İki şehidin mirası: Yasir Arafat ve Şeyh Ahmed Yasin

Şeyh Ahmed Yasin, Yasir Arafat.
Şeyh Ahmed Yasin, Yasir Arafat.

1997 yılında Hamas'ın siyasi büro başkanı Halid Meşal'e yönelik başarısız suikast girişiminin ardından Ürdün güvenlik yetkilileri, başkent Amman'da iki MOSSAD ajanını tutukladı ve Şeyh Ahmed Yasin'in serbest bırakılması karşılığında ülkelerine teslim etti. Yasir Arafat ile Ahmed Yasin arasındaki kardeşlik görüşmesini gösteren meşhur video klip medyada yayıldı. Ancak bu görüşme iki lider ve iki hareket arasındaki ilişkiyi tam olarak yansıtmıyordu. Zira Filistin meselesine dair Arafat ve Yasin'in bakış açıları farklıydı.

Muhammed Emin el-Hüseyni ve İzzeddin el-Kassam gibi Filistin davasına sahip çıkan pek çok kıymetli şahsiyet var. Bunlar ilk kuşağı temsil ederken, Yasir Arafat ve Şeyh Ahmed Yasin gibi isimler ise ikinci kuşağın liderleri.

Yasir Arafat: Filistin devriminin sembol ismi

Kaynakların çoğu, Yasir Arafat'ın 1929'da Kahire'de doğduğunu belirtiyor. Dört yaşındayken annesi ölünce babası onu Kudüs'e, dayısının yanına gönderdi. 1937'de Kahire'ye dönene dek dayısının yanında dört yıl geçirdi. Kudüs'te bulunduğu sırada Filistinlilerin İngiliz Manda yönetimine karşı isyanı başladı ve isyan, İngilizler vahşice bastırana değin üç yıl sürdü. Arafat, 1955 yılında Kahire Üniversitesi Mühendislik Fakültesi'nden mezun oldu. 1956 savaşına Mısır ordusunun yanında katılan Filistinli üniversite öğrenci grubuna başkanlık etti.

Şehit Yasir Arafat'ın entelektüel ve siyasi oluşumuna bir dizi faktör katkıda bulunmuştur.

• İlki, sosyal konular ve siyaset mecrasındaki farkındalığının öğrenci hareketi içindeyken mayalanmasıdır. Başta şehid Halil El Vezir (Ebu Cihad) olmak üzere dostlarıyla da bu vesileyle tanıştı. Öğrenci hareketi sayesinde çeşitli sosyal kesimlerle bağlantıya geçti, bu da kendi etki alanını oluşturma noktasında yardımcı oldu.

• İkincisi, Cemal Abdülnasır rejimiyle müşahhas hâle gelen milliyetçi düşünce ile Müslüman Kardeşler düşüncesi arasındaki entelektüel gerilim ortamında yetişti. Bu gerilim, onun her iki ideolojiyi de reddini getirdi. O nedenle kurucusu olduğu El Fetih hareketinin ideolojik bir yaklaşımdan kaçınmasına ihtimam gösterdi.

Arafat’ın hayatında pek çok merhale vardı ve her merhale onun Filistin’in kurtuluşuna ve Filistinlilerin haklarını elde etmeye dair benimsediği metoda tesir etti. Arafat’ın ve El Fetih hareketinin metodolojisi, silahlı mücadele ve tüm tarihi Filistin topraklarının kurtarılması mottosuyla başladı ancak bu proje yıllar içinde yavaş yavaş dönüşüme uğradı.
Arafat’ın hayatında pek çok merhale vardı ve her merhale onun Filistin’in kurtuluşuna ve Filistinlilerin haklarını elde etmeye dair benimsediği metoda tesir etti. Arafat’ın ve El Fetih hareketinin metodolojisi, silahlı mücadele ve tüm tarihi Filistin topraklarının kurtarılması mottosuyla başladı ancak bu proje yıllar içinde yavaş yavaş dönüşüme uğradı.

