyanın en başarılı uygulamalarından biri, Japon ve Güney Kore ortaklığı olan Naver Corporation’a ait LINE uygulaması.

Son günlerdeki kayıplar hariç, WhatsApp bir milyara yaklaşan kullanıcıya sahip iken, LINE 300 milyon civarında… Şirket hayli eski bir teknoloji grubu. Türkçe desteği de olan uygulamanın içinde Instagram benzeri bir modül de var. Ayrıca oyun ve antivirus modülleri de barındırıyor.

Bip’i, Dedi’yi, Chet-ın’i iyi bilmek isteriz

Mâlum, göç edilen uygulamalardan bazıları da BİP ve Dedi. Turkcell’in Avrupa merkezli bir kuruluşu üzerinde kayıtlı, başarılı olmasını arzu ettiğimiz bir uygulama.

Mâlum, göç edilen uygulamalardan bazıları da BİP ve Dedi.
Mâlum, göç edilen uygulamalardan bazıları da BİP ve Dedi.

Turkcell’in arama motoru (yaani.com.tr) ve yaanimail.com gibi mail servisleri de var. 2019’da da yine WhatsApp’a boykot yapılıp BİP’e geçilmişti. Lâkin BİP, o zaman kullanıcılarını tutmayı başaramamıştı. Şimdiki akını nasıl karşılayacağını zaman gösterecek.

Diğer taraftan gönderici ve alıcı uçlar dışında sunucuda veri tutmayan Türkiye uygulaması ‘Chat-in’ var. Ses kalitesi muazzama yakın. Güvenlik üst seviyelerde. Ancak grup modülünde sayı 20 ile sınırlanmış. Muhtemelen daha da gelişecek.

Uzun zamandır hayatta olan ‘DEDİ’ ise henüz kendinden beklenen performansı göstermiş değil. Ama ilk günlerine rağmen hayli yol kat etmiş Türkiye uygulaması.

Bizim firmaların da, WhatsApp’dan çok daha başarılı LINE’e benzer bir uygulamayı ivedi geliştirmeleri gerekiyor. Aksi hâlde bu göçten yeteri kadar nasiplenemeyebilir ve gelen mültecileri kalıcı olmayabilir.

İnsanlık mahremiyet keşfinde…

Nasıl ki, korona süreci insanları toprakla, tabiatla önemli ölçüde barıştırmış ise WhatsApp’ın yeni kararı da insanları mahremiyet gerçeği ile yüzleştirdi.

İşte bu zorlu göç döneminde ortaya çıkan gerçek ise mahremiyet. Meğer o da önemliymiş. Gerçi doğumundan ölümüne hatta gerdeğine dek her şeyini zembereğinden boşanan yay gibi görgüsüzce Facebook’a bırakan teşhirciler için mahremiyet olsa olsa bir kelimeden ibaret gereksiz bir şey.

Nasıl ki, korona süreci insanları toprakla, tabiatla önemli ölçüde barıştırmış ise WhatsApp’ın yeni kararı da insanları mahremiyet gerçeği ile yüzleştirdi.
Nasıl ki, korona süreci insanları toprakla, tabiatla önemli ölçüde barıştırmış ise WhatsApp’ın yeni kararı da insanları mahremiyet gerçeği ile yüzleştirdi.

Mahremiyet hususunda aşırı derecede cömert olan millet ve devletimize de haksızlık etmek istemeyiz. Ne yazık ki, bu ülkede size ait bir belgeyi kolay kolay alamazsınız. Lâkin her türlü bilginizi, bir banka veya noter çalışanı kolaylıkla görebilir. Devletin her mahremi, mutlaka bir çalışanın elindedir.

Daha geçtiğimiz günlerde, Savunma Sanayiine ait bilgileri düşmanlara sattığı için 6 kamu görevlisine operasyon yapılmadı mı?

  • Beşerdir, şaşar ve satar! Lâkin onları oraya getirenler, gerekli sorgulamaları evvelinde yapmışlar mıdır veya ne kadarını?

Diğer taraftan sadece bir kişinin tekzibinde, bir anlık dalgınlıkla TC kimlik numarasını yayınladığı için bir arkadaşımız 4 yıl hapis ve 20 bin lira maddî tazminata mahkûm edildi. Buna mukabil, TC kimlik numaranız olmadan kargo teslim etmeyen veya başka bir işinizi yaptıramadığınız, hatta kimliğinizi elinizden alıp sistemine tarayıp koyan ve her çalışanın gördüğü bir sistemi nasıl doğrultmalı?

Bu da ne ki, devletin her çalışanı, her türlü evrakı WhatsApp veya diğer uygulamalardan birbirine veya gruplara gönderiyor.

  • Sağlıkla ilgili dataların tümünün toplandığı ve çalışanların elinden geçen mahremleriniz... HES kodu, e-devlet uygulamaları… Bir gün, senelerdir görmediğim bir kişi aradı ve ‘geçmiş olsun’ dedi. Bir tıp fakültesinde yapılan tahlillerimle ilgili veri girilirken görmüş her şeyimi ve telefonumu… Bilgilerimi, veri girerken gördüğünü söyledi. Daha kim bilir kimler bu şekilde kimlerin, neredeki nelerini görüyor ve arşivliyorlar?

