Gerçek Hayat Dosya - GZT

Video Player is loading.
Current Time 0:00
Duration -:-
Loaded: 0%
CANLI
Remaining Time 0:00
 
1x
    • Chapters
    • Açıklamalar kapalı, seçildi
    • Altyazı Kapalı, seçildi

      Yeraltı suyunun aşırı kullanımı

      Birleşmiş Milletler Çölleşme ile Mücadele Sözleşmesi'nin (UNCCD) son raporuna göre, Türkiye topraklarının %88'i çölleşme tehlikesiyle karşı karşıya. Raporda, 2030 yılına kadar ülkenin ciddi bir su kıtlığı yaşayabileceği uyarısı yapılıyor. Kritik su sorunu nedeniyle Adana'da yerel yetkililer, pirinç ve mısır gibi aşırı su tüketen ürünlerin ekimini yasakladı. Raporda ayrıca, yeraltı sularının özellikle tarımsal aşırı kullanım sebebiyle hızla tükendiği ve bu durumun tehlikeli obrukların oluşumuna yol açtığı vurgulandı. Uzmanlara göre sorunun temelinde sürdürülemez su kullanımı ve iklim değişikliğinin tetiklediği toprak bozulması yer alıyor. En çarpıcı örnek ise Konya Ovası. 2025 yılı itibarıyla Konya'da kayıtlı obruk sayısı 642'ye ulaştı. Sadece 2024'ün ilk beş ayında 12 yeni obruk oluştu. Bölgedeki yeraltı suları hızla çekiliyor; bazı kuyularda suya 600 metrede ulaşılıyor ve her yıl seviye 1–3 metre daha derine iniyor. Yetkililer, çölleşme tehlikesinin yalnızca tarımı değil, gıda güvenliğini ve kırsal nüfusun geleceğini de tehdit ettiğini belirtiyor...devamı

      Video Player is loading.
      Süre 0:00
      Toplam Süre -:-
      Yüklendi: 0%
      CANLI
      Kalan Süre 0:00
       
      1x
        • Bölümler
        • Açıklamalar kapalı, seçildi
        • Altyazı Kapalı, seçildi

          Tekirdağ’da son yılların en büyük kuraklığı yaşanıyor

          Tekirdağ, son yılların en büyük kuraklığıyla karşı karşıya. Yabancı basında da yer bulan kentte, bazı evlerde haftalardır musluklardan su akmıyor. Türkiye genelinde yağışlar geçen yıla kıyasla yüzde 71 azalırken, Marmara Bölgesi'nde yağış miktarı normal seviyelerin yüzde 95 altına düştü. Kuraklık barajları da vurdu. Naip Barajı tamamen kurudu, diğer barajlarda ise doluluk oranı kritik seviyenin altına indi. Yetkililer, içme suyu ihtiyacını karşılamak için evlere sulama suyu vermek zorunda kaldı. Yeraltı sularında da ciddi düşüş var. Son iki yılda suya ulaşmak için neredeyse iki kat daha derin kazmak gerekirken, Ergene ve Meriç havzalarında seviye 2024'te 600 metreye kadar indi. İklim değişikliği ve aşırı kullanım krizin başlıca nedenleri olarak öne çıkıyor. Vatandaşların yaşadığı sıkıntı ise giderek ağırlaşıyor. Su kesintisi ihtimaline karşı bazı aileler geceleri uyanık kalarak şişelerini dolduruyor. Bir başka vatandaş ise çamaşırlarını yıkatmak için İstanbul'a gitmek zorunda kaldığını, artık Tekirdağ'da yaşamaktan bıktığını söylüyor. Uzmanlar, Tekirdağ ve Marmara'daki kuraklığın tüm Türkiye için ciddi bir uyarı olduğuna dikkat çekiyor: Suyu dikkatli kullanmazsak, gelecekte susuzluk yalnızca bölgesel değil, ülke genelinde büyük bir krize dönüşebilir...devamı

          Video Player is loading.
          Süre 0:00
          Toplam Süre -:-
          Yüklendi: 0%
          CANLI
          Kalan Süre 0:00
           
          1x
            • Bölümler
            • Açıklamalar kapalı, seçildi
            • Altyazı Kapalı, seçildi

              Çocuk oyunu gibi çocuk öldürüyorlar

              Gazze'de uzun süre görev yapan İngiliz cerrah Dr. Nick Maynard, Gazze'deki işgal askerlerinin Filistinli çocukları şehit etme yöntemlerini “insan avı oyununa” dönüştürdüğünü söyledi: “Bu çocuklar neredeyse bir oyunmuş gibi hedef alınıyor... Bir gün hepsi kafalarından vuruluyor, ertesi gün boyunlarından, bir başka gün de kasıklarından... Yaralanmalarda açık ve kasıtlı bir düzen var.”..devamı

              Video Player is loading.
              Süre 0:00
              Toplam Süre -:-
              Yüklendi: 0%
              CANLI
              Kalan Süre 0:00
               
              1x
                • Bölümler
                • Açıklamalar kapalı, seçildi
                • Altyazı Kapalı, seçildi