Yasir Arafat ve bir grup arkadaşı, 1957'de Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi El Fetih'i kurdu. Genişleyen El Fetih liderliği, 31.12.1964 tarihinde “El-Asifa Gücü” adıyla silahlı mücadeleye başlama kararı aldı.

Arafat'ın hayatında pek çok merhale vardı ve her merhale onun Filistin'in kurtuluşuna ve Filistinlilerin haklarını elde etmeye dair benimsediği metoda tesir etti. Arafat'ın ve El Fetih hareketinin metodolojisi, silahlı mücadele ve tüm tarihi Filistin topraklarının kurtarılması mottosuyla başladı ancak bu proje yıllar içinde yavaş yavaş dönüşüme uğradı.

1974'te Yasir Arafat'ın başkanlığını yaptığı Filistin Ulusal Kurtuluş Örgütü Konseyi, işgalin yenilgiye uğratılacağı Filistin toprakları üzerinde bağımsız ulusal halk otoritesini öngören “On Nokta Programı”nı kabul etti. Bu program, FKÖ'nün tarihi Filistin'in bazı kısımlarında İsrail Devleti'nin yanında bir Filistin devleti kurma sloganını benimsemeye doğru ilerlediğinin işaretini verdi. İsrail ile Filistin Kurtuluş Örgütü arasındaki ilk resmi anlaşma olan ve "onlarca yıldır süren çatışmaların sona ermesini ve karşılıklı meşru ve siyasi haklarının tanınmasını" şart koşan 1993 Oslo Anlaşması aracılığıyla gerçekleşen de budur. Ancak işgal devleti, anlaşmanın şartlarını uygulamadı ve 2000 yılında Camp David'de müzakerelere yeniden başlandı. Ancak bu girişim de başarılı olamadı ve aylar sonra Mescid-i Aksâ İntifadası patlak verdi.

Yasir Arafat siyasi, sosyal ve kamu nezdindeki çalışmalarında bir dizi strateji izledi ve belki de bu stratejiler şimdiki El Fetih hareketinin eksik kaldığı noktalara işaret ediyor. Bunlardan en dikkate değer olanları şunlardır:

• Birincisi: Yasir Arafat belirli bir ideolojiyi benimsemedi ve Filistin meselesinin insanî boyutları olan bir kurtuluş meselesi olarak gündeme gelmesi için ağırlığını koydu. Böylece ideolojik bakış açısı, Filistin için harekete geçmenin bir koşulu ve belirleyicisi olmayacaktı. El Fetih hareketi ve Filistin davası, böylece küresel insani desteği de arkasına alacaktı.

• İkincisi: 1967 savaşında Arap ordularının yenilgisinden sonra Arafat, silahlı mücadele, kurtuluş ve mültecilerin dönüşünü popüler söylem olarak benimseyip, kültür ve tarih mirasını canlandırma yoluyla Filistinlilerin izzetini yeniden tesis etmeye çalıştı. Bir yandan Filistinliler için yeniden ayağa kalkma, bir kuluçka merkezi oluşturmak; diğer yandan kolektif dayanışmayı oluşturan ahlâkî vatanı ifade edecek şekilde Filistin kimliğine çeşitli bileşenleriyle odaklanmak. Ve elbette El Fetih hareketinin Filistin kimliğiyle özdeşleşerek Filistinlilerin ortak kimliğiymiş gibi görünmesi.

• Üçüncüsü: Yasir Arafat'ın izlediği siyasi stratejilerden biri, mücadele yolunu siyasi bir başarıya ulaşmak için kullanmaktı. Nitekim Filistinlilerin İsrail'e karşı özgüvenini pekiştiren 1968 Kerame Muharebesi ve 1987'de patlak veren ilk intifadayı buna örnek verebiliriz. Yoğun eleştirilere ve Filistin'in kendi devletini kurma hedefine ulaşmadaki başarısızlığına rağmen Oslo Anlaşması bir siyasi yatırım çabasıdır. Oslo'dan sonra bile mücadele yolunu siyasi yatırıma dönüştürme stratejisine devam etti. 1996 yılında patlak veren ayaklanmada işgalcilerin Mescid-i Aksâ'nın altındaki batı tünelini açmasına tepki gösteren Arafat, Mescid-i Aksâ'ya yönelik politikaların durması için bu protestoya destek verdi.