İlla bunların yayınlamasına gerek yok. Zîra FETÖ gerçeğini ve yaptıklarını bilmeyen yoktur. Bu şekilde toplanan verilerinizin, başka istihbarat örgütlerinin eline geçmediğinin ve vakti zamanı geldiğinde kullanılmayacağının ve kullanılmadığının bir garantisi var mı?

Ayrıca FETÖ ve diğer terör örgütleri hangi yazılımlar üzerinden haberleşiyorlardı?

Bizi bugünlere George Orwell hazırladı

Mevcut küresel düzenin fikir babalarından George Orwell, yaşadığımız günleri görseydi, 1984’ünü bu halde bırakır mıydı?

Mevcut küresel düzenin fikir babalarından George Orwell, yaşadığımız günleri görseydi, 1984’ünü bu halde bırakır mıydı?
Mevcut küresel düzenin fikir babalarından George Orwell, yaşadığımız günleri görseydi, 1984’ünü bu halde bırakır mıydı?

Orwell’ın yazdıklarının hemen hepsi yaklaşık 20 yıl evvel gerçek oldu. Onun ki bir öngörü değil, zihni olarak toplumları hazırlamaktı ki, bunlar, filmlerde ne yapacaklarını anlatarak zihin inşası yapanların yaptığının tıpatıp aynısı değil mi?

George Orwell’ın görevi, hem bizi bugünlere hazırlamak, hem de şer düzenlerinin sahiplerine fikir vermek, devletlere, şirketlere ufuk açmaktı, başardı da!

Asıl mesele ne?

Hangi şirketin uygulamasını kullandığınız son derece mühim. Verilerinizin güvenliği de... Lâkin asıl mesele bu değil.

Mühim olan açık vermemek, mahremiyete sahip çıkmak.

Aslolan, Allah-ü Teâlâ, devletler ve kullar nezdinde hesabını veremeyeceğimiz şeyleri yapmamaktır.

Kişiler ile devletlerin sırları arasında fark yoktur. Devletlerin sırları ifşa olursa, ya zora girer yâhut devlet elden gider. Ailelerin sırları da devletin başına gelen gibidir. Şahısların sırları ise kişiyi insan içine çıkamaz hâle getirir.

Lâkin mesele bu kadarla kalmaz. Düşmanınıza, rakibinize sırlarınızı vererek geleceğinizi kaybedersiniz.

Lâkin mesele bu kadarla kalmaz. Düşmanınıza, rakibinize sırlarınızı vererek geleceğinizi kaybedersiniz.
Lâkin mesele bu kadarla kalmaz. Düşmanınıza, rakibinize sırlarınızı vererek geleceğinizi kaybedersiniz.

Aslolan yerli veya yabancı hiçbir kuruluşa, uygulamaya ve hatta devlete sırlarınızı emanet etmemektir.

Mesela biz bugüne kadar hiçbir ‘bulut’a, hiçbir dosyamızı kaydetmedik. Çünkü datanızın çalınması başka, elinizle teslim etmeniz başka…

‘Küçük-büyük hiçbir şey bırakmamışlar’

  • İnsanların aile fertlerinden, hatta karısından-kocasından sakladığını melekler kaydediyor. İşte bugünkü ahvalimize de bir misal olması bakımından Kehf 49’u gelin birlikte bir kez daha okuyalım: “‘Vay halimize! Bu nasıl kitapmış! Küçük-büyük hiçbir şey bırakmaksızın hepsini sayıp dökmüş!’ dediklerini görürsün. Böylece yaptıklarını karşılarında bulmuşlardır. Rabbin hiç kimseye haksızlık etmez!”

‘Ben mühim biri değilim, ne sırrım olabilir ki’ diye düşünen ve her şeyini ifşa eden milyonların olduğu bir dünyada mateessüf Âdem’e artık insandan ziyade şey/eşya ve güdülmesi gereken varlık muamelesi yapılıyor.

Yaptığınız, konuşmanız, susmanız, yazmanız, okumanız, tercihleriniz hâsılı her şeyiniz onlar için yeni politikalar üretmek için izlenmesi, kaydedilmesi, yorumlanması gereken adımlardır.

Eskiden fotokopi, yazıcı ve tetkik cihazlarından kaçak-köçek aldıkları bilgilerimizi, kendi elimizle teslim ederek yaptığımız şey, sadece bize değil gelecek nesillerin hayatının da çalınmasına katkıdan başka bir şey değil.

O yüzden tercihler çok mühim.

Uygulamaların sahipleri ve çalışanları mühim.

WhatsApp, Telegram ve Signal örneğinde olduğu gibi arkada dönen dolaplar çok mühim.

Son söz odur ki; telekulak, telegöz, teleşeytan her yerde! Sakınalım! Yahudi’ye daha çok dikkat edelim.

Euzubillahimineşşeytanirracim!