                  Küresel su kıtlığı derinleşiyor

                  Birleşmiş Milletler'in son raporuna göre, dünya nüfusunun yaklaşık yarısı yılın en az bir ayında su kıtlığıyla karşı karşıya kalıyor. Bugün yaklaşık 703 milyon insan, musluklarından temiz su akmayan bölgelerde yaşıyor. Bu rakam, dünyadaki her 11 kişiden birinin güvenli içme suyuna erişemediği anlamına geliyor. Uzmanlar, 2030 yılına kadar küresel su talebinin yüzde 40 artacağını, mevcut kaynakların ise bu talebi karşılamaya yetmeyeceğini belirtiyor. Tarım, sanayi ve hızlı nüfus artışı krizi derinleştiren temel faktörler arasında öne çıkıyor. Kuraklık, nehirlerin kuruması ve buzulların hızla erimesiyle daha da şiddetleniyor. Yağışların hem miktarı azaldı hem de düzeni bozuldu. Birleşmiş Milletler verilerine göre, sadece eriyen dağ buzulları bile 2 milyar insanı su ve gıda güvencesizliği riskiyle karşı karşıya bırakabilir.En Büyük Tüketici: Tarım Bugün suyun yüzde 70'i tarımda, yüzde 20'si sanayide, yalnızca yüzde 10'u evsel tüketimde kullanılıyor. Dünyada 187 ülke şu an “su stresi” altında. Yetkililer, mevcut tablonun artık sadece bölgesel değil, küresel ölçekte bir kriz anlamına geldiği konusunda uyarıyor...devamı

                  Video Player is loading.
                  Süre 0:00
                  Toplam Süre -:-
                  Yüklendi: 0%
                  CANLI
                  Kalan Süre 0:00
                   
                  1x
                    • Bölümler
                    • Açıklamalar kapalı, seçildi
                    • Altyazı Kapalı, seçildi

                      Türkiye’de ölümler neden artıyor?

                      Diyelim ki 2020-2021- 2022'deki aşırı artışın sebebi korona entübeleri ve aşılar. 2023'deki artışın sebebi ise 2023 Şubat depremi. Peki, 2019 ila 2024 arasındaki 53 bin kişilik artışa ne demeli? Bunun bir kısmı artan yaşlı nüfustaki yaşlılık ölüm artışları olsa da yine de bu mesele izah için yeterli değil. Bunun bir başka izahı olmalı. Gelin şimdi de TÜİK'in 2019- 2024 ölüm nedenleri tablosuna bir gözatalım.Tabloda kanserde azalma, solunumda belirgin bir artış dikkat çekiyor. “Bilinmeyen' ve “diğer' diye iki meçhul var ki işte bu ikisinin toplamı %20,5. Yani 5 ölümden birinin nedeni “diğer' ve “bilinmeyen.' “Diğer' için burada yer almayan rahatsızlıklar deseniz bile “bilinmeyen' ne demek? Yaşlılık ölümleri mi?Oysa artık neredeyse hiçbir yaşlı yatağında ölmüyor, istese de ölemiyor. Aile fertlerinin ambulansı araması, akabinde yoğun bakım, entübe, gasılhane ve mezar… Derken kaybolup gidiyorsunuz. Ne ölürken başınızda bir şehadet telkini yapan, ne Kur'an-ı Kerim okuyan, ne son anını görebilme ve ne helalleşme imkânı, ne de eşlerin son kez birbirine bakabilme fırsatı... Ambülansın aranmasından sonra her iş bitiyor ve yalan olup gidiyorsunuz.Artık “ölüm döşeği' bile yalan oldu. Ne acı değil mi? Türkiye'de ölümler neden artıyor?Kaynak Gerçek Hayat Yazar Bağdagül Öz..devamı

                      Video Player is loading.
                      Süre 0:00
                      Toplam Süre -:-
                      Yüklendi: 0%
                      CANLI
                      Kalan Süre 0:00
                       
                      1x
                        • Bölümler
                        • Açıklamalar kapalı, seçildi
                        • Altyazı Kapalı, seçildi

                          En refah ülkede nüfus alarmı

                          Refah seviyesi en yüksek ülkeler arasında başı çeken İsveç, birçok araştırma ve ankette ilk sıralarda yer alıyor. Ebeveyn izni konusunda da en cömert ülke olarak öne çıkan İsveç, aile dostu refah devleti politikalarıyla örnek gösteriliyor. Ancak tüm bu imkanlara rağmen doğum oranları dramatik seviyelere geriledi.Refah seviyesi en yüksek ülkeler arasında gösterilen İsveç, birçok araştırma ve ankette ilk sıralarda yer alıyor. Ebeveyn izni konusunda da dünyanın en cömert sistemi uygulanıyor. Toplamda 480 gün ücretli ebeveyn izni sağlanıyor. Bunun 390 günü maaşa bağlı olarak ödenirken, kalan 90 gün sabit günlük ücret üzerinden karşılanıyor. Ayrıca izin, her ebeveyne 240 gün olarak paylaştırılıyor. Paylaşım esnek olsa da 90 günün devredilememesi, cinsiyet eşitliği açısından dikkat çekiyor. İsveç, uzun yıllardır “aile dostu refah devleti” politikalarıyla örnek gösteriliyor. Ücretsiz kreşler, ebeveyn izni, babalara özel haklar… Tüm bu imkanlara rağmen doğum oranlarında düşüş yaşanıyor. 2024'te doğum oranı 1,43'e geriledi ve bu, İsveç tarihinin en düşük seviyesi olarak kayıtlara geçti. Uzmanlara göre eğer bu eğilim değişmezse, İsveç'in her yeni nesli bir öncekinden %30 daha küçük olacak. Bu durum, çalışabilir nüfusun erimesi, sosyal harcamaların artması ve vergi gelirlerinin zayıflaması anlamına geliyor. Asıl soru ise şu: Dünyanın en güçlü sosyal devletlerinden biri bile nüfus krizini durduramıyorsa, geri kalan ülkeleri nasıl bir gelecek bekliyor?..devamı