Yasir Arafat.
Yasir Arafat.

2000 yılında dönemin İsrail muhalefet lideri Ariel Şaron'un işgal askerinin koruması altında Mescid-i Aksâ'ya baskın yapmasının ardından İkinci İntifada'nın patlak vermesiyle aynı stratejiye devam etti. İkinci Camp David'de reddedilen siyasi çözüme ilişkin vizyonu kabul etmeleri için uluslararası topluma ve İsrail'e baskı yapmak amacıyla ilk yılında intifadayı teşvik etti. İntifadanın ritmini kontrol altına almak için Filistinli gruplarla temasını sürdürdü. Ancak ikinci intifada onun kontrolünden çıktı ve bunun sonucunda İsrail, Ramallah'da onu kuşatıp hapsetti. Terörist olarak yaftalayıp, siyasi olarak izole ettikten sonra da 2004 yılında zehirlemek suretiyle katletti.

Kendisine yönelik birçok eleştiriye rağmen Arafat, güçlü karakteriyle uzun yıllar mücadele vermiş biri olarak hatırlanıyor. Filistin'i ve Filistin'in haklı taleplerini uluslararası toplum nezdinde savunan, Filistin devriminin sembolü haline gelen ve Filistin kimliğini temsil eden bir lider.

Şeyh Ahmed Yasin: Gazze direnişinin mimarı

Ahmed Yasin, Gazze’de vakit namazlarını sürekli kıldığı camide...
Ahmed Yasin, Gazze’de vakit namazlarını sürekli kıldığı camide...

Şeyh Ahmed Yasin, siyonistlerin 1948'de Filistinli sakinleri sürdüğü Askalan şehrinin Cure köyünde 1936 yılında doğdu. İlahi takdire bakın ki, bu köyün işgalci sakinleri 7 Ekim'den sonra Gazze'de patlak veren savaş sonucunda İsrail tarafından tahliye edilerek evlerini terk etti.

Henüz 5 yaşındayken babasını kaybeden Şeyh Yasin, 12 yaşına geldiğinde Nekbe'yi ve tarihi Filistin topraklarının yüzde 78'inin işgaline yol açan Arap ordularının yenilgisini yaşadı. Arap ordularının perişan edildiği 1967 savaşının da bizzat şahidi oldu. Bu kez Kudüs, Golan ve Mısır'ın Sina Yarımadası da dahil olmak üzere Filistin topraklarının geri kalanı elden gitti. Nekbe ve yenilgi, Şeyh Yasin'in daha sonra strateji ve metodolojisini de etkileyecek olan siyasi ve ideolojik duruşunu belirledi.

• Birincisi: Şeyh Yasin, eğer Filistinliler 1948 ve 1967'de örgütlenmeyi geciktirmeseydi, siyonistlerin Filistin topraklarını kontrol edemeyeceğine inanıyordu. Buna göre örgütlenmeyi temel alan çalışmaları benimsedi. Şeyh, Hamas'ı kurmadan önce üç eksene odaklandı: Sivil toplum, öğrenci ve yardım altyapısı. Okullar, anaokulları, üniversite öğrenci hareketleri, yetim bakım kurumları ile gençlik, kadın ve dini kurumların tesisi. Bu altyapı, bir yandan Hamas'ın fikir ve ideolojisini yayarken, diğer yandan siyasi bir hareketi Filistin toplumuna yaslanan toplumsal bir harekete dönüştürmeyi hedefledi. Nitekim Oslo Anlaşmaları sonrasında ortaya çıkan Filistin Yönetimi kurumlarıyla rekabet edebilen bir yapı ortaya çıktı.

Ahmed Yasin, yakınlarının çocuklarıyla...
Ahmed Yasin, yakınlarının çocuklarıyla...

• İkincisi: Gerek bölge gerekse uluslararası siyasi partiler ve sistemlerle iletişim için Hamas hareketinin siyasi metodolojisini ortaya koydu. Şeyh Yasin ayrıca 1967 sınırlarına göre Batı Şeria ve Gazze Şeridi'nin tamamında bir Filistin devletinin kurulmasını ve İsrail ile ateşkes karşılığında Filistinli mültecilerin evlerine dönme hakkını kabul eden geçici bir siyaset vizyonuna da sahipti. Bu vizyon, Hamas'ın 2017'de yayınladığı, 4 Haziran 1967'de olduğu gibi mültecilerin sınır dışı edildikleri evlerine geri dönmelerini temin eden ve başkenti Kudüs olan bağımsız, tam egemen bir Filistin devletinin kurulmasına verdiği desteği belirten siyasi belgeye de yansımış olabilir. Şeyh Yasin'in Hamas hareketini kurduğu siyasi ilkelerden biri de hareketin Arap ve İslam milletine ait olması fakat Arap ülkelerinin içişlerine karışmaması, kendi çıkarlarına hizmet edecek şekilde davranış ve kararlarında bağımsız olmasıdır. Bu ilkenin temelinde geçmişte FKÖ'nün bazı Arap meselelerine dair müdahaleci tavrı ve bu müdahaleler sonucunda örgüte ve Filistin davasına ağır bedeller ödeten hataların tekrarlanması yatmaktadır.

• Üçüncüsü: Şeyh Yasin'in silahlı mücadelenin bir kurtuluş mekanizması olduğuna mutlak inancı iki ilkeye dayanmaktadır. İlki, dünyada yalnızca siyasi müzakerelerle ortadan kaldırılabilecek hiçbir işgalin olmadığıdır. İkincisi ise Filistin meselesinin tarihi tecrübesine, Arap ordularının İsrail'e karşı birden fazla savaşta yenilgiye uğramasına ve sonrasında yaşanan "barış anlaşmaları" adı verilen hayal kırıklığına dayanarak, Filistinlilerin topraklarını özgürleştirmek için başkalarına değil, kendilerine güvenmeleri gerektiğidir. FKÖ'nün bölgedeki dikta rejimleriyle bağımlı oluşunun da bu fikirde payı büyüktür. Bu yüzden Şeyh Yasin, işgalin sona erdirilmesinin Filistinlilerin kendi askeri yeteneklerine bağlı olduğuna inanıyordu. Askeri hücrelerin oluşumunu denetledi ve ardından İsrail onu 1984'te tutuklayıp 13 yıl hapis cezasına çarptırdı. Ancak Mayıs 1985'te İsrail ile Filistin'in Kurtuluşu İçin Halk Cephesi arasındaki esir değişimi kapsamında serbest bırakıldı. 1989'a gelindiğinde İsrail askerlerini kaçırmaya teşvik dahil olmak üzere pek çok suçlama nedeniyle tekrar tutuklandı.

• Dördüncüsü: Şeyh Yasin'e göre Filistin meselesinin dini bir boyuta da bulunuyordu. Birçok röportaj ve konuşmasında Filistin ve Kudüs'ü sadece Filistinlilerin değil, Müslümanların meselesi olarak ifade etmişti. 1997'de serbest bırakıldıktan sonra bazı ülke liderleriyle görüşmeler yapmıştı.

İsrail tarafından sık sık tutuklanan Ahmed Yasin, bir duruşma sırasında, 1990.
İsrail tarafından sık sık tutuklanan Ahmed Yasin, bir duruşma sırasında, 1990.

Bu dört ilkenin Şeyh Yasin üzerinde bir dizi şahsi etkisi olduğu gibi Hamas üzerinde de siyasi etkileri bulunuyor. Şeyh Yasin’in siyasi, sosyal, güvenlik ve dinî ciheti bu dört yönü birleştirdi ve bu ona Hamas hareketinin ruhanî lideri unvanını kazandırdı. Şeyh Yasin, barış sürecinin akamete uğramasıyla umutları boşa çıkan Filistinli nesiller için büyük bir ilham kaynağıydı.